30 Mart 2012 Cuma

DÜŞMEK...BASBAYAĞI DÜŞMEK İŞTE...

                               DÜŞMEK...
                               BASBAYAĞI DÜŞMEK İŞTE...


                               Arabadan inerken ayaklarım sırayla yola doğru hamle yapıyor.Ayağımın biri yere basmaya hazırlanırken diğer ayağım arabanın çıkıntısından kurtulmaya çalışıyor.Çalışıyor ama yanlışlıkla ayakkabının topuğunun arka kısmı,mini minnacık kısmı basamağa usulca değiyor.O usulca değiş,nelere neden oluyor?

                               Aman Allahım nasıl bir denge bozulması,anlatamam.4-5 adım kendimi toparlamaya çalışıyorum,hızlı adımlar atıyorum ama nafile.Koşmanın farklı bir versiyonu olan bu toparlanma hali,küçük de olsa topuğun çarpması sonucu kazanılan hız nedeniyle denge bozulmasını engelleyemiyor.5-6 derken dizlerimin ve ellerimin üzerine düşüyorum.Ama ne düşme.Etraftan insanlar koşuyor yardım etmek için ama ben,darmadağınık bir şekilde ayağa kalkmış,sürtünme sonucu boydan boya yırtılan pantolonumun içine elimi sokmuş,kırık var mı diye kontrol ediyorum.Aklıma daha önce yaşadıklarım gelmiş,o düşünceler içinde yardım için koşan insanların söylediklerini bile duymuyorum.

                               O yaşananlar düşünülmeseydi ne gülerdim.Ben de düşsem bir başkası da düşse her nedense katıla katıla gülmem tutar.Ama bu durumda gülemedim.Kontrolümü yapıp,kırık olmadığını anlayınca etrafımdakilere teşekkür edip yoluma devam ettim;yırtılmış pantolonumla ve vücudumda ki sıyrıklarla birlikte.Sanki düşen ben değilmişim gibi...Öylesine...

29 Mart 2012 Perşembe

''BEN BUYUM'' CÜMLESİNİ İRDELEME...

                          ''BEN BUYUM'' CÜMLESİNİ İRDELEME...


                          Yaşadığımız toplum içerisinde ''ben buyum'' cümlesini kullanan bir çok insanla karşılaşırız.Bu cümleyi ''bencil'' kelimesiyle eşdeğerde bulurum.Böyle kişilerin karşısında bulunanlar ona göre davranmak zorundalar.Tamam da,bunlar karşısındakilere kendine davranıldığı gibi mi davranıyor?Hayır...İşte bu noktada ''ben buyum'' deyip işin kolayına kaçıyorlar.

                           Burada karşılıklı insanların birbirini tanıması da söz konusu değildir;kişiye göre davranış vardır.Başka bir ortamda vereceği tepkiyi burada veremiyor,insan.Dolayısiyle karşıdaki insan bir arada olduğu insanı kendine davrandığı şekli ile tanıyor.Tabii bu,hep böyle sürmüyor.Arada patlamalar yaşanıyor.Yaptıklarına her zaman verilen tepkinin dışında bir tepki verildiğinden ''ben bir şey yapmadım ki'' şeklinde kendisini korumaya geçiyor.Burada kişi kendisini sorgulaması gerekirken karşısındakini sorgulamaya başlıyor.Sessiz kalınıyorsa,aynı şeylerin tekrarı kaçınılmaz.Biri için değişen hiç bir şey yok ama diğeri için değişen çok...

                           Gerçekte herkes ''ben buyum'' diyebilir.Yalnız kendini düşünen,bencil insanların oluşturduğu bir toplum içerisinde yaşamış oluruz.Tabii bu topluluğun oluşturduğu gruba toplum diyebilirsek.Böyle kalıplaşmış laflarla dar bir alana sıkışmaktansa kendimizi geliştirelim ve empati yapmaya çalışalım.Belki karşımızdakinin yerine geçemeyiz ama en azından anlamaya çalışmış oluruz...

                            Birbirimizi anlamak için kendimize fırsat verelim.Hayat,o fırsatı vermeyebilir.

27 Mart 2012 Salı

''MOLİERE EFENDİ'' OYUNUNA DAİR...

                             ''MOLİERE EFENDİ'' OYUNUNA DAİR...


                             BGST(Boğaziçi Gösteri Sanatlar Topluluğu) oyuncularının oynadığı güzel bir oyun daha.Eğlenceli,keyif alacağınız,zaman zaman düşünüp zaman zaman da kahkahalarla güleceğiniz bir oyun.Ailelerin çocuklarını da alıp gidebileceği bir oyundur.


                              Asırlar öncesi yaşamış bir insan Moliere'yi ve eserlerinden bir kaçını bize tanıtan bir oyun.Bu tiyatro usatasını tanımadan oyuna gelmişseniz,O'nun  ve eserleri hakkında bilgi edinmiş olarak tiyatrodan ayrılırsınız.Ünlü eserlerinden cimri,kibarlık budalası ve hastalık hastasından küçük bölümler oyunda sahneleniyor.O zaman için yazılmış eserleri bugünü de yansıtmaktadır.Kimbilir bizden sonra da kaç asır Moliere ismini tanımaya devam edecek insanlar.


                              Öğrencilere de tavsiye olunur.Moliere'yi ders kitaplarına sıkıştırılan cümlelerden değil de böyle bir oyunla tanımaları daha iyi olacaktır.Tiyatro usatasını daha farklı seveceklerdir.Bu oyun,öğretmenlerin öğrencileriyle yapacağı güzel,zevkli bir aktivite olacaktır.



TİYATRO BOĞAZİÇİ  (http://www.bgst.org/bgst/ )

MAYA SAHNESİ          (http://www.mayasahnesi.com/ )

REJİ,KURGU VE METİN YAZIMI     :Aysel YILDIRIM,İlker Yasin KESKİN
REJİ,KURGU VE METİN YAZIMI DANIŞMANI     :Uluç ESEN
DEKOR-AKSESUAR                           :Burak AKYUNAK,İlker Yasin KESKİN,Uluç ESEN
KOSTÜM                                               :Duygu DALYANOĞLU,Nilgün ILGICIOĞLU,Sezin GÜNDOĞAN
IŞIK VE EFEKT                                    :Uluç ESEN
MÜZİK                                                  :Jean BAPTİSTE LULLY,17 Hippies
AFİŞ TASARIM                                    :Aydan ÇELİK
OYNAYANLAR                                   :Aysel YILDIRIM,Burak AKYUNAK,Duygu DALYANOĞLU,İlker Yasin KESKİN,Eser DİLSÖZ

''ELENİ'DEN MEKTUPLAR'' OYUNUNA DAİR...

                           ''ELENİ'DEN MEKTUPLAR'' OYUNUNA DAİR...




                            Oyunu mart ayının başlarında seyretmiştim.Bu güzel oyunun yorumunu neden hemen yazmamışım?Gerçi tiyatro severler,internet vasıtasıyle bu oyun hakkında yazılan güzel yorumları okumuşlardır.Hele maya sahnesi seyircileri ya izlemiştir ya da yakın zamanda izlemek için biletini almıştır.Maya sahnesinin sıcaklığı sizin bütün bedeninizi saracaktır.Güzel oyunlar ve oyunculuklar ile sizi müdevami yapacaktır.İstiklalde de oluşu güzel bir avantajdır.Arkadaşlarla buluşma yeri,eğlence yeri,v.s...Aynı zamanda tiyatro izlemek için de zaman ayırılabilecek bir yer.


                            Oyun salonuna girdiğimizde güzel bir sahne ve sahnede yatan iki kişi ile karşılaşıyoruz.İki kişi neden sahnede yatıyor diye de merak etmiyor değiliz.Oyunu biraz seyrettikten sonra ölen annelerinin gömülmek istediği ege adasına gelen ve gezintiye çıkan iki kardeşin kayıkları batmış ve sahnede yattıkları adaya düştüklerini anlıyoruz.Burada kendi iç dünyalarına yolculuk yapmaları dışında,abi-kardeş ilişkilerini sorguluyorlar.Aynı zamanda yeni ölen anneleri hakkında hiç bilmedikleri gerçekleri anlamaları konu alınıyor.Yalnız olduklarını sandıkları adada yanlarına gelen deli Diyojen'nin onlara anlattıkları iyice şok olmalarını sağlıyor.Dolayısiyle Eleni'den kalan mektuplar,anneleri Edibe Hanımın birden bire rum kızı Eleni olmasını açıklayabilir.


                            Oyun hakkında çok fazla şey yazmak niyetinde değilim.Gidip izleyin diyorum.Oyunu izlerken her nedendir bilmem sahnede olmak istedim.Hayatımın hiç bir döneminde amatör de olsa tiyatro oyununda rol almadım,seyircisi olma dışında.Yanlış anlaşılmasın oyuncular gerektiği gibi oynamadı da ben oynamak istedim gibi değil.Beni oyunun içine oyuncular soktu.Tiyatrodan mutlu ayrıldım.Bilmem bir gün bir dakikalık da olsa o sahnede olabilir miyim?Ne çok isterim.

                            Bu arada geri planda 6-7 eylül olayları işleniyor.Müzikler de çok hoş...Eeee daha ne duruyorsunuz,iyi seyirler hepinize...


TİYATRO BOĞAZİÇİ

MAYA SAHNESİ

YAZAN                           :Sevilay SARAL
SAHNEYE KOYAN       :Metin GÖKSEL
SAHNE TASARIMI        :Ali Özgün BÜYÜKIŞIK
KOSTÜM TASARIMI     :Duygu DALYANOĞLU,Nilgün ILGICIOĞLU
IŞIK TASARIMI              :Levent SOY,Uluç ESEN
KOREOGRAFİ                 :Banu AÇIKDENİZ
AFİŞ TASARIM               :Zeycan ALKIŞ
MÜZİK DÜZENLEME VE EFEKT TASARIMI :Diler ÖZER,Ferhat GÜNEŞ
EFEKTÖR                         :İlker Yasin KESKİN
IŞIK UYGULAMA           :Özgür EREN
SAHNE TASARIMI UYGULAMA                      :Ayşegül BAYDUZ,Ali Özgün BÜYÜKIŞIK
FOTOĞRAF                       :Ceyda BİNYILDIZ
OYUNCULAR                   :İlker Yasin KESKİN,Duygu DALYANOĞLU,Pelin BATU/Zeynep OKAN,Cüneyt YALAZ
OYUNDA YER ALAN MÜZİKLER:Aman doktor,Ada sahillerinde bekliyorum,Alors on danse(stromae)
GÖNÜLLÜ REJİ ASİSTANI                                  :Ayşegül BAYDUZ



26 Mart 2012 Pazartesi

''YAKLAŞTIKÇA'' OYUNUNA DAİR...

                            ''YAKLAŞTIKÇA'' OYUNUNA DAİR...



                             
                            Geçtiğimiz haftalarda gitmiş olduğum  ''YAKLAŞTIKÇA'' oyunundan bahsetmek istiyorum.Araya kısa bir Bodrum tatilinin girmesi,orada izlediğim oyun ve daha sonra izlediklerim bu oyun hakkında yazmamı engellemiş.Bu güzel oyunu paylaşamadığım için kendime kızdım.Ama sizler muhakkak bu oyun hakkında gazetelerde,internette bir şeyler okumuşsunuzdur.Belki de çoktan gidip iziemişsinizdir.İzlemeyenler de bugünden sonra kendilerine fırsat yaratsın.


                            Oyun,iki kadın,iki erkek dört karekter arasında geçiyor.Dan(Şencan Güleryüz),akıllı ama talihsiz bir gazeteci.Gazetede ölüm haberlerini yazıyor.Ünlü kişiler öldüklerinde yayınlansın diye,daha onlar yaşarken hazırlanır hayat hikayeleri ve sık sık güncelleştirilir.Dan'ın görevi bu.Tesadüfen tanıştığı delişmen,sevecen ama yapışkan,garsonluktan kucak dansı dansözlüğüne her işi yapan Alice(Nilperi Şahinkaya)'ye aşık oluyor ve birlikte yaşamaya başlıyorlar.Hatta Dan,Alice'nin hayatından yola çıkarak kitap yazıyor.Kitap tanıtımı için fotoğraf çekiminde soğuk ama entellektüel portre fotoğraf sanatçısı Anna(Esin Harvey) ile tanışıyor.Dan,ikisi arasında bir türlü seçim yapamaz.Bu sırada devreye doktor Larry(Murat Han) girer.İnsanlarla alay eden bir tip.O da kadınlardan Anna ile tanışır ve evlenirler.


                            Bu dörtlü arasında geçen ilşki yumağını sıkılmadan,keyifle izleyeceksiniz.Günümüz ilişkilerinde de bir çok insanın başına gelen kararsızlık,kıskançlık,aldatma,bunalımı oyunda ki karekterlerde göreceksiniz.Aşk ve sevgi anlayışlarını,ilişkilerde ki yozlaşmayı gözler önüne serecekler.


                            Sahnelerden biri striptiz kulübünde geçiyor.Hatta Alice bir striptiz gösterisi yapıyor.Bu sahneye kadar gösterdiği doğal,gerçekci oyunculuğunu,burada da ortaya koyuyor.Yapmacıklık yok,öylesine bir sahne değil.


                            Kimi zaman düşündürüp,kimi zaman yüzlerde tebessüm bıraktıracak bir oyun.Dört oyuncu da rollerinin hakkını vermişler.Sıkılmadan izleyeceksiniz.Gitmediyseniz,biletinizi alıp en yakın zamanda gidin.

 
                            Oyunun dekorları da cuk diye oturmuş.Dekorlar ,değişimi çabucak yapılacak tarzda hazırlanmış,pratik.Nilgün Gürkan'ı kutluyorum.Geri planda da dönemin Londra'sından görüntüler yer alıyor.

                            Ben oyunu profilo kültür merkezi salaonunda izledim.Nerde,ne zaman sahnelendiğini aşağıda vermiş olduğum internet adresinden öğrenebilirsiniz.



TİYATRO İSTANBUL

YAZAN               :Patrick MARBER
TÜRKÇESİ          :Gencay GÜRÜN
YÖNETEN           :Celal KADRİ KINOĞLU
OYUNCULAR     :Murat HAN,Esin HARVEY,Şencan GÜLERYÜZ,Nilperi ŞAHİNKAYA
DEKOR                 :Nilgün GÜRKAN
KOSTÜM              :Şirin DAĞTEKİN
KAREOGRAFİ     :Mikael N.VİDHİ
IŞIK                       :Aytekin SADAY
SES                        :Cafer HEKİM
Y.YARDIMCISI   :Elif ÇELİKCAN&Rami ÇAKIR
KAMERA VE GÖRÜNTÜ YÖNETMENİ  :Stephan POOK
KAMERA VE GÖRÜNTÜ Y.ASİSTANI    :Jeremy HARVEY
GÖRÜNTÜ UYGULAMA                            :Fırat GİRAYGİL
FOTOĞRAF           :Emre MOLLAOĞLU&Erhan YÜKSEL

http://www.tiyatroistanbul.com/ adresinden oyunların ne zaman nerde sahnelendiğini takip edebilirsiniz.

                            

                         

23 Mart 2012 Cuma

BAHARA MERHABA

                                         BAHARA MERHABA

                                                               


                       Baharı bir başka severim.Bir başka bakarım hayata,yaşamıma,etrafıma,etrafımda ki insanlara.Güzel düşünceler içerisinde olurum,fıkır fıkırımdır.Kıştan çıkmışım.Soğuktan ve kat kat giyinmekten kurtulmuşum.Bedenen nasıl hafiflemişsem,ruhen de hafiflemiş hissederim kendimi.

  
                        Kafamda tilkiler oynaşmaya başlar.Ama kendim için,hayatım için,yapacaklarım için,yaşayacaklarım için...



                        Ben,baharı severim...

                        Ahhh ahhhhh...

ÇEŞİTLİ DUYGULARIN
                UYANIŞIDIR BAHAR

her bahar bir başka açarım.
yeşillerim daha canlı,
çiçeklerimse rengarenk ve güzeldir.

yaşam güzel,baharı ayrı bir güzeldir.
içim aydınlanıyor,pır pır uçuyor sanki.
her bahar,başka başka duygular uyanır içimde/
mutluluk serer ayaklarıma.
mutluluk,kat kat büyüyerek gelir;
al,kendini tazele,yenile,değiştir der.

hatırlamak istemediklerim,unuttuklarım
nasıl da gelir oturur düşüncelerime...
                                  (M.Yumru)


YAŞAMAK BİR HAVA KADAR

perdeyi çekelim,
bırakalım güneş içeri girsin.
pencereyi açalım,
kuşlar da uçsun artık,yaşama doğru.

insanlara mutluluk versin,
içimizi aydınlatsın
güneş gibi pasparlak.
bir yaşama sevinci versin,
şöyle içimize çekilen hava gibi.

koşalım kırlara,
baharın geldiği gün.
eğlenelim,coşalım
masmavi göğün altında.
deniz kıyısında yürüyelim
sudan korkmayarak.

sevinç içerisinde,
suların üstünde,
göğün yükseklerinde,
engin dallarda
koşalım yaşamı tutana kadar,
belinden kavrayana kadar.
                     (M.Yumru)

21 Mart 2012 Çarşamba

BİR OYUNUN ARDINDAN...

                              BİR OYUNUN ARDINDAN...


                              Profilo Kültür Merkezinde sahnelenen Tiyatro Kare'nin ''Sinek Kadar Kocan Olsun Başında Bulunsun'' oyununu izlerken hepimizin zaman zaman şahit olduğu,yaşadığım bir kaç şeyden bahsedeceğim.

                              Oyunu izlemek üzere heyecanla salona girip yerime oturdum.Salonda koltukların çoğunluğunun dolu olduğunu görmek beni sevindirdi.Bir yandan da insanlar hala salona girmeye devam ediyordu.Anlaşıldı bol seyircili bir oyun olacaktı.

                              Yan tarafımda ki koltuğa 60 yaşlarında bir kadın oturdu.İki sıra önümde 55-65 yaşlarında birbirlerini tanıyan bir grup boydan boya iki sıra halinde oturuyordu.Bunları görünce ne kadar sevindim.Hemen hayal kurmaya başladım;bu yaşlara geldiğimde böyle sanat etkinliklerinde bulunmaya devam edeceğim,şunu yapacağım,bunu yapacağım diye...Daha neler neler düşünürken''...fotoğraf çekmek yasak...telefonlarınızı kapatmayı unutmayınız...'' diye iki uyarı anonsunu duyduk ve oyun başladı.

                              Oyuncular iyi,oyun da güzel olunca insan kendini oyuna kaptırıyor.Oyuna dalmışken o da ne,bir kaç koltuk önümde telefon bangır bangır çalmaya başlıyor.Mırıltılar falan derken telefon kapatılıyor.Hareketlerin yavaşlılığını düşünün.Ahhh sadece bunla kalsa ne iyi olurdu.Telefonu çantaya koyunca sesinin çıkmayacağını mı düşündü 55-65 yaş grubu?

                              Oyunun ortalarına doğru alçaktan yükseğe doğru bir horlama sesi...Şaşkınım ve bir şey yapamıyorum.Çünkü,bu ses hemen yanımdan geliyor...Sahnede güleceğimiz bir durum oluyor,gülüyoruz.O da ne?Yanımda ki de gülüyor.Aman Allahım,bu nasıl bir şey;horlamanın en yüksek perdesinden birden bire gülmenin en yüksek perdesine nasıl geçilebiliyor?Aynı olay bir çok kere oldu.Hatta merakıma dayanamayıp horlama(belli mi olur,belki nefes alması öyledir!) başladığında yandan yandan baktım.Evettt,çok tatlı uyuyordu.Ama biz gülmeye başladığımızda anında eşlik ediyordu.Bunu bir türlü çözemedim.Sessizlik içerisinde en küçük sesten yukarıya doğru horlama duyulmaya değerdi.

                               Tabii hayalimin içerisinde böyle şeyler yoktu.Olmamalı diye de geçiriyorum içimden.Ama gelecek yıllar için şimdiden bir şey demeyeyim,ne olur ne olmaz...Birileri çıkar,benim de içinde olduğum böyle yazılar yazabilir...

                                Ne olursa olsun,yiyatroyu yalnız bırakmayalım.Tiyatroyu sevelim.Çocuklarımıza bu tür alışkanlıkları beraber giderek aşılayalım.Sanatla büyüyen çocuktan korkulmaz.Hayata,yaşamına,dünyaya,etrafında ki insanlara bakışı da bir başka türlü olacaktır.

                                Hepinize tiyatrolu günler diliyorum.Sanatın,hayatınızın her anında olması dileklerimle...

20 Mart 2012 Salı

''SİNEK KADAR KOCAM OLSUN BAŞIMDA BULUNSUN'' OYUNUNA DAİR...

                                  ''SİNEK KADAR KOCAM OLSUN BAŞIMDA BULUNSAN'' OYUNUNA DAİR...


                                   Oyun,bir konken partisi ekseninde gelişmekte.Partiye gelecek kadınlardan birisi hastalandığı için oyun bozulmasın diye kocasını gönderiyor.Kağıt oynamaktan vazgeçip kadınların gözünden kocalar anlatılmaya başlanıyor.Yakışıklı bir adamın karısı olmak,bir adamın ikinci karısı olmak...Bir garibanın,cücenin,avarenin,kasabın,futbolcunun,ayyaşın v.s. karısı olmak...Gerçeklikle ama mizahla ve sevgiyle birleştirilmiş eş durumu fantezileri...Hayal edilen şey;nasıl yaşantıdır,neler hissettirir v.s...Burada oyunun tek erkeği Veysel Diker,kadınlık hallerini,kah erkek,kah kadın kılığına girerek anlatıyor.Yalnız bu oyuncu hakkında şunu belirtmeden geçemiyeceğim;sesi çok güzel.Kısa da olsa türkü seslendirmesi var ki dinleminizi isterim.TV proğramcılarına da bir uyarı olsun;V.Diker'i proğramınıza çıkardığınızda türkü söyletmeden proğramı bitirmeyin.

                                    ''Sinek Kadar Kocam Olsun Başımda Bulunsun'' oyunu kısaca kah güldürecek,kah ağlatacak,kah izleyicilere evliliklerini sorgulatacak...

                        
                                   Tiyatro,candır,güzelliktir,kendini bulmadır,mutluluktur,...Tiyatroya zaman ayıralım ve gidelim.Sanatla kalın dileklerimle...
                                                 
TİYATRO KARE

YAZAN                                      :Hatice MERYEM
UYARLAYAN VE YÖNETEN:Hülya KARAKAŞ
MÜZİK                                       :Baba ZULA
SAHNE TASARIMI                   :Rıfkı DEMİRELLİ
KOSTÜM TASARIMI                :Tuğçe ÇALDIRAN
YARDIMCI YÖNETMEN          :Sinemis CANDEMİR
KAREOGRAFİ ve ASİSTAN      :Yağmur ULUSOY
OYUNCULAR                              :Suna KESKİN,Özge ÖZBERK,Oya İNCİ,Duygu YETİŞ,Özlem ÇAKAR,Şirin SEVİNÇ ve Veysel DİKER


19 Mart 2012 Pazartesi

''CAM'' OYUNUNA DAİR...

                        ''CAM'' OYUNUNA DAİR...


                        Oyun,bir resim atölyesinde 5 değişik karekter etrafında geçiyor.2 bölümden oluşuyor.Anlık kararlar ve raslantıların insan hayatının nasıl değişeceğini bizlere gösteriyor.Basit bir camın açılması veya açılmaması bile,insan hayatında ne gibi önemli değişikliklere neden olduğunu görebiliyoruz.

                        Kadın-erkek ilişkileri,arkadaşlık,sadakat,dürüstlük gibi konulara güzel bir bütünlük içerisinde yer verilmiş.Kadının sosyal konumunu,insan ilşkilerinı sorgulamaktan geri kalmıyoruz.

                        Öğrencinin,ilk önce öğretmenin saçını kavraması ve onu bırakmadan arkadaşının saçını da kavraması görülmeye değer.Bu arada söylediği sözler,o konumları sorgulamamıza neden oluyor.Bir bütün olarak herkesi kavrayan bir sahne olduğunu seyircilerin kuvvetli alkışlarından anlıyoruz.

                        Yazan güzel bir oyun yazmışsa,güzel yönetilmiş ve oyuncular da iyi oynamışsa seyirci daha ne ister?Sıkılmadan,gülerek aynı zamanda sorgulayarak izleyeceğiniz,kaçırılmaması gerekli bir oyun.

                        Bu arada dekor güzel ve sahne çok iyi kurgulanmış.Dekoru hazırlayanın eline sağlık.Müzikleri de hoşuma gitti.Oyuna 'cuk' diye oturmuş sanki.

                        Emeği geçen herkese teşekkürler.Bu güzel oyunu izlemediniz mi?Eeee daha ne duruyorsunuz,hemen bilet alıp izleyin.

                        İyi seyirler....





AYSA PRODÜKSİYON TİYATROSU

YAZAN                          :Levent KAZAK
YÖNETMEN                  :Laçin CEYLAN
OYUNCULAR               :Dolunay SOYSERT,Mete HOROZOĞLU,Deniz ÇAKIR,Bülent ALKIŞ,Selen UÇER
DEKOR                          :Barış DİNÇEL
IŞIK                                :Yakup ÇARTIK
YÖNETMEN YRDC.    :Zeynep OCAK
YAPIM                           :Aysa GAĞA

16 Mart 2012 Cuma

TOPLUM

                     TOPLUM


                     Küçükken bazı şeyleri anlamakta güçlük çekiyor insan ama yıllara yıllar eklenince,yaşananlar da kişinin hayatına katkılarda bulununca,olaylara farklı açılardan bakılabiliyor ve yorumlanabiliyor.

                      Hayat,güzel ve olanaklar ölçüsünde dolu dolu yaşanmalı ve hatta sınırlar zorlanmalı.Bunlar yaşanırken başkaları da düşünülmeli.Tabii öncelik kişinin kendisinde olmalı.Sonra aile,çevre,içerisinde yaşadığı toplum,ülkesi,dünya,.. gibi halka gittikçe genişleyebilir.Ama öncelik her zaman kişinin kendisinde olmalıdır.Bunu özellikle vurguluyorum.Çevremizde ki insanlara baktığımızda önceliklerinin hep bir başkası olduğunu görürüz.En basit örnek anne/baba için kendinden önce hep çocukları vardır.Oysa;
   Kendisi sağlıklı olmayan bir insan karşısındakinin sağlığını nasıl düşünebilir?Kendisi mutlu olmayan bir insan karşısındakinin mutluluğunu nasıl düşünebilir?Kendisiyle barışık olmayan insan çevresiyle nasıl barışık bir şekilde yaşar?Bunu her şey için uygulayabiliriz.

                      Yukarıda söylenenler her şeyin normal gittiği durumlar için söz konusudur.Özel durumlar öncelik sırasının değişmesine neden olabilir.Örneğin bir savaş ortamında olmamız önceliğimizde,ilk sıranın vatanımız olmasına neden olur.Bunun gibi özel durumlar ilk sıradan kendimizi alıp,önemli olanı ilk sıraya koyar.Tabii bu,her zaman başımıza gelmez...

15 Mart 2012 Perşembe

SAMİMİYET ÜZERİNE...

                             SAMİMİYET ÜZERİNE...


                             Ne kadar kötü;uzun süredir bir araya gelmediğin,paylaşımlarının azaldığı ve hatta hemen hemen hiç kalmadığı bir insanın hala samimi gibi davranması.Ama ben, O'nun davrandığı gibi davranamam ki!Birbirimize ne kadar yabancılaştığımızın farkındayım.Bunu yok edemem ki!

                             Zorunluluktan dolayı görüşememek veya telefonlaşamamaktan bahsetmiyorum.Bunlar olabilecekken olamamasından ve sonrasında da ''hahahaha'' modunda olunmasından bahsediyorum.Mesafeler yakın olsa da insanlar birbirinden ne kadar uzakta olabiliyor.


                             İnsanların birbirine samimiyetsizliği gün geçtikçe daha da artıyor.Çevreye nasıl görünmek isteniyorsa o şekilde oynanıyor.Bir hayatı oynamayla nasıl geçirir insan?Kendisine dürüst olmayan bir insan karşısında ki insanlara nasıl dürüst olabilir?

                             Ben,bu oyunun oyuncusu değilim.Seyircisi bile olmayı tercih etmem.Haydi sen yoluna ben yoluma...

12 Mart 2012 Pazartesi

BODRUM'DAN BİR MEKAN

                     BODRUM'DAN BİR MEKAN


                     Bodrum'da güzel bir mekandan bahsetmek istiyorum;MANDALİN.Bodrum'a yolunuz düşerse uğrayın,pişman olmayacaksınız.Bu güzel sahil kasabasına ilk de gelseniz defalarca da gelseniz,yolunuz muhakkak barlar sokağından geçecektir.Eee o zaman neden uğranmasın?Konumu güzel,denize sıfır bir mekandır.Mekanın kendisi de güzel,rahat ve şık.Telofonumu yanıma almaya unuttuğum için,mekanın içinden fotoğraf paylaşamıyorum ama '' http://www.mandalinsound.com/ ''internet sitesinden mekanın içi,kendisi ve proğramı hakkında daha ayrıntılı bilgi edinebilirsiniz.Ertesi gün,hiç üşenmedim mekanın burada paylaştığım fotoğraflarını çektim.


                     Mekanda konser veren grup ve solistleri yukarıda verdiğim siteden takip edebilir ve tatilinize denk geldiğinde eğlenmek üzere gidebilirsiniz...Mekanda sanal tur yapabileceğiniz internet adresi; http://www.sanalturistanbul.com/bodrum-mandalin-bar  ,bayılacaksınız...Manzara harika...


                     Herkese iyi eğlenceler...

11 Mart 2012 Pazar

SİVAS KATLİAMI

                         SİVAS KATLİAMI


                         Sivas katliamı belgeselini tüylerim diken diken izledim.Herkes ibret alarak seyretmeli.Alevler oteli sararken içerden atılan acı çığlıklar,kulağımda hala yankılanıyor.Bu nasıl bir insanlıktır ki dışarıya çıkmaları engellenip diri diri yanmaları seyredilsin.Ve otel etrafında toplanmış kalabalığın adeta sevinç çığlıkları,yanan insanların çığlıklarını örtsün.O zaman bu olayları seyretmenin ötesinde bir şey yapamamış olan devlet bu ayıbını,yargılamayı şimdiye kadar bitirerek az da olsa telafi etmesi gerekirdi.Yargılama,bu kadar zamandan sonra hala bitmeyip zaman aşımına uğrayacak duruma gelmesi ne kadar acıdır.Böyle mi olmalıydı,iki de bir ileri demokrasiden bahsedilen ülkemde?

                         Bu tür insanlık suçlarında zaman aşımı kavramını anlayamıyorum.Şimdiye kadar bir çözüm bulunmalıydı.Seçilmişler TBMM 'den kanunları hiç kimseye sormaksızın bir gece de geçirirken millet bizi seçti,milletin egemenliğine kimse karışmasın diye nutuk atarlarken,bu ölenler bahsedilen millet içerisine girmiyor mu?

                         Tarihimizde kara bir leke gibi yerini almamalı...

10 Mart 2012 Cumartesi

BODRUM'DA KONSER BAŞKADIR...

                             BODRUM'DA KONSER BAŞKADIR...



                             Bodrum,aşkımdır.Her sene bir  kaç kere giderim.4-5 senedir,küçük ya da büyük tatil nasıl olursa olsun gittiğim yerdir.Artık tatil havası ile değil de orada yaşayan bir insan havası ile gidiyorum.Bu durumda tatillerimin tadı da bir başka oluyor.

                            
                              Tatile çıkmadan,tatilimde ne yapabilirim diyerekten küçük çaplı bir araştırma yapıyorum.Hatta bazı durumlarda konser,tiyatro,gösteri v.s. için önceden biletimi alıyorum(eğer satışta ise).Tatilimi bunlarla süslemiş oluyorum,farklı bir renk katıyorlar.O zaman,gündüzünü ayrı bir güzel gecesini ayrı bir güzel yaşıyorsunuz.Club eğlencesi her zaman her yerde yaşanabilir.Bu tarz eğlence hep aynıdır.Sadece mekanlar ve mekan içerisinde ki insanlar değişiyor.Konser tarzı eğlencede de aynı diyebilirsiniz.Eğlenen insanlar burada da değişiyor ama performans yapanlar her gece aynı da olsa her seferinde yorum farklıdır.Alınan tad da her seferinde farklıdır.


                              04/03/2012 tarihinde Bodrum'da gittiğimiz konser güzeldi.Düzenleyenler çok güzel bir konsept oluşturmuşlar.Üç bölümden oluşan,güzel saatler geçirdik.İlk bölümde ege brass,klasik eserleri seslendirdi.Daha sonra solistin de eşlik etmesiyle güzel bir konser dinledik.Sahne ikinci bölüm için hazırlanırken çalan müziklerde güzeldi.Akustik konser için Ceylan Ertem ve orkestrası sahnede yerini aldı.Kusurumu bağışlasınlar ama ilk defa dinledim ve çok hoştu.Solistin sesi tok ve güzeldi.Kendi eserlerinin yanı sıra bilindik eserleri de kendi yorumunda seslendirdi.Tabii bildiğimiz şarkıyı mı söylüyor diyede birbirimizle konuşmadık değil.İstanbul'da sahne aldıklarını da öğrenmiş bulunduk.Denk düştüğünde gideceğim,bir daha dinlenmeli diyorum.


                              Bu arada hem şarkılar dinleniyor hem de içiliyor.İkinci bölüm bittiğinde ortam ve ben (etrafdakiler de) gayet iyiyiz.Sahnenin bir türlü hazırlanamaması ve arada çalan müziğin coşkulu olmaması enerjimizin gittikçe düşmesine neden oldu.Bu sürenin bir saate yaklaşması etraftan ıslıklı ve alkışlı protestolara neden oldu.Hatta gitme moduna bile girdik ve gidenler de oldu.Türkçe merhaba ile gönlümüzü tam alamadıysa da müziği ile aldı.Çok güzeldi,mest etti.


                             Bence bölüm sıralaması yanlıştı.En son gerçekleşen bölüm ilk başta olmalıydı ve sıralama yukarıdaki gibi devam etmeliydi.Dinlemeyle başlayıp,hem dinleme hem de eğlenmeyle devam edip eğlencenin doruğunda bitmiş olurdu.


                            Bu mekan not edildi.Güzel konserlere ev sahipliği yapacak,belli.Eski adıyla han,burada Dr.Bilal çıkardı.Ne eğlenirdik.Burada da güzel bir anım vardır,eskilerden.Bir başka zaman yazarım...Hahahaha Hahahaha...

                       

9 Mart 2012 Cuma

''DÜĞÜN'' OYUNUNA DAİR...

                       ''DÜĞÜN'' OYUNUNA DAİR...


 
                       İstanbul'da seyretme olanağım olmamıştı ama kısa Bodrum tatilime denk geldiğinde kaçırmak istemedim.05/03/2012 tarihinde akşam saat 20:00 de Bodrum Nurol Kültür Merkezinde oynanacak oyuna biletimi hemen aldım.İyi de etmişim.Salonun sahne dışında boş görünen hiç bir yeri kalmadı.Bir koltuk dahi boş kalsa içimin acıdığını hisseden ben,bu durumda hangi duygular içerisinde olduğumu varın siz düşünün.Hele oyun sonunda seyircilerin oyuncuları ayakta alkışlamaları vardı ki,bu da görülmeye değerdi.


                       Oyunda erkek oyuncu yok,arada sırada damadın sesini duyuyoruz.Oyuncular,salonun hınca hınç dolu olmasının nedenini güzel oyunlarıyla ve oyunculuklarıyla gösteriyorlar.Büyük oyuncular hakkında yorum yapmam yakışıksız olacaktır.Zaten hepsini TV dizilerinde seyrediyorsunuz.TV dizilerinde boşrolü başka insanlar oynasa da bu sanatçılar dizinin devamlılığını sağlamaktadırlar.

                       Oyun;gelin,gelinin annesi,gelinin anneannesi,gelinin yakın arkadaşı,damadın kızkardeşi,damadın annesi,evin emektarı ve düğünde hizmet etmesi için ayarlanmış yardımcı kız arasında gelişen olaylar yumağından oluşuyor.Her şey evin mutfağında geçiyor.Temelde şiddete vurgu yapılmakta.Oyun ilerledikçe birbirini tanımayan iki aile,birbirlerini daha iyi tanıyor.Bilinmedik sırlar ortaya dökülmeye başlıyor.Oyunun sonuna doğru görüyoruz ki hepsi de hemen hemen aynı şeyleri yaşamışlar ve hepsi de mağdurlar.

                        Oyun,ilk başlarda kendini komedi gibi hissettirse de karşılıklı sorgulamalar başladığında drama dönüştüğünü görüyoruz.Gözümüzden bir kaç damla yaş yanaklarımızdan süzülmüyor değil.Gelin,evden ayrılırken nenesiyle vedalaşmasında nenenin söyledikleri aile kavramını güzelce gözler önüne seriyor.Özetle;''Ne yaşanırsa yaşansın her zaman annen de ben de senin arkandayız ve bu evin kapısı sonuna kadar her zaman açıktır'' (nene,yaklaşık bu anlamda bir konuşma yaptı).

                        Oyunu tamamıyla anlatmak olmasın,gidin seyredin pişman olmayacaksınız.Hayatınızda tiyatroya da yer ayırın.Tiyatronun verdiği zevki başka hiç bir şey vermez.Ancak bunu yaşayarak anlayabilirsiniz.


AYSA PRODÜKSİYON TİYATROSU

YAZAN                             :Ayşe BAYRAMOĞLU
YÖNETEN                        :Tilbe SARAN
PROJE TASARIMI           :Tilbe SARAN,Ayşe BAYRAMOĞLU,Eda ÇATALCAM,Evren ERCAN,
SAHNE TASARIMI          :Başak ÖZDOĞAN
IŞIK TASARIM                 :Ayşe AYTER
MÜZİK                               :Serpil GÜNSELİ
OYUNCULAR                   :Güler ÖKTEN,Zerrin SÜMER,Tilbe SARAN,Şebnem SÖNMEZ,Evren ERCAN,Serpil GÖRAL,Eda ÇATALCAM,Maria AKGÜLLÜ

7 Mart 2012 Çarşamba

BODRUM'LA İLK TANIŞMAM/GEÇMİŞTEN BİR ANI...

                 BODRUM'LA İLK TANIŞMAM/GEÇMİŞTEN BİR ANI...


                Geçmişte,daha işimi değiştirmemişim;eğitimciyim.Omuzumda çantam,otobüse atlamış,Bodrum'a doğru yola çıkmışım.İçim kıpır kıpır.O zamana kadar Bodrum'u sadece okuduğum kitaplardan ,resimlerden biliyorum.Ama vurulmuşum.Heyecanlıyım,yerimde duramıyorum.Bir an önce orada olmak istiyorum.Hep oturmaktan kıçımın uyuştuğunu bile hissetmiyorum.

                Bodrum'a yaklaştıkça deniz ve manzarası burayı daha çok seveceğimi söylüyor.Tepenin ardından otobüs yüzünü Bodrum'a gösterdiğinde Bodrum da bize kendini göstermeye başlıyor.Bu görüntü nasıl anlatılabilir?Deniz,güneş ışınlarıyla çocuklar gibi oynaşıyor.Kale ise tüm ihtişamıyla oranın efendisi gibi dimdik ayakta ve kıyı boyunca küçük taş evler.Manzara karşısında sizin de gözleriniz ışıl ışıl oluyor.Tabii o zamanlar tepelere kadar evler yoktu,bu kadar çirkinleşmemişti.İpini koparan daha gelmeye başlamamıştı.Bodrum'la Gümbet bu kadar iç içe değildi.

                Vuruldum.Kalbim yerinden çıkacak gibi.İçimin yağının eridiğini,dudağımın kulaklarıma yaklaştığını hissediyordum.Nasıl bir mutluluk,kelimelerle anlatılabilir mi?Anlatılabilir muhakkak.Bir çok yazar da çok güzel anlatmıştır.Ama ben yazar değilim...

                Çantamı otagarda emanete teslim ediyorum.Hemen kalacak yer ayarlamalıyım ki Bodrum'un kucağına kendimi atmalıyım.Otagardan aşağı doğru kalabalığın içine kendimi bırakıyorum.Barlar sokağından önceki sokağa girmişim,bir uçtan bir uca pansiyon.Zaten böyle bir arayışın içinde değil miydim?Güzel,temiz bir pansiyonda karar kılıyorum;5 gece.Diğer harcamalarımda fiyatları bilemediğim için ne kadar param gider tahmin edemiyorum.Artarsa biraz daha kalabilirim diye düşünüyorum.Pansiyona yerleşip kendimi dışarıya atıyorum...

                İlk günüm Bodrum'la tanışma şeklinde geçti.Akşamı da barlar sokağında gece nereye gidebilirim düşüncesiyle bakınarak dolaştım ve ara sokakta rock barı gözüme kestirdim.Her sene gittiğimde bir kere de olsa uğrarım,geçmiş anıları tazelemek üzere.

                Bodrum'da ki ilk tatilim herşeyiyle,heryeriyle tanımak ve gözlemlemek ile geçti.Sonra ki gelişlerde güzel maceralarla birlikte yaşananlar güzel bir anı oluşturdu.İlk gidişlerimin tadı bir başkaydı sanki şimdiye göre.
         
                 Bodrum;güzelliktir,özgürlüktür,çılgınlıktır,sevmektir,sevilmektir.Bodrum,bir hayat tarzıdır,yaşam felsefesidir.Bodrum,aşktır.



MUTLU ZAMANI BULALIM

denizin mavisi,
bir zaman çok güzeldi.
bir zaman içinde kısa bir an,
göz açıp-kapama kadar kısa
bir zaman,geçen bir an.

o zaman gök kadar mavi,
deniz kadar canlı,
kuşlar gibi özgür,
mutlu bir insandım.
kendimi bulmuştum oralarda.

içimde ki ben çıkmıştı.
kaybolmamıştım,bulmuştum
bende ki beni.

şimdi yürüyorum,
hem yürüyorum hem susuyorum.
susmak,konuşmamak için
daha çok yürüyorum.
sonra yine susuyorum.
hem susuyorum hem düşünüyorum;
içimde ki beni nerede unuttum?
                           (M.Yumru)

NOT:İlk Bodrum seyahatim sonrası yukarıdaki mısraları sıralamışım alt alta...

1 Mart 2012 Perşembe

SAFLIK ÜZERİNE DENEMELER 1

       SAFLIK ÜZERİNE DENEMELER 1

       Saflık üzerinde çalışmak istiyordum.
Ne olabilir diye düşünürken çocuklar aklıma geldi.Saflığı onlardan başka en güzel ne ifade edebilir?Çocuk ne yaparsa yapsın,art niyet yoktur,kötülük düşünerek yapmamıştır.Dolayısiyle biz büyükler tarafından hep görmemezlikten gelinir bu halleri.Yetişkin insanlar gibi yıkıcı değillerdir,bilerek yapmazlar.Sevimlidirler,şeker gibidirler.Ahh ne yazık ki onların saflıkları,zaman ilerledikçe yaşamla birlikte içerisinde yaşadığı çevre,ellerinden alıyor.Yazıkk...
       Çocuk da fettan olanı seviyorum;hani gözleri fıldır fıldır oynar ya,her lafa bir yanıtı vardır,bıcır bıcırdır ya.Kız-erkek,farketmez;çocukda cinsiyet yoktur zaten...Ama ne olurlarsa olsunlar saftırlar.Fettanda olsalar saftırlar.
       Çocuk portreleri üzerinde çalışıyorum şu aralar;çocuk=saflık şeklinde gördüğümden ve her farklı çocuk saflığın da farklı bir hali olacağından bu serinin adına 'saflık üzerine denemeler' dedim...

                                                                            50*50
                                            
                                                                            40*40

40*40

50*50

50*50