19 Kasım 2013 Salı

DÜŞLERİMİ HAPSEDİYORUM (ÖYKÜ 19)

DÜŞLERİMİ HAPSEDİYORUM 


Küçük teknelerin dans ettiği,muhteşem güzelliği tüm görkemiyle ben burdayım diyen Bodrum sahilinde öylece durmuş uzakları seyrediyordu. 
"Artık istediğim yerdeyim"
diye düşündü.Ama ne zaman böyle düşünse her nedense bulunduğu yerden hep kaçmak istiyordu.Esasında ulaşmak istediği yerde değil de benzer yerlerde olduğu için bunları çektiğinin farkındaydı.Derin bir nefes çekerek deniz kokan havayı içine doldurdu.Gözlerini kapattı.Uçamayacağını bildiği halde uçmak istedi.Kollarını iki kenara açtı.Hafif esen rüzgar şiddetlenerek üzerindeki kıyafetleri şişirmeye başladı.Ayağı yerden kesiliyor gibi oldu.Bir an
"uçuyorum"
diye  içinden geçirdi...

Martılar...Ne güzel uçuyorlardı.Mavinin en güzel tonlarının yer aldığı gökyüzü ve onun yansıması denizin ortasında kanatlarını özgürce nasıl çırpıyorlardı?Onlara eşlik etmek için içinde karşı koyamadığı duygular birbirleriyle çatışıyordu.Aaaa şimdi aralarındaydı.Bir süre beraber uçtu.Bir tanesi kur bile yaptı.Oda karşılık verdi.Daha sonra sıkıldı,ondan ve hepsinden.Ayrıldı...

Artık tek başınaydı.Sevdiği yerlere bakıyordu.Deniz,güneş ışınlarıyla oynaşıyordu.Aralarına girdi.Korka korka ayağını denize soktu.Kalbi küt küt çarpıyordu,mutluydu.Uçtu.Tekrar geldiğinde kanatlarından güç alarak,ayaklarını suyun üzerinde yürüyormuş gibi yapmaya başladı.Bir süre cilveleşti denizle.Sonra sıkıldı.Gidip Bodrum kalesinin en yüksek kısmına kondu.Aşık olduğu bu yeri tepeden iç geçirerek seyretmeye başladı.Gözleri ışıl ışıldı,mutluluktan sarhoş gibiydi.

Bir yer insanın aklını başından böylesine mi alırdı?Uzaktayken özlemi içini yakıp kavuruyor,koynunda iken ona doyamıyordu.Kavuşacakmış gibi ama her zaman biraz ilerde...Kanatlarını olduğu yerde çırptı.Sevinç göstergesiydi bu yaptığı.Hayattan geriye kalan bir kaç şeyden biri bu değil miydi?Mutlu anılar.

Uçtu...
Gökyüzünde taklalar atarak.Beğendiği yerlere doğru süzülüyor sonra birden bire gökyüzüne doğru havalanıyordu.Böyle oyun oynayarak bir evin damına gelip kondu.Begonviller ne kadar hoştu.Bahçede mevsim çiçekleri açmış güzelliklerini ve kokularını etrafa yayıyorlardı.Bir adam zeytin ağacının gölgesi altında resim yapıyordu.Martının kendisini seyrettiğinin farkında bile olmadı.Tuvaline resmettiği hayatın içindeydi.Gerçek mi-düş mü?Zaman zaman düşlerini yaşardı hayatın içinde.Sonrada
"Kendimi düşte yaşıyormuş gibi hissediyorum."
derdi.Düşlerini tüm çıplaklığıyla tuvaline aktarmıyordu.O düşlerin kendisine ait olduğunu ama tuvaline aktardığı andan itibaren onun olmayacağını düşünüyordu.Oysa o düşlerin hep kendisinin olmasını istiyordu.

Tuvalinde bir martı evinin damına konmuştu.Diğer boşlukları ise martının gördükleriyle dolduruyordu.O da biliyordu hepsini buraya sığdıramayacağını.Mutfağa gitti,kendine bir türk kahvesi yaptı.Sonra tuvalinin karşısına bir sandalye çekti.Oturdu.Kahveden bir yudum alırken martının kendisine baktığını gördü...Gülümsedi.O da karşılık verdi.

Martı,uçup gitmek istiyordu.Bulunduğu yerlerden çabuk sıkılıyordu.Ama o resmin içinden ne yaparsa yapsın bir yere kaçamıyacaktı.Düşleri nasıl hapsediyorsak martıda tuvale hapsolmuştu.Resim bittiğinde bir evin duvarını süsleyecek ve kendi düşlerinden karşıdaki seyreden insanın düşlerine akacaktı.

NOT :
Öyküme konu olan resim suluboya çalışmamdır.

Hiç yorum yok: