11 Ağustos 2020 Salı

BEĞENMİYORSAN EVİNİ SAT GİT (ÖYKÜ 35)

BEĞENMİYORSAN EVİNİ SAT GİT 


Üç tel saçını Afrika örgüsü ile çoğaltan altmışlık gacı, orospu gülüşünü yüzüne maske gibi takmıştı. “He annem, he teyzem, he yavrum...” la başlayan cümlelerle karşıdakine yaltaklanmayı, onu kullanmak üzere ağzına göre laf vermeyi iyi bilirdi. Yalanı severdi. Yüzüne bakınca nasıl biri olduğu belli olan gacı, yan dairede erkek oturduğu için evinde şort giyemediğini söylüyordu ama Bodrum sokaklarında yerçekimine karşı koyamamış tombul vücudunun en mahrem yerlerini ortaya koyan sitreç pantolonunu veya içini gösteren şifon elbisesini giyip damadının koluna girerek dondurma yalamaya gidiyordu. Bodrum’ u bilen bilir, kalabalık sokaklarında hiç erkek yoktur (?). 

Gacı, kızıyla oturduğu evde kızı evlendikten sonra da oturmaya devam etti. Görünürde tek başına oturuyordu ama kızı ve damadı her gün buradalardı. Sadece yatmak üzere evlerine gidiyorlardı. Ev 1+1 olmazsa burada da kalırlardı. 
Gerçi kızın istemesi yeterliydi. 
Damat hiç bir şeye hayır demiyordu. 
“Domal.” 
Hemen domalıyordu. Ana- kız ve damat tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş misaliydi. 
Aksi olsa o erkeğin orada işi neydi. 
Ya salaktı ya da  dümbükdü. 
Yaşlı gacı, damadı çok güzel kullanıyordu. 
Nasılsa kızının dediği oluyordu, damattan taraf gözükmenin bir zararı yoktu. 
Her gün bir arada olmalarından gacı memnundu. 
“Kızım beni bir gün görmeden duramaz.” 
deyip duruyordu komşulara. 
Gençlerin haftasonu yaptıkları plana bile kendini dahil ettiriyordu. Yeni evli çiftin arkadaşlarıyla olan buluşmalarında illa kendisinin olmasını sağlıyordu. 
İstemiyorum ama yan cebime koy misali. Komşulara 
“Gitmek istemiyorum ama çocuklar sen olmazsan olmaz diyor. Mecburen gidiyorum.” 
diyordu. Gacının feleğin çemberinden kaç kere geçtiği belli değildi. Orospu devrini tamamlamış Manukyan devri başlamış biri gibiydi. 

Anası kızından, kızı anasından beterdi. 
Damat da bu ikisi arasında saftiriğin önde gideniydi. 
“Gel kuçu kuçu, git kuçu kuçu.” 
Ana-kızın arasında pin pon topu rolünü üstlenen damat, her şeye evet demek zorundaydı. 
Hayır kelimesini kullandığında kapıya konacağını anlamıştı herhal. Kişiliksiz, karektersiz, her şeye evet diyen bir insanla ömür mü geçerdi? 
Ne yaparsa yapsın sonu kapının önüydü. 
“Gel kuçu kuçu git kuçu kuçu.” 

Sözde gacının adına konuşan damat 
“Ama gaynanan....” 
diye başlayan açıklamasını yapan yan komşunun sözünü kesip başını ayrı götünü ayrı sallayarak 
“Gaynanam değil annem.” 
demişti. Yan komşu konuşmaya devam etmeye gerek görmeyip kapıyı suratına kapattı.  
Oysa annesi, gacı gibi olsaydı bu kızla evlendirmezdi ki. Üstelik böylesine bir salak oğul yetiştirmemiş olurdu. O zaman da gacı, gözleri fıldır fıldır oynayan birinin kızıyla evlenmesine müsade etmezdi  Çünkü iki cambaz bir ipte oynamazdı. 

Kendi deyimiyle şirret olan bu gacının yüzüne bakmayan ve konuşmayan yan komşu, gacının yalancı olduğunu ve hiç bir konuşma olmasa dahi konuşulmuş gibi diğer komşuya kendi çıkarına göre eğip bükerek anlattığını öğrendiği andan itibaren merhabayı kesmişti. Diğer komşu da sonraları kendilerinin kullanıldığını anlayıp gacının gerçek yüzünü görmüştü ama yaşanan tatsızlıklara farkında olmadan ortak olmuştu. Gacı, yan komşuyu hem sözel, hem hareketleriyle taciz ediyordu. Kızıyla telefonda konuşurken terbiyesiz terbiyesiz lafları sıralıyordu. Yan komşu ise bir şey söyleyemiyor ve yapamıyordu. Karşılık verse 
“sana demiyorum, telefonda konuşuyorum” 
deyip kendisini suçlayıp her türlü terbiyesizliği yapabilirdi. Yine gacının yan komşuya saydırdığı bir gün yan komşu da evin içinde mahalleyi inletecek şekilde bağırmaya başladı. 
Diğer komşu 
“Ne oluyor komşu?” 
diye koşturduğunda da yan komşu kapının önüne çıkıp tüm mahallenin duyacağı şekilde bağırarak kendisine yapılanları anlatmaya başladı. 
Gacı düpedüz taciz ediyordu. 
Yan komşu 
“Efendilik bir yere kadar. Ben sustukça, sesimi çıkarmadıkça o yaptıklarıyla beni sindirdiğini sanıyor. Bundan sonra efendi falan değilim.”  
dedi. Gacı, evinden dışarı çıkamadı. 
Bir süre evinde yokmuşçasına yaşadı.  
Yan komşu kararlıydı. Terbiyesizlik yaptığında aynı şeyi yapacaktı. Böylelikle yaptığını herkesin duymasını sağlayacaktı. 
Gerçi mahalleli de gacının ne ayak olduğunu biliyormuş. Daha sonra yapılan konuşmalardan anlamıştı. Yan komşu buraya taşındığında aniden rahatsızlandığı için kendiyle uğraşmaktan iki etrafıyla selamlaşmanın dışında konuşma olanağı bulamamamıştı. Yan komşuya içtiği ağır ilaçların yan etkisi uyku olarak tesir etmişti.  
Yaşam kalitesi düşmüştü. Evden dışarıya hastaneye gitmek üzere çıkıyordu. Kendi derdine düşen yan komşu birde bu orospu gacıyı çekmek zorunda kalıyordu. Bütün bu olaylar, kızıyla birlikte oturmayı kafasına koyan gacının 1+1 olan evini 2+1 (hatta3+1) yapmaya kalkmasıyla başladı. 
Yan komşunun engellemesi ile düşüncesini gerçekleştiremeyeceğini anlayan gacı o günden sonra pislik yapmaya başlamıştı. 
Kızı da anasına çanak tutuyordu. 
Damat ise zavallı, ana-kızın elinde bir oyuncaktan farkı yoktu. 
“Beğenmiyorsan evini sat git.” 
diyorlardı yan komşuya. 
Ne utanmaz insanlardı bunlar. 
Atalar boşa dememişti “ev alma komşu al” diye. 

Her türlü şirretliği yapan gacının kızı da hamileliğinin son zamanlarını yaşamasına rağmen her gün anasındaydı. Hatta damadı alıştırma babında bazı geceler burada kalıyorlardı. Gacı, komşulara doğumdan sonra burada kalacaklarını söylüyordu. Oysa kızı doğum yaptıktan sonra çocukla birlikte hastaneden doğruca kendi evine gitti. Bu gacının hiç hoşuna gitmedi.  
Ana-kız arasında ne geçti bilinmez ama gacı evine hırsız gibi geliyor ve haftalarca evde yokmuş gibi yaşıyordu. Damat almaya geldiğinde de eğer diğer komşu gördüyse 
“Aa burada mıydın?” 
“Yok dün akşam geldim, alacaklarım vardı.” 
deyip geçiştiriyordu. Kimi zaman aylarca evinden dışarıya çıkmaksızın ve evde yokmuşçasına gece karanlıkta oturuyordu. 
Yan komşu gacının bu halini acıyarak izliyordu. 
Kısa bir süre sonra korona virüs salgını başladı. Hemen sonra kısıtlamalar geldi. 
Kısıtlama sonucu bir çok iş yeri kapandı. 
Buralarda çalışanların çoğu işsiz kaldı. 
Çalışmaya devam edenlerse maaşını alamaz olmuştu. Dolayısıyla esnafıyla çalışanıyla zor bir dönem yaşanmaya başlamıştı. 

Elindeki paranın hepsini ev kredisine ödeyen gacı, kızından yardım kesilince zor duruma düştü. Ee çocuğun masrafı az değildi. İki evin elektrik, su parasını ödemek ve erzağını karşılamak kolay değildi. Bunlara ek kredi ödemesine yardım etmek de bayağı zorluyordu kızını. 
Bir kaç ay sonra kredi ödemesini yapamayacak duruma düşeceklerdi. Gacı 
“Çocuğa bakmak için git-gel yapma yerine onlara yakın bir yerden ev alıp burayı satmak daha iyi olacak.” 
demeye başladı komşulara. 
Eski azgınlığından eser kalmamıştı. 
Evine hala hırsız gibi gelip evde yokmuş gibi yaşıyor ve gidiyordu. 
Satlığa çıkardığı evini nihayet sattı.  
Son gün evindeki eşyaları, kiraladıkları depoya taşımak üzere tuttukları taşıma şirketi geldi. Eşyaları aldı götürdü. Evi yeni sahiplerine bırakıp kuyruğunu bacakları arasına sıkıştıran bir zavallı gibi gitti. Allah’ ın görünmeyen tokatı işte buydu. Üçünün de ömürleri boyunca unutamayacağı tokattı. Haksız bir şeyler yapıp (hem de bilerek) kimsenin ahını almamak lazımdı. Yan komşu iyileşme sürecini etkileyen, (haksız oldukları halde) kötülük yapan bu insanlar için 
“aldığınız paranın hayrını görmeyin emi.” 
diye içinden geçirdi. 
Ve arkasından 
“Üçünün de bir ayağı hastaneden geri kalmasın emi.” 
diye bağırarak evinin içini inletti. 

Şimdi bir evde sığıntı gibi yaşayacak üç insan yeni bir hayata başlayacaktı. Böyle bir hayat ne kadar sürer onu da zaman gösterecekti. Kendi evinde sığıntı gibi yaşayacak olan damat, ne yaptığının sorgulamasını oturup yapacaktı belki de.   

“Evini sat git” diyecek kadar terbiyesizlerdi. 
Kızı ve damadı destekti ama çocuk oldu, masraf arttı. Salgınla birlikte iş sallantıya girdi, maaş düştü. Kredi ödemede zorlanınca evini sattı gitti. Mahalleli kurtuldu. Damat ise ebesinin amını gördü.

NOT:1 
Öyküdeki karekterler günlük yaşantıda karşılaştığımız kişilerden yola çıkılarak kurgulanmıştır. Bir karekterde kendinizi bulabilirsiniz ki “bu kişi benim” diyenler çıkacaktır. 
Bu o kişilerin sorunudur. 
Ben bile bu öyküyü okuduğumda 
“5-6 kişiyi tanıyor gibiyim” 
diyebilirim. 
Siz, dışınızı nasıl süslerseniz süsleyin pacozsanız paçozsunuzdur, orospuysanız orospusunuzdur, dümbükseniz dümbüksünüzdür. 
Siz, bunu saklıyorum diye düşünebilirsiniz ama karşıdaki bilir hatta salak yerine koyup kullandığınız kişiler bile. 
Ama bilmiyormuş gibi yapar. 
Karşısındakine 
“Beğenmiyorsan evini sat git”
deyip de evini satmak zorunda kalıp gidenlere selam olsun. 

NOT2 : 
Öykü kapağındaki resim bir yağlıboya çalışmamdır.