28 Nisan 2012 Cumartesi

YAŞAMIMDAN KESİT

                          YAŞAMIMDAN KESİT


                         Yaşamımda uyguladığım bir çok şeyi,Shakespeare aşağıda ki yazdıklarıyla özetlemiş.Sizlerle paylaşmak istedim.Okuyun ve elinizden geldiğince uygulamaya çalışın.Tabii,yine de siz bilirsiniz.

                         Shakespeare der ki;
Kendimi her zaman mutlu hissederim.Neden biliyor musunuz?
Çünkü kimseden bir şey ummam.Beklentiler daima yaralar.
Hayat kısadır.Öyleyse hayatınızı sevin.Mutlu olun ve gülümsemeye devam edin.Sadece kendiniz için yaşayın ve,
konuşmadan önce dinleyin,
harcamadan önce kazanın,
yazmadan önce yazın,
dua etmeden önce bağıslayın,
İncitmeden önce hissedin,
nefret etmeden önce sevin,
vazgeçmeden önce çabalayın,
ölmeden önce yaşayın.
Hayat budur.
Onu hissedin,onu yaşayın ve ondan hoşnut olun.
Testinin içinde ne varsa dışına da o sızar...


                         Asırlar öncesinden günümüze kadar uzanan hoş tavsiyelerde bulunmuş.Bize de uygulamak düşer.Hoşunuza gider uygularsınız,hoşunuza gitmez uygulamazsınız.O da sizin bileceğiniz şey...

25 Nisan 2012 Çarşamba

''PRAGMA'' OYUNUNA DAİR...

                                   ''PRAGMA'' OYUNUNA DAİR...


                                   Gitmek için uzun süre beklediğim ve çok önceden biletimi aldığım bir oyun.Oyunun sahnelenmeye başlaması ile benim izlemem arasında ki zaman aralığı uzun olduğundan,oyun hakkında bir çok yazı,röportaj okudum(dinledim).Her seferinde heyecanım artıyor ve izleyeceğim günü iple çekiyordum.Sezonun son oyunundan bir gün önce/23 Nisan garajistanbul'a adeta koşarak gittim.Seyircisi bol,başladığından beri kapalı gişe sahnelenen bir oyun.Tiyatroda bir tane dahi boş koltuğun olmadığı anlar en mutlu olduğum anlardır.Ahh o zevkle oyunu izlemek o kadar güzel ki...



                                    Sahne farklı düzenlenmiş.Oturduğunuz yere göre farklı açılardan izleyebiliyorsunuz.İzlerken karşınızda ki izleyicinin de tepkisini görmeniz mümkün.Sözlerden çok vücut dillerine odaklandım ve inceledim.Söz olarak kafamda yer eden cümle ''ölümünü göremeyeceğin hiç bir şeyi sevme'' olmuş.Çünkü oyun bittiğinde evime giderken bile bu söz kafamın içinde dolanıyordu.Gelecek sezonun da yine favori oyunlarından olacaktır ve ben,farklı açıdan izlemek ve sözlere odaklanmak üzere bir daha gideceğim.


                                    Oyuncular,rollerinin hakkını vermişler.Emeklerine sağlık.İlk sahnede yerde yatan ölünün yanı başında bulunan Albert Fish(Mert Öner)'in ölüden bir şeyleri çok doğalmışcasına adeta ekmeği sulu yemeğe bandırır gibi yemesi,tüylerimi diken diken etti.Bizlere göre doğru olmayan şeyi o kadar masum,öylesine bir şeymiş gibi yapması bana ''ıhhh'' dedirtti.Andrei Chikatilo(Emre Erkan)'yı canlandıran oyuncu,oyun süresince takibimde oldu.O mimikler neydi öyle.Çok hoştu.Katil,sevilir mi?Ama ben bu katili sevdim.Yakışıklı katil Richard Ramirez(Serhat Teoman),ne pis bakışın var ya.Bir ara gözümün içine diktin gözünü,Allahtan fazla uzatmadın.Ne gıcık aldım ama.Verilen o elektrik insanın yakışıklı olmasını nasıl da unutturuyor.Ted Bundy(Buğra Gülsoy),--dizilerle pek alakam olmasa da bir miktar TV'de Kuzey/Güney dizisinde izlemiştim--o bakışlar ne öyle.Yırtıcı...Ama yüzde ki tebessüm sıcak,masum,çekici...Bakışlar da bir tuhaflık var... Yahu bu tür adamlar ne kadar masum,yakışıklı(adını ne koyarsanız koyun) olursa olsun bakışları bir tuhaf oluyor ya.Oyunda onu çok güzel verdiler.Ted Bundy de,izleyicilerin gözünün içine bakışlarını dikti.Nasıl bir duygu geçirdi bilemiyeceğim--benimle göz göze gelmedi.Yüzünde masumane bir gülüş vardı ama bakış,gıcık bir bakış(Kuzey/Güney dizisini seyredenler bilecek,işte o bakış).Ve oyun süresince cansız manken olarak düşündüğüm(ama değilmiş) Charles Manson,helal olsun.O duruşla oyun süresince öylece durması,en zorlanan kişi olmuştur herhal...



                                    Sanatçılar,oyun sonunda ki alkışları,her noktasına kadar hak ettiler.Tekrar emeğinize sağlık.İnsanlar,dizi oyuncularını tiyatroda da izlemeli ve oyunculukları hakkında daha sonra karar vermeli.Tiyatro candır,güzelliktir,mutluluktur...
Tiyatro,hayattır...Tiyatro,bir yaşam tarzıdır...Tiyatro,her zaman olmalı,bizlerde seyirci olarak o salonları doldurmalıyız.

                                   Oyundan ilk çıktığımda kafamda beklediğim bu değildi gibi bir düşünce oluşmuştu.Daha sonra bunun daha sert ve daha vahşi olacağı şartlanması ile ilgili olduğunu keşfettim.En azından sahnenin görsel olarak daha farklı,açıkcası daha iğrendirici olabileceğini düşünmüştüm.Halbu ki o görüntüden daha iğrenci ne olabilir ki?

                                    Tarihin en kanlı cinayetlerini işlemiş, beş seri katilin aynı hücrede buluşup yüzleşmelerinin anlatıldığı bu oyun gelecek sezonun da oyunu olmalı.G.E.T YAPIM,başka oyunlar da bekliyoruz.


G.E.T ( http://www.garajistanbul.org/ )

GARAJİSTANBUL ( http://www.get-yapim.com/ )

YAZAN VE YÖNETEN :Buğra GÜLSOY
SAHNE TASARIM :Kaan GÜREŞCİ
YÖNETMEN YRD. :Ezgi BAKIŞKAN
REJİ ASİSTANI :Koray TAHİR ÖN
MAKYAJ :Ebru SÜREN
GÖRSEL EFEKT :MECHASFX
OYUNCULAR :
Ted BUNDY :Buğra GÜLSOY
Andrei CHIKATILO :Emre ERKAN
Albert FISH :Mert ÖNER
Richard RAMIREZ :Serhat TEOMAN
ve
Charles MANSON





20 Nisan 2012 Cuma

''OTOBÜS'' OYUNUNA DAİR...

                            ''OTOBÜS'' OYUNUNA DAİR...



                            Geçen hafta gittiğim maya sahnesinde sahnelenen tiyatro boğaziçi'nin ''OTOBÜS'' oyununu beğeniyle izlediğimi söyleyebilirim.Tiyatro boğaziçi'nin sahnelediği oyunlarının bir çoğuna gittim.Müsaitlik durumuma göre de kaçırmamaya çalışıyorum.Ben,bu topluluğun oyuncularını sevdim.Oynadıkları oyunları güzel seçiyorlar ve güzel de oynuyorlar.Bu oyunu da başarıyla sahnelemişler.

                            Her gün gazete veya TV de namus cinayeti haberleri okuyor ve izliyoruz.Ülkemizin kanayan yarası...Namus,kadınlarımız üzerine kurulmuş.Erkeklerin her türlü namussuzluğu ise ya görmemezlikten gelinmiş ya da göklere yüceltilmiş.Bu nasıl bir çifte standartlıktır?İşimize gelmiyorsa görmeyelim...

                            Oyunda namus kavramı işlenmiş.Tesadüf bu ya,bir otobüste birbirini tanımayan on yolcu.Hepsi de kadın.Oyunun başlangıcında(otobüsde yolculuk edenler bilir)yanyana oturan insanların birbiriyle tanışmaları,hiç tanımadıkları insanlara olmadık şeyleri anlatmaları,konuşmak istemeyenler,çenesi düşükler v.s.Oyun biraz ilerleyince işin rengi değişiyor.Bir çok şeylerin yaşandığı oyunda yolcuların namusu tartıştıklarını görüyorsunuz.Aynı zamanda elinizde olmadan sesli değil ama içinizden bu tartışmaya siz de katılıyorsunuz.Namus nedir?Namussuzluk nedir?Kim yargılar?Kadınlar namusun neresindeler?

                            Kadın sorunlarının ele alındığı oyunu herkes gidip seyretmeli,güzel bir konu,güzel bir oyun,güzel de oynanmış...Eeee daha ne isteriz...




TİYATRO BOĞAZİÇİ  ( http://www.bgst.org/bgst/ )

MAYA SAHNESİ          ( http://www.mayasahnesi.com/ )

YAZAN-REJİ                 :Sevilay SARAL
DRAMATURJİ               :Kolektif Kadın Çalışması
OYUNCULUK VE HAREKET YÖNETİMİ       :Metin GÖKSEL
KOREOGRAFİ                :Banu AÇIKDENİZ,Gülcan KÜÇÜK
KOSTÜM                         :Nilgün ILGICIOĞLU,Özlem PEHLİVANER
IŞIK TASARIMI              :A.Cüneyt YALAZ,Zilan KAK
AFİŞ TASARIMI             :Zeycan ALKIŞ
AFİŞ FOTOĞRAFI          :Kadir ÇITAK
IŞIK-EFEKT                     :Sezin GÜNDOĞAN,Gülsen ÖZBEKAR
MÜZİK                              :Diler ÖZER,İbrahim ODAK,Rumeysa ÇAMDERELİ,Volkan KAPLAN

OYUNCULAR                  :Aysel YILDIRIM,Ayşan SÖNMEZ,Banu AÇIKDENİZ,Başak DOĞAN,Gülcan KÜÇÜK,Nihal ALBAYRAK,Pınar GÜMÜŞ,Sema MERVE İŞ,Senem HAN,Zeynep OKAN





                       

19 Nisan 2012 Perşembe

YAŞADIKLARIMDAN ÖĞRENDİĞİM BİRŞEY VAR

                                 Konumun başlığı;sevdiğim şair Ataol Behramoğlu'nun yine sevdiğim bir şiirinin başlığı.Sizlerle de paylaşmak istedim.Şair,yaşamımda uyguladığım bir çok şeyi bu şiir de çok güzel bir araya getirmiş.Şairin dediği gibi;

                                                      ''Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
                                                        Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana''

Bu armağanı kucaklamak dururken niye elimizin tersiyle itelim.Sevelim,istediğimiz ne ise,ona ulaşmaya çalışalım ve elden ne geliyorsa yapalım.

                                 İsteğinize ulaşmak için çabalarken,mutluluğu da yakalamanız dileklerimle...



YAŞADIKLARIMDAN ÖĞRENDİĞİM BİRŞEY VAR

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği

İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya

Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin

İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına

İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına

Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın

Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara,göğe,bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana

                                Ataol BEHRAMOĞLU    1977





17 Nisan 2012 Salı

BUİKA

                                    BUİKA




                                    13 Nisan cuma akşamı Buika konserine gittim.İyi de ettim.


                                    Kendisi küçük ama sesi büyük insan,muhteşem gece yaşattın.Şarkıyla nasıl sevişiliyormuş,gösterdin.Nasıl bir enerji bu Allahım.Tek başına bir orkestra.Sesini,evet sadece sesini kullanarak insanları mest ediyor.Mest oldum.


                                    Biletini hemen alanlardanım.İyi de etmişim,hemen tükendi.Ahhh,vahh çekmektense izleyerek,dinleyerek iç geçirmeyi tercih edenlerdenim.

                                   

                                    Konser sonrası ruhum coşku içerisindeydi.Adeta fiziksel tatminin Bır başka versiyonunu yaşıyordum.Bunun nasıl bir şey olduğunu nasıl anlatabilirim ki?Buika,sizi izledim,mutlu oldum.Sizi dinledim,içim kıpır kıpır bir başka alemde hissettim.



                                    Kalbimin her daim bir köşedinde olan büyük sanatçı Nilgün Belgün,size teşekkür ediyorum;Buika ile tanıştırdığınız için.Sizin twitleriniz olmasaydı belki hiç tanışmayacaktım.Hemen gidip ''En Mı Pel'' CD sini aldım.Aman Allahım arkasından diğerleri ve sonrası İş Sanatta verdiği konseri.



                                    Ruhumun doyurulamayacak kadar aç olduğunu anladım.Sadece bu konser, bunu göstermedi,her sanatsal faaliyetlerde bulunduğumda bunu çok derinden hissediyorum.Bunu doyurmak için çabalıyorum ama hep bir eksiklik duyumsuyorum.Ne yapmalıyım diye düşünmüyor değilim.Elbet bir çıkış yolu bulacağım.



NOT:İlk fotoğraf Nilgün Belgün'den alıntıdır.Diğer fotoğraflar benden(hiç güzel çekememişim).

16 Nisan 2012 Pazartesi

BİZ DE BÜYÜKLER ARAMAZ,YA SİZ DE?

                             BİZ DE BÜYÜKLER ARAMAZ,YA SİZ DE?


                             Bilmem nedendir,biz de büyükler küçükleri aramaz.Hiç merak etmezler mi?Ne yapıyor diyerekten bir ''alo'' diyeyim diye düşünmezler mi?Onu da bilmem.Ama hep kendimin aradığını çok iyi bilirim.Her nedense aradığımda da karşımdakinin şimdi ya içinden geçmişimdir ya da aramayı düşünmüştür,v.s.Bu lafların karşıdakini ne kadar incittiğini bilmezler mi?Hal hatır sormak için aramanın bedeli bu mu olmalı?

                             İlk başlarda üzüldüm ve üzülmeme devam ettim,kendi içimde.Şimdi öyle değil..''Arayan ben,soran ben...Neden ben üzülüyorum?'' dedim ve aldığım kararı hemen uygulamaya koyuldum.Bu kararımı iki senedir de uygularım.Aldığım karar şuydu:Ailem,akrabam ve arkadaşlarım,kim olursa olsun beni aramayan insanları aramayacaktım.Çoğuna da konuşma esnasında bu düşüncemi belirttim.Belirtmemiş olayım,ne değişir?Karşında ki insan seni düşünüyor ve merak ediyorsa aramaması için bir neden mi var?YOK...

                              Bunun sonucunda ne oldu,bir kaç örnek vereyim;Ankara da oturan sevdiğim bir arkadaşım,O'na gidip bu düşüncemi söylediğimde ''ben ararım'' demişti.Bir ay geçti,iki ay geçti,üç ay geçti...Yok...Tabii ben,aramak istiyorum,elim telefona gidiyor ama vazgeçiyorum.İstiyorum ki ararım diyen kişi arasın,bekliyorum.Bu arada iki bayram geçti,yeni yıla girdik ve ben hala bekliyorum.Her bayramda,özel günlerde arayan ben,aramayınca aranmadığını görüyorsun.Kendi kendine soruyorsun bu ne...?Birbirimizi görmemiz de ben gittiğim içinmiş diye düşünmekten de kendimi alamıyorum.Artık bir seneyi devirdikten sonra aramayı hiç düşünmüyorum ve aklımdan yavaş yavaş çıkmaya başlıyor.İnsan neler neler düşünüyor.Hıı çoğunuz şöyle düşünebilir,ya bir şey olduysa,sen niye aramadın?Yok,yok bir şeycikler olmadı,bilin...Ve bir gün ev de,DVD ler arasında daha önce izlediğim ama beğendiğim bir filmi tekrar izliyorken hemen yanımda duran telefonum çaldı.Dönüp baktığımda telefonda Ankara da oturan arkadaşımın ismini gördüm.Vay be,iki sene sonra...Tam tamına iki sene geçmiş...Hay Allah...Telefonumun sesini kıstım ve filmi izlemeye devam ettim.İki sene insan hayatında büyük zaman,neler neler değişebiliyor.Hayata,yaşama bir başka bakıyorsun.İki sene hayatına neler getirmiş,neler götürmüş?Artık sen iki sene önce ki değilsin ki.Tabii karşında ki insan için de geçerli bütün bunlar.Nazım Hikmet'in şiirinde olduğu gibi;


Ama,arkadaşlık ağaca benzer
Kurudu mu
        yeşermez artık.

O duruma getirmemek lazım.Geçmiş ola...Hayatında mutluluk dilerim.

                                Abim,aranmayınca ben arayayım demeyen insan.Paylaştığımız pek fazla bir şey yoktur zaten.Ama en azından karşılıklı bir hal hatır sorulmalı...İnsan küçüğünü arayıp bir hal hatır sorma ihtiyacı duymaz mı?İhtiyacı olduğunda arayabiliyorsa,bu şekilde de aramalı.Ya da iki durumda da aramamalı...Anneme niye aramadığımı sorunca,O da böyle böyle diye düşüncemi söylemiş.Yanıt;''Ama ben O'nun büyüğüyüm.O,arayacak tabii ki''...Yokkk,artık öyle değil.Aramayanı aramayacağım kim olursa olsun...

                                Halam;halalar içinde görüştüğüm,konuştuğum tek halam.Diğerleri ile görüşmüyorum düşünülmesin...Bahsettiğim halam kendime yakın bulduğum,O'nun da aynı düşüncede olduğunu sandığım halam.Resim çalışmalarıma yeniden başlamama neden olan kişi.Sevdiğim insan...Ben aramayınca aramayan insan.Ama aramak istediklerini arayan,soran insan.İnsanlar aramak istediklerini arayacaklar ama bana gelince hep benden bekleyecekler.Yokkk.Geçmiş ola...

                                Yukarıda iki sene önce aldığım kararı yazmıştım,hala uyguluyorum.İnsan arada sırada hayatını ''reset'' etmeli.Çok iyi geliyor.Hayat devam ediyor,onlar olsa da olmasa da.Ama siz, biraz hafiflemiş oluyorsunuz.O kadar yorucu bir durumdan rahatlamış olarak çıkıyorsunuz ki sizi merak etmeyenleri gereksiz yere siz de merak etmeyerek.

                                 Geçmiş ola...

                        

11 Nisan 2012 Çarşamba

CARMEN-BALLET FLAMENCO MARIA CARRASCO

                             CARMEN-FLAMENCO MARIA CARRASCO



                            
                             CARMEN


                             Carmen;bir özgürlük, kıskançlık ve tutku hikayesi. Fransız yazar Prosper Merimée, dünyanın en ünlü puro sarıcısı olacak bu kadının hikayesini arkadaşı Montijo Kontesi’nden dinledikten ancak 15 yıl sonra kağıda aktarmaya karar vermiş. Ünlü yazarın birkaç gün içinde bitirdiği bu kısa roman, döneminin romantizminin yanı sıra egzotikliği, dizginlenemeyen tutkuları, insanların hayatında büyük tahribatlara neden olan aşkları ve trajik kaderleri ölümsüzleştiriyor.



                              Maria Carrasco;dansa olan tutkusu 4 yaşındayken başladı. Bu sanat dalına karşı doğuştan yeteneği ve samimi eğilimi sayesinde İspanyol dansındaki kariyerini olağanüstü bir sanatsal kişilikle birleştirmeyi başardı. Flamenkonun en usta isimlerinden aldığı yıllar süren yoğun bir eğitimin ardından eğitimini yurtdışında, klasik ve çağdaş danslar alanında sürdürdü. Sahne, ışık ve kostüm tasarımı konusunda yüksek lisans yapan Carrasco ünlü lirik gruplarında öğretmenlik yapmakta ve yurtdışındaki önemli okullarda İspanyol dansıyla ilgili özel dersler vermektedir.

                              
                               İspanya’nın başkenti Madrid’deki Kral Juan Carlos Üniversitesi’ne bağlı Alicia Alonso Dans Akademisi’nde ders vermeye devam eden Maria Carrasco gerek İspanya gerekse başka ülkelerde sahnelediği gösterilerde modern ve özgün flamenko tarzını, gücünü ve karakterini onun farklı sanatçı kimliğinden alan kendi grubuyla birlikte sergilemeye devam etmektedir.


                               Maria Carrasco,Tim Show Center de sahnelenen gösteride İspanyol dansı,flamenko,Arjantin tangosu ve modern dansı bir araya getirmiş.Kostümler göz alıcıydı,sahne tasarım hoşuma gitti;sade,gözü yormayan ve sımsıcaktı.Bu sıcaklığı vermesinin en büyük etkenlerinden biri ışığı güzel kullanmaları diyorum.Danslardan gözümü alamadım,muhteşemdi.Bu konuda ki eleştrileri usta olan insanlara bırakayım,haddimi aşmayarak.


                                Birinci bölümde,orta kısımda oturan gözlüklü yabancı zat,beni sinir etti.Tabii daha sonra bir çok kişiyi de sinir ettiğini öğrendim.Gösteriye tam kendimi vermişken ''çıt,çıt,çıt'',fotoğraf çekiyor.Sözde içeriye fotoğraf makinesi alınmıyor,kontrolden geçiyoruz ya!Be adam üç tane çekersin anlarız,hadi beş tane çek,on tane çek.Yok,fotoraman çekiyor sanki,sürekli ''çıt,çıt,çıt''.Uyarıldı.Arkamda ki hanımefendi de ingilizce olarak uyardı.Ama nafile,üç çekiyorsa bire indirdi,o kadar.Müzik ve dansın birleştiği o muhteşemliğin içine dalmışken o ''çıt'' sesi sizi nasıl dağıtıyor anlatamam.Sinirlerim gerildi.Neyse birinci bölüm bittiğinde adam vıınnn,yok oldu.Gittim,şikayet etttim.İkinci bölümde yok.Ohh be...Daha sonra çantamda ki kalın kitabı neden kafasına fırlatmadım diye düşündüm.Muhteşem gösteri sıkca alkışlara boğuluyordu.Alkışların olduğu bir anda kafasına güzelce fırlatabilirdim,ne de iyi olurdu ama.İkinci bölümü rahat bir şekilde izledim.



                               Gösteri,muhteşemdi.Maria Carrasco ve ekibi,hepimizi büyüledi.Gösteri sonu nasıl alkışlara boğduk anlatamam.Sahneden indirmedik.Kaç kere bis yapmak zorunda kaldılar.08/04/2012 Pazar günümü bu şekilde değerlendirdiğim için kendime teşekkür ettim.Bu güzelliği yaşadım.Onlar sahnede memnun,alkışlarımıza karşılık verdiler-küçük dans gösterileriyle.Ben memnun,ruhen doygunluğa erişmiş olarak-mutlu-mesut.





NOT:Alttaki dört fotoğraf alkışlarken çektiğim bana ait fotoğraflardır.Diğerleri ise profesyonel insanlar tarafından çekilmiş fotoğraflardan alıntıdır.Kimin çektiği belirtilmediğinden ben de isim veremiyorum.Fotoğraf sahibinden özür diliyorum.Beni affetsın...






10 Nisan 2012 Salı

İKİ FOTOĞRAF ARASINDA Kİ FARKI BULUN?

                          İKİ FOTOĞRAF ARASINDA Kİ FARKI BULUN?



                          Fark o kadar çok ki,işin içinden çıkamazsınız.Ama ''ortak nokta nedir?'' diye sorsam;yanıtınız hemen hazırdır:BÜLENT ERSOY.


                          Türk Sanat Müziğinin duayeni,yeri asla doldurulamayacak muhteşem sese sahip sanatçı.Ve daha neler neler?Saymakla bitirebilir miyiz?Hayır...

                           Birileri çıkıp da sorsa,''ne yapıyorsun? diye.Yukarıda ki fotoğraflar özel bir çekim için ve belirli bir konu üzerine çekilmiştir muhakkak.Ama TV de,konser salonlarında ama her yerde ikinci kısımda ki fotoğraflar da olduğu gibi.Ya yetişkin insanları düşünmeyebilirsin ama çocukların günahı ne?Korkudan altlarına kaçırırlar...Yok kendini çirkinleştirmeye devam ediyorsan,devam et.Yolun açık olsun...Ama birinci kısımda ki fotoğtaflarda ki Bülent Ersoy'a ne diyebiliriz?Şahane...Olması gereken...

9 Nisan 2012 Pazartesi

MUHTEŞEM KONSER,MUHTEŞEM ÜÇLÜ;A.ŞENSES,B.ERSOY,M.ABACI

                                 MUHTEŞEM KONSER,MUHTEŞEM ÜÇLÜ;
                                 ADNAN ŞENSES,BÜLENT ERSOY,MUAZZEZ ABACI


                                

                                 07 Nisan cumartesi BGM(Bostancı Gösteri Merkezi)'nde ki konsere gitmek için aylar öncesinden biletimi almış,heyecanla beklemekteydim.O gece bu üç dev isim TSM(Türk Sanat Müziği)'ne doyuracaklardı.Karşı tarafa geçmek için 2,5 saat öncesi trafiğe çıktım ama konserin başlamasından 15 dakika öncesi BGM deydim.Trafik berbattı hatta bir daha konser için bu tarafa geçmeyeceğim tarzında kararlar bile aldım.Tabii ertesi gün bu kararımı TSM konserleri için bozabilirim diye değiştirdim.Salon iğne atsan düşmez şeklindeydi,tıklım tıklımdı.Kolay kolay bir araya gelmeyecek bu üç devi bir daha birarada görme şansımız olmayabilirdi.Üç devi buluşturan beyefendiye teşekkür ederiz ama O'nun işi de kolay değil hani.Konser arasında çıkıp yaptığı konuşmanın satır aralarından da bunu anlıyoruz.

                   

                                Saat 09:00 da başlayacak konser 09:30 gibi üç devin fasıl muhabbeti ile başladı.Ahh o ne şarkılar...Tabii her zaman olduğu gibi abartılı,kendini çirkinleştiren makyajıyla,herkese tepeden bakan,her şeyi en iyi ben bilirim diyen Bülent Ersoy,O'nun yanında hastalık biraz yıpratmış ama pırıl pırıl parlayan,fıkır fıkır Adnan Şenses ve O'nun yanında da alıp kalbinizin,gönlünüzün içine koyacağınız Muazzez Abacı.Şarkılar onların sesleriyle ruh buluyor,kulaklarımız ise nasıl bayram ediyor,bir bilseniz.Onlar bizleri güzel şarkılara,biz de Onları alkışlara boğuyoruz.Fasıl ve fasıl şarkılarını hep sevmişimdir.


                                 O da ne?Fasıl yaparken Bülent Ersoy'un el hareketi de ne oluyor?Sonrası iki sesi bastırırcasına şarkı söylemeye başlaması,neyin nesi?Bunun üzerine Adnan Şenses ve Muazzez Abacı'nın dürtüşmeleri...Aman ha biz buraya TSM dinlemeye geldik,kavga seyretmeye değil...


                                 Fasılın ardından sahnede Muazzez Abacı kalıp,bizlere küçük bir konser veriyor.Bence gecenin en güzel repertuarıydı.'Dönülmez akşamın ufkundayız' şarkısı ile başladı ki bunu farklı yorumladı ama ben sevdim bu yorumu.'Ömrümüzün son demi' şarkısı ve nice güzel şarkıyla devam etti.Muazzez Abacı'nın repertuarını beğenmem peşpeşe sevdiğim şarkıları söylemesinden mi?Sanmıyorum...Boyu kısa ama heybetli,büyük sesi ile dolu salonu mest etti.Hele mikrofondan uzaklaşıp çıplak söylemesi yok mu,harikaydı.Bu ne alkış,sahneden bırakmak istemiyoruz.O da gidemiyor.Muazzez Abacı,siz hep yaşayın emi.Sizi nasıl seviyorum,bilir misiniz?


                                 Muazzez Abacı'nın arkasından ara verildi.Mutluluğun değişik bir versiyonunu yaşıyorum.Tatmin olmuş,kafa ve vücut olarak rahatlamış bir hal içerisindeyim.Zevkten dört köşeyim.Dudaklarım kulaklarıma değmek üzere...


                                 İkinci bölüm Adnan Şenses ile açıldı.Konserine güzel TSM şarkılarıyla başladı.Bunlarda sevdiğim klasik şarkılar.Alkıştan ortalık inledi.Hastalığı nedeniyle geçirmiş amaliyat sonrası adeta doping gibi bir şeydi,Ona.Daha sonra kendi şarkılarını söylemeye başladı.Ahh be Adnan Şenses,neden bağırarak söylemeye başladın şarkıları.Müzeyyen Senar,her zaman her ortamda der;TSM,bağırarak söylenmez diye.Burada yaşayan efsaneyi de analım.Müzeyyen Senar,teksin,hep var olacaksın,hep yaşayacaksın gönlümüzde.Adnan Şenses için alkışlar adeta yeri göğü inletti,belki de inmesi gerekiyordu ama  sahneden indirmedik.İçimden de içerdekinin sinir katsayısı ne olmuştur diye düşünmeden edemedim.Halk,kendi gibi birilerini gördüğünde gönlünün içine öyle bir yerleştiriyor ki ne olursa olsun çıkartamıyorsunuz.Defalarca alkışların arasından sahneden ayrıldı.


                                 Evet son olarak Sahneye Bülent Ersoy çıktı.Sesi tartışılmaz bir sanatçı.Halkın karşısına bile çıktığında tepeden bakan,en büyük benim diyen sanatçı.İlk okuduğu şarkılar tam benlikti.İlk başlarda ortamda bir soğukluk vardı sanki.Bunu kendi de hissetti sanırım konuşmalarıyla ortalığı ısıttı.O andan itibaren daha farklı bir ortam oldu.Bülent Ersoy'a birileri çıkıp demeli;giyimde ve makyajda abartı hiç yakışmıyor,kendisini çirkinleştiriyor.Doğallıktan uzak uzaylı gibi biri haline getiriyor.Bir de her yerde ve her durumda 'benim' olmasın.TSM de nasıl olduğunu herkes biliyor.Bilgisini,sesini kimse tartışamaz,herkes onun da bilincinde.İlla her yerde insanların gözüne gözüne sokmasın;sıkıyor,bıktırıyor.Kendini halktan soyutlamasın.O'nu erişilmeyen yere bizler oturtmadık mı?Aynı Adnan Şenses de olduğu gibi bağırarak şarkı söylemeye başladı.Sesinin gücü belli olan bu muhteşem sesli sanatçı bağırarak şarkı söylemesin ya!Diğerinde olduğu gibi bunda da bir ara kulağıma parmağımı soktum.Bir tanesin...


                               En son bölümde Bülen Ersoy,sahneye Muazzez Abacı ve Adnan Şenses'i çağırdı.Hem sohbet hem şarkı proğram bitti.BGM alkıştan bir kez daha inledi.Bizlere kalsa Onları sahneden hiç indirmezdik ama...Bir daha gelin olur mu?


                               Bu konserin organizasyonunu yapan kişiye ve sahnelenmesini sağlayan BGM 'ne teşekkür ederim.Nice TSM li güzel günleri tekrar bizlere yaşatırlar diye umuyorum...

7 Nisan 2012 Cumartesi

HAYALLER NE GÜZELDİR

HAYALLER NE GÜZELDİR



HAYALLERİM

bir deniz kıyısında
hayallerimi suya bıraksam.
dalgalar,hayallerimle coşsa
ve şarkılarını söylese.

yaşasam
onlarla birlikte;dalgalarla
savrularak ve balıkça hayallerimle.

hayallerim açık,net ve çırılçıplak.
ne çok isterdim böyle olmayı...
                              (M.Yumru)



DOYAMIYORUM

güzel günleri düşündüm,
kötüleri çıkararak.
sen,hep varsın düşünce bahçemde,
nadide bir çiçeksin.

hayalin yanımda
ve seninle olacağım günün
özlemiyle yanıp tutuşuyorken,
imdadıma yetişiyor,
onunla beraber oluyorum.

doyamıyorum sana...
                 (M.Yumru)


6 Nisan 2012 Cuma

SEVMEK...

                         SEVMEK...





                        ''Hayatta tek şeye inanırım;seni aramıyor,seni sormuyorsa seni sevmiyordur.(Lale Belkıs)

                        Bu cümleyi sosyal paylaşım sitesi twitter'de gördüm,beğendiğim için de sizlerle paylaşmak istedim.

                        Herkese kapak olsun...

5 Nisan 2012 Perşembe

''KANLI NİGAR'' OYUNUNA DAİR...

                      ''KANLI NİGAR'' OYUNUNA DAİR...



                      Türk Edebiyatının usta yazarı Sadık Şendil'in ''Kanlı Nigar'' oyununu çok önceleri devlet tiyatrolarında izlemiştim.Adım tiyatro tarafından sahnelenen oyunun da keyifli geçeceğini tahmin ediyordum.Perihan Savaş'ın tiyatro kökenli olduğunu ve şehir tiyatrosunda oynadığını biliyordum ama bu oyunla tiyatroda izleme  olanağı buldum.Hani merak da etmiyor değildim.Geçen pazar-sinemanın usta oyuncularından Ekrem Bora'nın vefat ettiği gün-oyunu izledim.Ekrem Bora,toprağın bol olsun.



                     7 erkeği idare eden Kanlı Nigar'ın hikayesi günümüze çok güzel uyarlanmış.Zaten günümüze yapılan her gönderme,seyirci tarafından alkışlarla adeta buraya ''cuk'' diye oturmuş dendi.Göndermeler,günümüzün önemli konularına dikkat çekmekte.


                     Kanlı Nigar'ın bir yangında evinin yanması sonucu sermaye kızları ile kiralık ev aramasıyla oyun başlıyor.Hamım hanımcık birinin evsiz kalmasını istemeyen mahallenin kahvecisi Abdi (her iş yapıyor),kiralık evin sahibi Agah Efendi ile Kanlı Nigar'ı görüştürüp evi kiraya verdiyor.Bir süre sonra Nigar'ın müşterileri mahalleye akın etmeye başlayınca İşin rengi değişmeye başlıyor.


                      Kanlı Nigar'in,eve aldığı erkeklere tuzak kurmasından,onları zora sokup eğlenmesinden,erkeklerden intikam aldığını öğreniyoruz.Bunu niye yaptığını Nigar'ın nasıl Kanlı Nigar olduğunu anlatan kısım da anlıyoruz.Yaşadıkları içimi acıttı.Küçük yaşta paralı bir konağa verildiğini,itilip kakıldığını,biraz serpilince de evin sahibi başta tüm erkeklerin sıradan geçtiği sonra da öylece dışarıya atıldığını öğreniyoruz.


                      Devamını oyuna giderek  görebilirsiniz.Oyunun adı her ne kadar Kanlı Nigar ise de oyun Abdi Efendinin etrafında dönüyor.Abdi'yi oynayan Müfit Kayacan,müthiş bir oyun çıkarmış.Umut oğuz'u görmenizi isterim.Sahneye çıktığı her an kahkahalara boğuluyorsunuz.Rol,bu kadar mı bir insanın üstüne oturur.Karadenizliyi canlandıran Hilmi Erdem,Arap bacı rolünde Ender Gülçiçek,kabadayı olarak her sahneye çıktığında oyunuyla benim diyen usta oyuncu Sümer Tilmaç,Nigar'ın Kanlı Nigar olmasının sebebi Agah Efendi de Ercüment Balakoğlu,babasının sözünden çıkamayan korkak ve saf adam Narçin de Soner Arıca,Kanlı Nigar'ın sermayelerini oynayan kızlar ve tabii ki Kanlı Nigar da Perihan Savaş,görülmeye değer.

                      Oyun iki buçuk  saat sürse de zamanın nasıl geçtiğini anlamayacaksınız.Sıkılmadan,keyif alarak,kahkahalarla izleyeceğiniz bir oyun.





ADIM TİYATRO  ( http://www.adimtiyatro.com/ )

KANLI NİGAR


YAZAN                             :Sadık ŞENDİL
YÖNETEN                        :Müfit KAYACAN
ÇEVRE DÜZENİ               :Cenap AYDINOĞLU
MÜZİK                               :İhasan KILAVUZ
OYUNCULAR                   :Perihan SAVAŞ,Soner ARICA,Sümer TİLMAÇ,Ercüment BALAKOĞLU,Umut OĞUZ,Hilmi ERDEM,Müfit KAYACAN,Esin GÜNDOĞDU,Ebru KARAMAN,Yaşar AYVACI,Ender GÜLÇİÇEK,Delal KÜLEK




4 Nisan 2012 Çarşamba

''AİLE'' HAKKINDA KÜÇÜK BİR YAZI

                         ''AİLE'' HAKKINDA KÜÇÜK BİR YAZI


                         Hayat içerisinde aile,en küçük topluluktur.Aileyi oluşturan kişilerin birbiriyle iletişimi olmalı,birbirlerini anlayabilmeli ve birbirlerine kendilerini anlatabilmeli...Sadece tek taraflı düşünme,anlama,fedakarlık var ise orada bir yanlış söz konusudur.O yanlışı gidermek yine aileyi oluşturan fertlere kalmış bir şeydir...Aile içerisinde herkes tekil yaşıyorsa veya kendi istekleri doğrultusunda yaşayıp,karşısındakileri de bu doğrultuda yaşatıyorsa aile kavramından bahsedebilir miyiz?Aralarında doğru dürüst bir iletişim olmayan iki insan birbirini nasıl tanıyabilir?İki yabancıdan farkı var mıdır?

                         Bu sorulara da başka bir zaman yanıt yazarım...

                         Birbirinizi tanımaya çalışın,hep sevin ve sevilin...

                         Mutlu olmak varken...

3 Nisan 2012 Salı

ZAMAN

                                                                       ZAMAN

                 Uçarcasına kaçıp giden,yakalayamadığımız,anlık yaşanan ve bir daha tekrarı olmayan...Özlemle,mutlulukla,sevinçle,hasretle ve ... dönüp de baktığımız ama tekrarı yaşanmayan...





ZAMAN YEDİK ZAMAN DOĞURDUK

zaman bizle başladı.
biz yürüdük,o koştu.
biz parçalamak istedik,
kesip,bölük pörçük etmek istedik,
koştu.Ne yapsak ne etsek hep koştu.

gerisinde umutları kırılmış insan,
mutlu,bir şeyler bulmuş
olmanın getirdiği sevinçler,
nice sevdalar açtı,insanlardan.
nice bedenlerden bedenler çıktı.

ama hep koştu,koştu,koştu
ve hiç yorulmadı.
hep biz yorulduk,
tükenen biz olduk.
o,büyüdükçe büyüdü
ve hiç yorulmadı.
ahhh!
                 (M.Yumru)



2 Nisan 2012 Pazartesi

ARTBOSPHORUS ÇAĞDAŞ SANAT FUARI İSTANBUL/COMTEMPORARY ART FAİR

                        ARTBOSPHORUS
                        ÇAĞDAŞ SANAT FUARI İSTANBUL
                        CONTEMPORARY ART FAİR

                         Çizgiler-Formlar-Hayaller
                         Lines-Forms-Dreams
                         2012


                         15-18 Mart tarihleri arasında Haliç Kongre Merkezinde gerçekleşen fuara her zaman olduğu gibi galerilerde  sergilenen resimler içerisinde kendimi kaybetmek üzere koşarak gittim.Her seferinde fuara katılan galerilerin dolayısiyle sanatçıların artması benim gibi sanat severleri memnun etmekte.


                         Yeni eserlerle tanışmak çok güzel.En azından daha önce görmediğim,bilmediğim bir eser benim için yenidir.Onu tanımaya çalışırım,yaratıcısı ile birlikte.Bildiğim,gezdiğim,müdavimi olduğum galeriler dışında yenilerini tanıdım.Yeni tanıdığım galeriler,beraberinde (belki de) yeni bir sanatçı tanımama olanak sağlıyor.


                          Fikret Mualla'nın çalışmalarıyla tekrar tanışmak,imrenerek bir iç geçirmek,ondan  ve eserlerinden bahseden 2 kitabı alarak avunmak,çok güzel bir duygudur diyebilirim.O güzellikler içerisinde dolaşırken incelemek dururken ahh-vahhlarla zaman geçirilmez.Bahri Genç'in portrelerinin önünden her geçtiğimde bir süre izlemekten kendimi mahrum etmedim.Ahmet yeşil'in halatlardan oluşan resimlerinin önünde güzel vakit geçirdim.Resimlerini tekrar yakından görme fırsatı bulmuş oldum.Sait Günel'in suluboya çalışmalarını beğeni ile seyrettim.Gördüğüm kadarıyla fuar da başka suluboya çalışma yoktu.Bir tane kalan katoloğu da ücret almadan hediye ettiler.Ne kadar memnun oldum.Jale Çelik,resimleri de dikkatimi çekti,inceledim.Zeynep Dilek Çetiner'in çalışmalarını beğendim.Resimleri incelerken zamanın nasıl geçtiğini anlamadım.Fuara katılan herkese teşekkür ediyorum,güzel eserlerle tanışmamı sağladılar.Bir kaç ressamdan bahsettim ama daha çoktu.

                          Heykellerin sergilendiği kısımlarda (ne yalan söyleyeyim) fazla zaman harcamadım.Burada harcayacağım zamanı resimleri incelemek de harcadım.Canlı performanslar da yapılıyordu.Dinlenmek için ayırdığım zaman aralığında çocuklarla beraber yapılan resim çalışmasını bir süre izledim,çok hoştu.

                          Bir kere daha anladım ki;sanatın içinde,sanatla içiçe olmalıyım.Resimle olan uğraşım yanında sanatın içinde olmamı sağlayacak bir uğraşım daha olmalı.Bu ikinci uğraş,bütün günümü,haftamı işgal edecek bir şey değil yarı zamanlı,haftanın bir kısmını meşgul edecek bir şey.Resim yapmamı engellememeli...

                          Sanat,hayatınıza bakışınızı değiştiriyor.Çevrenizi başka türlü algılıyorsunuz.İnsanlara daha farklı bakıyorsunuz.

                          Sanat,güzelliktir.O güzellik,etrafına kötülük saçabilir mi?Sanatı etrafımızdan içimize alalım sonra da tekrar dışımıza yayalım.

                           Sanatla kalın...

                                                

         sonsuzluk