19 Aralık 2014 Cuma

ELİMİ UZATTIM (ÖYKÜ 28)


HAVADA KALDI


Yıllar öncesine gittim.
Taa 1998 yıllarına.
O yılı arkadaşlarla bir yerde eğlenceyle karşılaşayacağız.Bir kaç gün öncesi gelemiyeceğimi belirtmek üzere telefon ediyorum.Israr etselerde gelemiyeceğimi ısrarla belirtiyorum.Esasında ben de gitmek istiyorum ama babam için gitmiyorum.Gözle görünen bir şey yok ama iyi değil.Bunu hissediyoruz.
Yılbaşı olması ve çoğu hastanede çalışanların tatile çıkması bizim için kötü.Yılbaşının geçmesini bekliyoruz.

Yeni yılın ilk günleri...
Babam hastanede,gözetim altında.
Hastanede geçen acılı ama bir o kadar da sessiz saatler.Koridorlarında bir oraya bir buraya koşuşturma.
Bu esnada babam kulağıma fısıldıyor;
"tuvalete gitmem gerek diyor."
Arabanın üzerinde yatan ve kalkacak durumda olmayan babama;
"aman baba düşündüğün şeye bak.
Bırak,ilerisini gerisini düşünme,rahat ol."
diyorum.
Rahatladığı yüzünden belli oluyor.
Memnun oluyorum ama gördüğüm manzara beni ürkütüyor.
Üzülüyorum,yüzümü bir karanlık kaplıyor.Kimseyle konuşmak istemiyorum.O arada yanımızda bize eşlik eden hastane görevlisiyle birlikte asansöre koşturuyoruz.
Bilmem kaçıncı kata çıkıyoruz.
Evinden acilen çağrılan doktor kapıda bizi bekliyor.Ağzına bir şeyler sokulmak isteniyor.O istemiyor.
"Baba bütün bunlar senin sağlığın için.
Doktorlara yardımcı ol lütfen."
diyorum.
Sessiz,uysal bir şekilde her denileni uyguluyor.Birden bir şeyler oluyor,
bizi odadan dışarı çıkarıyorlar.
Oradan koşturarak yoğun bakıma alıyorlar.Biz sadece seyrediyoruz.
Yoğun bakımdayken bir kere içeri kabul ediliyorum.Yüzünde bir tebessümle beni karşılıyor.Birdenbire fenalaşıyor.
O an bulunan doktorlar müdahale ederken çağrılan diğerleri geliyor.
Beni odanın dışına alıyorlar.
O an ki çaresizliğim,acım,
üzüntüm...

Ahhhhh....

Bekleyiş...
Ne kadar uzun sürüyor.
Yerimde duramıyorum.
Kapıdan her çıkanın bize haber getirmesini bekliyoruz.
En sonunda biri bizim için geliyor;
"kaybettik."
Yüreğimden acılı bir kuş uçuyor.
Yüreğim kanıyor...
Ne yapacağımı bilmiyorum nasıl davranacağımı da.
İçim nasıl acıyor,ağlayamıyorum.
Etrafımdakilere destek olmak istiyorum olamıyorum.
Bağırmak istiyorum bağıramıyorum.

Ahhhhh...

Mutfaktayım...
Pencereye yaklaşıp perdeyi araladım.
Sokakta birikmiş kalabalığa baktım.
Burada bulunmaması gereken insanlar yüzüne üzüntüyü ifade edecek bir maske takarak kalabalığın içerisine karışmış.
Kimisi evin içinde.
Bir çok üzüntüye neden olan bu  insanlar üzüntünüzü paylaşmak için gelmiş.
Pehhh.Ne kadar sahte.
Sahte olduğu kadar da göstermelik.
İlk önce evdekileri sonra da aşağıda ki bu insanları kovalamayı ne kadar isterdim.Yapamadım.
Bu insanları son görüşümdü,bir daha görmek için hiç çabam olmadı.
Bana acımı hatırlatacak bu insanları neden görmek isteyeyim ki?

Ben öldüğümde böyle bir ortam içinde olmak istemem.Sürekli kalacağım yere gitmeden önce bulunduğum odada sevdiğim insanlarla olmak isterim.
Bir köşede sevdiğim bir Türk Sanat Müziği şarkısı "ömrümüzün son demi" Bülent Ersoy ya da Muazzez Abacı'nın sesinden çalıyor olur.
Bir insanı sevdiği ve yapılmasını istediği bir şeyle anmak kadar güzel şey var mı?
Çalsın,hep çalsın emi insanlar ne diyor diye düşünmeksizin.
Zaten hayatımın büyük kısmını bu insanlar ne der diye heba etmedim mi?

Son yolculuğumda ise sadece sevdiğim insanların omuzlarında olmak isterim.
Kalabalık istemem.
Sadece sevdiklerimle orada baş başa bulunmak isterim.
Sessizliğimizi,o an düşündüklerimizi ya da düşünmek istediklerimizi gereksiz biri bozmasın.Orayı kahkahalarım nasıl inletecektir.Siz de eşlik edin olur mu?

Abim,babamın cenazesine yetişemediği için gömüleceği çukura ben inmiş onu incitmeden olduğu yere öylece yatırmıştım.
Ne kadar acı,ne kadar üzüntü verici...
O an aklımdan neler geçmedi ki.
Ağlamak istedim ama ağlayamadım.
Düşündüklerim öyle sarmalamıştı ki beni orada avazım çıktığınca bağırmak istemiştim.Bağıramadım.
Çığlıklarım içimde yankılanırken yanaklarımdan akmayan damlalar içimi yakarak   akıyordu.
Eve geldiğimdeki halimi hatırlıyorum da...
Bu kapıların ardından bir daha o çıkmayacaktı.
Bu bahçe bir daha onu görmeyecekti.
Bu sokak onun adımlarından mahrumdu.
Sonraki yıllarda evi sattık,başka bir semtten bir apartman dairesi satın aldık.
Halam ev için
"Babanın hatırasıydı..."
demişti.
O insanın hatırası illa yaşadığı o evde devam edecek diye bir şey söz konusu değildi ki.
Her zaman her yerde bizlerle.

Uzun yıllar mezarına gidememiştim.
Ahhh o acı,üzüntü,düşünceler,
düşünceler,düşünceler...
Yıllar sonra kendimi mezarın bir köşesinde otururken buldum.
Elimi uzattım.Havada kaldı.
İçimde oradan oraya savruluşum,
çaresizliğim...
Konuştum..Güzel şeyler anlattım.
Sonra bildiğim dualardan okuyup
"hoşçakal"
deyip ayrıldım.

Benim için bir çok güzel değişikliklerin olacağı 2015 yılına gülerek,mutlulukla ve isteklerimin gerçekleşmesini dileyerek sevdiğim insanlarla beraber gireceğim.
Geride bırakacağımız anları güzelleştirmek bizlerin elinde.
Anılar,anılar...

Bir TV dizisinde jön karşısında ki insana
"Yaşam,yaşadıkların değil yaşadıklarından kalan güzel hatıralardır."
demişti.
Ne kadar doğru.
O hatıraları güzelleştiren ise o anı yaşayanlardır.

NOT :
Öyküme konu olan resim,yağlıboya portre çalışmamdır.





Hiç yorum yok: