28 Şubat 2013 Perşembe

GİZLİ AŞK

GİZLİ AŞK





Bir varsın,bir yoksun...Görünür değilsin,resimde bile gizlenmişsin.

Yaşanacak zamanı kaybetmek uğruna hayatı ertelemek...''Sonra''lar insana bir şey kazandırmıyor.

Bu resimde nerdesin?


NOT:
''Bir varsın bir yoksun(Görünmezlik)'' verdiğim resmin ismini ''Gizli Aşk'' olarak değiştirdim. 80*80 boyutlarında yağlıboya ve akrilik bir çalışmamdır.

25 Şubat 2013 Pazartesi

RESİMLERİMİ PAYLAŞMAK

RESİMLERİMİ PAYLAŞMAK


Kolay değildir,belirli bir zaman,emek,çaba harcadığın bir resmini ne kadar seversen sev-sevdiğin insanlara vermek.Resimleri verdiğin insanlar,onlara gereken değeri verecekler mi yoksa bir köşeye atıp sonra da unutacaklar mı?Satmaktan bahsetmiyorum.Sevdiğin insanlara senden bir hatıra olması için vermiş olduğum resimlerimden bahsediyorum.

Biliyorum ki bir çoğu hakkettiği yerde hakedildiği şekliyle verilen kişinin evinin duvarlarını süslüyor.Bu hoşuma da gitmiyor değil..

Tam istediğim tarz da resimler yapmaya başladığımda bunları vermem sözkonusu olmayabilir.Belki de bu resimlerimden çabucak ayrılmam bu nedendendir.Şöyle dönüp geriye doğru baktığımda bugüne kadar verdiğim resimlerin az sayılmayacak sayıda olduğunu görüyorum;




















































23 Şubat 2013 Cumartesi

KONSERE GELİYOR MUSUNUZ?

KONSERE GELİYOR MUSUNUZ?





2 martta Kerem Görsev'in İstanbul CRR(Cemal Reşit Rey Salonu)'de ''Therapy'' konseri var,biliyorsunuzdur.Kerem Görsev Trio & Alan Broadbent & Ernie Vatts & CRR Senfoni Orkestası ile birlikte.Konser için bir hafta gibi bir zaman kaldı,heyecanla bekliyorum.Biletimi satışa çıktığı ilk günlerde aldım.





Son çıkarmış olduğu CD sinin de ismi olan "THERAPY" i sizlerle paylaşmak istiyorum.Bu CD sini dinlerken hem klasik müzik hem de jazz müziği dinliyorum hissi tüm bedenimi kaplıyor.Müziğin bütünü sizi alıp bir yerlere götürürken tek bir enstürüman,cazın büyülü havasına alıp sizi sokuveriyor.O an,sizin kendinizi kaybettiğiniz andır.Siz de benim gibi yapın kendinizi Kerem Görsev'in müziğinin kucağına bırakıverin.Alsın sizi istediği yere götürsün.O'nun duygularını yansıtan müziği odanızı kaplarken,o an yaşadığınız duygularıda kucaklıyor.Dinlemeye bıkmadığım bir albümüdür.Deneyin siz de bana katılacaksınız.





Cazı sevmemi sağlayan sanatçılardan biridir,Kerem Görsev.Kendi caz sanatçılarımızın albümlerini alıyorum ve albümlerini aldıkça görüyorum ki çoğunluğu dünyada tanınan sanatçılar.Adeta Türkiye'de yeni tanınıyorlar gibi.Neyse bu konuda yazıları cazın a'sını z'sini bilenlere bırakayım.Ben sadece cazı seven ve öğrenmeye çalışan biriyim.


Müziğe kulak verir misiniz?




NOT:
Kerem Görsev'in aşağıda ki internet sitesinden kendisiyle ilgili herşeyi öğrenebilirsiniz ve müziklerini dinleyebilirsiniz.
Fotoğraflar da Kerem Görsev'in sitesinden alıntılanmıştır.

http://www.keremgorsev.com/


CRR :

Telephone:+90 212 232 98 30

Fax:+90 212 231 54 97

Mobile:+90 212 231 54 97

Email:info@crr.com

ADRES:Darülbedayi Caddesi Harbiye Şişli, İstanbul,80200, Türkiye

Posta Addresi:Darülbedayi Caddesi Harbiye / Şişli İstanbul 80200


BİLETİX:
http://www.biletix.com/etkinlik/PCR25/ISTANBUL/tr

22 Şubat 2013 Cuma

GÜZEL BİR MÜZİK DİNLEMEK İSTER MİSİNİZ?

GÜZEL BİR MÜZİK DİNLEMEK İSTER MİSİNİZ?


Buyurun o zaman...

Nat King Cole'a ne dersiniz?48 dakikalık güzel bir konser;


18 Şubat 2013 Pazartesi

BU DA BİR BAŞKA ''HAYATA DAİR''

BU DA BİR BAŞKA ''HAYATA DAİR''





İnsanı olgunlaştıran yaşı değil hayatta yaşadıklarıdır.
Ve bunlardan ders almasıdır.
Hep başını alıp gidebilecek kadar cesur,
ama hep kalıp savaşacak kadar gözü pek olmalı insan.
(Albert EİNSTEİN)


NOT:
Yaşım hayat için ahkam kesmeye yeterli değil ama bunu yazmaya yeterli diye düşünüyorum;Hayatı seyretmekle yetinen insanlar,gün gelecek ne kadar pişman olacaklardır.Maalesef iş işten geçmiştir artık.Önlerinde çok uzun zaman varken bu,küçücük kalmıştır.O küçücük zamana neler neler sığdırmak isterler ama,ne zaman ne de kişinin fiziki durumu müsade etmez artık.Hayatın içine atın kendinizi.Siz kendi bildiğiniz gibi yaşamaya çalışın,hayat da sizi bildiği gibi yaşatsın.

17 Şubat 2013 Pazar

''BARSELO'' OYUNUNA DAİR...

''BARSELO'' OYUNUNA DAİR...





Oyunu izlemek üzere,bir otogarın belki de yaşantımızda göremiyeceğimiz izbe,karanlık,kötü bir kısmına girdik.Koltuklarımıza yerleşirken ise karanlıkta bir kadın sabit bir direkle dans ediyordu.Oyun başladığında kadının,kapalı bir binada kilitli tutulan ve malum iş için kullanılanlardan biri olduğuna tanık oluyoruz.Üstelik hamile ve uçmuş vaziyette.Daha sonraları başına gelenler içimi sızlatmadı değil.



Üç tane gıcık adamın arasında bir tane saf,temiz-hani köyünden ilk defa dışarı çıkmış birisi olur ya işte onun gibi biri-odaya giriyor.Konuşmalardan bu saf olanın erkek olabilmesi(?) için buraya getirildiğini öğreniyoruz.İki gıcık adam,mekanla ilgilenen diğer gıcık adamla pazarlığını yapıyor ve bu adamlarla birlikte diğer kızları bizlerle(seyircilerle) başbaşa bırakıp gidiyor.Bu andan itibaren bu gıcık adamlara tahammül etmek zorundayız.O kadınların yaşadıklarına seyirci olmaktan başka yapabileceğimiz bir şey yok.Şiddet...Ahh o saftirik insan nasıl dayak yiyor.Bir yerim morarmadı demesin sakın.Gözümün önünde nasıl tekme yedi gördüm yahu.Ya o tokatlar...Bu adamlar tam bir gıcık,hani o bildiğimiz gıcıklar var ya onlardan.Çoğu zaman bir çok yerde karşılaşırız,bir kaşık suda boğmak isteriz de yapamayız ya,onlardan.Hele biri var ki kalkıp gırtlağını sıkasım geldi.Hani yaşantımızda da gözümüzün önünde bir şeyler olur da müdahale edemeyiz;olur ve geçer.İşte onun gibi.Kavga,gürültü,bağrışmalar ne kadar rahatsız edici olsa da olması gerektiği gibiydi.Hoplattı...O silah var ya o silah.Nasıl hoplattı.



Yahu birine cinsel deneyim yaşatmak için yaşanılanlara bakar mısın?Bakamazsınız,görmeniz gerek.İzlemeye pişman olunmayacak bir oyun.Fırsat yaratıp gidin derim.Oyun izlemek,ayrıcalıktır.Tiyatro ise bir mutluluktur.



Oyunda emeği geçen herkesi kutluyorum.İkincikat,sizi seviyorum.Her zaman daim olun emi.

OYUN SÜRESİ:100 dk

YAZAN HAKKINDA:1975 yılında doğan Alper Kul,Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde başladığı oyunculuk eğitimini Indiana University’de tamamlamıştır. Şehir Tiyatroları,Dot,IUSB,BKM gibi tiyatrolarda oyunculuk yapmış,çeşitli sinema filmleri ve tv dizilerinde rol almıştır.“Barselo”,yazarın beşinci oyunu olup ilk sahnelenişidir.


BARCELO

Yazan:Alper KUL
Yöneten:Eyüp Emre UÇARAY
Yardımcı yönetmen:Heves Duygu TÜZÜN
Oynayanlar:
Ismail KARAGÖZ(Pepe)
Deniz CELİLOĞLU(Jaws)
Musab EKİCİ(Lapa)
Emre YETİM(Kama)
Elit ÇAM(Polianna)
Aslı MENAZ(Madonna)
Canan ATALAY(Yael)


İKİNCİKAT

telefon: 0 545 462 45 28 | 0 212 292 32 47

adres: istiklal cad. olivya geçidi sok. no:1 olivya han ikincikat beyoğlu/istanbul (galatasaray lisesi'ni 50m geçtikten sonra, greyder ayakkabı dükkanı'nın köşesinden dönünce soldaki ilk apartman, ikincikat)

http://www.ikincikat.org/

iletisim.

phpe-mail: ikincikattayiz@gmail.com

web: www.facebook.com/iikincikat | www.twitter.com/ikincikat

Sami Berat MARÇALI - beratology@hotmail.com

Eyüp Emre UÇARAY - emreucaray@gmail.com

Heves Duygu TÜZÜN - hevesduygu@hotmail.com

16 Şubat 2013 Cumartesi

HAYATA DAİR

HAYATA DAİR

Denizleri seviyorsan,dalgalarını da seveceksin.
Sevilmek istiyorsan önce sevmeyi bileceksin.
Uçmayı biliyorsan düşmeyi de bileceksin.
Korkarak yaşıyorsan yalnızca hayatı seyredeceksin.
(NİETZCHE)

NOT1:
Alman filozof NİETZCHE'nin ''Hayata Dair'' şiirinden alıntılanan bu şiirine,Ferdi Özbeğen'in ''Şöhret Dediğin''İsimli kendi hayat hikayesini anlattığı kitabını okurken bir sayfasında rastladım.Hayatın kısaca özetlenmiş hâli.Kişi kendine yaşam felsefesi edinebilir.

NOT2:
http://mahmutunguncesi.blogspot.com/2013/01/ah-ferdi-ozbegen-ah.html

12 Şubat 2013 Salı

SAKLAMBAÇ

SAKLAMBAÇ



''Saklambaç'' oyununu bir çoğumuz bilir.Çocukluğumuzun güzel anılarını içerisinde saklayan bir oyun.


Akdeniz bölgesi yazları felaket sıcak olur.O sıcaktan kurtulmak için Toros Dağlarında bulunan yaylaya çıkardık.Çocukluk,merak işte;küçük tepelerin,dağların arkasında ne var diye merak eder ve arkadaşlarla beraber merakımızı gidermeye çalışırdık.Halbuki zaten dağların tepesindesin.Hele bir keresinde her aştığımız dağın arkasında bulunan dağın arkasında ne var diye merak ederek dört dağ aştık(bunları küçücük tepeler olarak düşünmeyin).Ama değdi;aşağıya baktığınızda yemyeşil bir ova ve ovayı ortasından ikiye ayıran,kıvrılarak ilerleyen bir su akıntısı.Bir tarafta çadırlar,bir tarafta hayvanlar...İlk önce korktuk...İçimizde bizden daha cesaretli olan bir arkadaşımız buraya kadar gelmişken aşağıya da inmeliyiz diye bizi ikna etti.indik.Çok güzel karşıladılar.Şehirde büyüyen bana,gördüğüm her şey yabancı.Yabancı olduğu kadar da çok samimi,içten,doğal.Bayıldım.Sevindirik oldum.Ahh utanmasam zıp zıp zıplayacağım,taklalar atacağım.Daha önce böyle şeyler yaşamamışım.Hele ikram ettikleri yoğurdu unutamam,ömrüm boyuncada öyle bir yoğurt yemedim.


Arkadaşlarımızdan biri gitmemiz gerektiği uyarısını yaptığında hepimizi bir telaş aldı.Geldiğimiz yol az değildi.Karanlık çökmeden evlerde olmalıydık.Dönüşümüz geldiğimiz gibi çabucak (?) olmadı.Bu sefer dağın arkasında ne var diye merak etmiyorduk.Neyle karşılaşacağımızı biliyorduk.En nihayet yayla evlerini gördük.Dağın tepesinden aşağıya inmemiz uzadıkça uzadı.Hava karardığında evlerimizdeydik.Tabii hiçbirimiz gittiğimiz yeri ailelerimize söylemedik.O gece deliksiz bir uyku çekmiş,öğlene doğru annemin sesiyle uyanmıştım ''Hasta mısın'' diyerekten.


Bazen de akşam olmaya yakın etrafa bir sis çökerdi.Hemen ''saklambaç'' oyunu oynamaya başlardık.Ebe iki metre ötesinde ki kişiyi göremezdi.Ne zevkliydi.


Bu andan itibaren hayatımızda da ''saklambaç'' oyununu oynamaya devam ederiz.Hangi yaşta olursak olalım,adını ne koyarsak koyalım bu oyunu oynamaya bilerek veya bilmeyerek devam ederiz.Yaşımız ilerledikçe--oyunda ebenin bizi görmemesi için nasıl saklanıyorsak--neleri saklamamız neleri saklamamamız gerektiğini öğreniyoruz.Bu da oyun içinde oyun oynamayı gerektirir.Usta olanlar iki ayağını bir pabuca sokabiliyor ama acemiler eline gözüne bulaştırıyor.


''Saklambaç'' oyununu severdim ve hala da severim,ama oynuyor musun diye sorarsanız;hayır derim...

10 Şubat 2013 Pazar

KORKUYORUM

KORKUYORUM



Etrafımızda ki ölümler bana,kaybetmenin kötü bir duygu olduğunu ve kaybedilenin değerini her seferinde şiddetle hatırlatıyor?Bir daha görememek,ulaşamamak,dokunamamak,konuşamamak...


Sevdiğim insanları kaybetmekten korkuyorum.Bu duygum,her geçen gün katlanarak büyüyor.Hele bir yerlerde okuduğum veya dinlediğim ölüm haberleri olduğunda ise en üst seviyeye çıkıyor.Böyle bir şeyle ne karşılaşmak ne de yaşamak istiyorum.Bütün bunları yaşamadan aradan sessizce çekilmek isterim...

8 Şubat 2013 Cuma

''KARA SOHBET'' OYUNUNA DAİR...

''KARA SOHBET'' OYUNUNA DAİR...





Ekip Tiyatrosu'nun bu oyununu izlemeyi çok istiyordum.Gideceğim günkü oyun,oyuncu rahatsızlığı nedeniyle iptal edildiğinde üzülmüştüm.Bu da benim kötü bir huyum herhalde;bir şeye fazla şartlandığımda tepkimde gereksiz şekilde fazla oluyor.Daha sonra 02 Şubat Cumartesi oynanan oyuna gidebildim.İyi ki gitmişim.Oyunu beğendim.





Oyunun başlarında yaşananlar insana 'ben bu durumu yaşamıştım'' dedirtiyor ama sonuna yaklaştıkça ''bunu değil'' dedirtiyor.Birini beklerken,biryere giderken v.s. o ortamda bulunan birileri siz ne kadar istemezseniz de konuşmak ister ya,işte öyle bir durumla başlıyor oyun.Siz konuşmamak için türlü taklalar atarsınız,o da konuşmak için.Oyunun kahramanı kendisiyle konuşmak isteyenden kaçıyor,sesli olarak tepki veriyor ama nafile.Bekleme salonunda bulunan diğer insanlar,rahatsız oluyormuşcasına adama bakıyorlar ama bu durumu yaratanla hiç ilgili değiller.İlk başlarda bu durum tuhafıma gitmişti.Oyun ilerledikce 'neden' olduğunu anlıyorsunuz.






Oyunun heyacanı,hareketliliği ortalardan başlayarak sonlara doğru gittikçe artıyor.Artık her şeyi daha net görebiliyorsunuz.Textor ve Angust arasında geçen basit konuşma nerelere kadar geliyor,şaşıracaksınız.Sonlara doğru bu ikiliyi oynayan oyuncuların,oyunculuklarını görün derim;müthişti.







Textor,gıcık bir tip ama öyle bildiğimiz iggg dedirtecek gıcıklardan değil.Sevimli gıcıklardan(yukarıda ki fotoğraftan görüyorsunuz).Oyunun sonuna doğru Angust'un silik,sessiz,efendi bir kişilikten nelere dönüştüğünü ve bunu yaşamı boyunca içinde saklamış olduğunu görüyorsunuz. Neler olup-bittiğini anlamak için oyunu izlemeniz gerek.Hadi gidin ve izleyin.En yakın gösterim 12 Şubat Salı saat 20:30 da Maya Cüneyt Türel Sahnesinde.Bir yere not alın.






Fotoğraflar: Burak Bulut Yıldırım © Burak Bulut Fotoğraf Atölyesi


Amêlie Nothomb‘un “Cosmétique de l’ennemi” adlı romanından
Çeviren:Seda Güney
Uyarlayan ve Yöneten:Ayça Seymen Şimşek
Reji Asistanı:Ceyda Yücesan
Dekor,Kostüm,Işık,Makyaj:EKİP
Afiş:Gizem Hız

Oynayanlar:
TEXTOR TEXEL:Murat Engiz
JÉRÔME ANGUST:Ender Sakallı
KADIN:Ceyda Yücesan
BEKLEYENLER:Özlem Ulukan,Erdi Eroğlu,Can Esendal.

EKİP

WEB: www.ekiptiyatrosu.com
TELEFON: 0506 393 75 11.
E-MAIL: ekip@ekiptiyatrosu.com
FACEBOOK: www.facebook.com/EkipTiyatrosu
TWITTER: www.twitter.com/EkipTiyatrosu


MAYA SAHNESİ

ADRES:
İstiklal Cad.Halep Pasajı(Atlas Pasajı karşısı) Kat:2 Beyoğlu/İSTANBUL

Telefon:0 530 952 86 96 / 0 212 252 74 52

E-mail:info@mayasahnesi.com sezin@mayasahnesi.com

6 Şubat 2013 Çarşamba

ZAMANI OLMAYAN SÖZ

ZAMANI OLMAYAN SÖZ


Michel de Montaigne'nin sevdiğim güzel bir sözünü sizlerle paylaşmak istedim.Söylediği,hangi devirde/dönemde ya da yılda olursanız olun bulunduğunuz ana ''cuk'' diye oturuyor.





''Tutarsızlık,tereddüt,şüphe,acı,batıl inanç,gelecekte-hatta öldükten sonra bile-neler yaşayacağımıza ilişkin kaygılar,hırs,açgözlülük,kıskançlık,çekememezlik,azgınlık;delice,iflah olmaz arzular,savaş,yalanlar,sadakatsizlik,dedikodu,merak..Biz insanlar bunlarla donatılmışız.Vasat düzeydeki tutarsız mantığımızla,öğrenme ve yargılama kapasitemizle övünüp duruyoruz;oysa ne gariptir ki bunlar karşılığında ödediğimiz bedel haddinden fazla.''
MİCHEL DE MONTAİGNE

5 Şubat 2013 Salı

''LEYLA'NIN EVİ'' OYUNUNA DAİR...

''LEYLA'NIN EVİ'' OYUNUNA DAİR...


Pazar günü bir başka tiyatro oyunu için evden çıkmışken oyunun son anda iptali yüzünden yolunu yakında olan Profilo Kültür Merkezine düşüren ben,ter içinde en önlerden bir kişilik biletimi ''Leyla'nın Evi'' oyunu için aldım.Bazen bu tür şeylerde tek olmanın bu gibi avantajları oluyor.Oyun,izlemek istediklerimin arasındaydı ama her nedense bir başka oyunu tercih etmişim.İlk önce o oyunun iptal edilmesine sinirlensemde sonrası sevinmedim değilim.Böyle bir oyunu kaçırmış olacaktım.O zaman vah ki vah...





Gideceğim tiyatro oyunlarını twetter denen sosyal ağda paylaşıp reklamını yapmasını çok seviyorum.Tiyatro,sevgidir,mutluluktur,hayattır,bir yaşam tarzıdır.Nasıl adlandırırsanız öyledir işte.Nedim Saban'ın twetter'de yanıtı ''İyi seyirler bence değecek'' oldu.Ahhh ah hem de nasıl değdi.Bu oyunu seyretmeyenler için üzgünüm.





Belki içinizde muhakkak benim gibi Zülfü Livaneli'nin bu kitabını okuyanınız vardır.Tüm olayı sahnede izlemek çok farklı.Bildiğiniz bir şey canlandırılıyor.Oyuncular çok iyi,sizi seyirci koltuğundan söküp oyunun içine alıyor.İşte ben bunu seviyorum.Sinirlendim,yardım etmek istedim,sevindim,mutlu oldum,güldüm...Sahnede ki oyuncularla beraber.





Oyuncular,harika bir oyun çıkarmışlar.Oyun,sonradan görme zengin bir çift tarafından çeşitli hilelerle evi elinden alınan yaşlı Osmanlı kadını Leyla Hanımın Boğaziçindeki yalısını terk ederek,Beyoğlu'nun arka sokaklarında yaşamak zorunda kalmasını anlatıyor.Oyunda,biri eski İstanbul,diğeri hip hop kültüründen iki kadının dostluğunu görüyoruz.Aynı zamanda farlı kültürlere hoşgörüyle,sevgiyle ve gülümseyerek nasıl bakmak gerektiğini öğreniyoruz.





Bu arada Ayça Varlıer'in sesi harika.şarkı söyledikten sonra seyircilerin kuvvetli alkışması da bunun ispatı.Yakında CD çıkartıyormuş,bir gazetede ki karşılıklı sohbetinden öğrendim.Hem de kendi besteleride olacakmış.Hayırlısı olsun diyorum.





Oyunun sonuna doğru gözyaşlarımıza engel olamadık.Herkes bir vesileyle elleriyle gözlerinin,yanaklarının üstünde bir şeyler yapıyordu.Ve en çok sevdiğim bölüm olan kısma geldik;alkışlara.Seyirci olarak alkışlarımızla oyuncuları uzun süre sahneden indirmedik.O alkışları hakettiler.





Dışarıya çıktığımda uzun süre oyunun etkisinden kurtulamadım.Yönetmen Nedim Saban ve tüm oyuncuları kutluyorum.Oyunu kaçıranlar için üzgünüm...


NOT:Fotoğraflar Tiyatro Kare'nin internet sitesinden alıntılanmıştır.


ÖDÜLLER:

"Leyla" rolünü canlandıran duayen Celile Toyon, "Vasıf Öngören" ve "Küçükçekmece Belediyesi Onur Ödülü" ne layık görülmüştür.

"Roxy" rolüyle Leyla'nın Evi'nde oynayan Ayça Varlıer'in aldığı ödüller:
- Afife Jale - Müzikal En İyi Oyuncu Ödülü
- Sadri Alışık – En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Ödülü
- Yeküv Vasfı Rıza Zobu – En İyi Kadın Oyuncu Ödülü
- 11. Direklerarası Seyirci Ödülü – En İyi Kadın Oyuncu Ödülü

LEYLA'NIN EVİ
Yazan :Zülfü Livaneli
Yöneten :Nedim Saban
Uyarlayan :Zeynep Avcı
Dekor :M.Nurullah Tuncer
Müzik :Zülfü Livaneli & Ferhat Livaneli
Oyuncular : Celile Toyon, Ayça Varlıer, Nuri Gökaşan, Halim Ercan, Gökçer Genç, Dicle Alkan, Meral Asiltürk, Ethel Mulinas, Ergin Kılıkçıer, İsmail Karaer


ADRES:

PROFİLO KÜLTÜR MERKEZİ
Cemal Sahir Cad.No:33 Profilo Alışveriş Merkezi Mecidiyeköy/İSTANBUL

Tel : 0212 243 44 85

Faks : 0212 243 44 86

E-Posta : info@tiyatrokare.com.tr


http://www.tiyatrokare.com.tr/

3 Şubat 2013 Pazar

DÜŞLERİM BANA AİT...

DÜŞLERİM BANA AİT...

80*80 boyutlarında spatula ile çalışılmış yağlıboya ve akrilik bir çalışmam.




Düşlerim özgürdür.Kimi zaman fırtınalar koparır,kimi zaman dalgasız bir deniz kadar sakindir.İstediklerimi düşüme alırım,istemediklerimin ise kıçına tekmeyi vururum.

      Elimi uzatıyor,usulca yakalıyorum.Avucumda...Yavaşca çekiyorum.İncitmek istemiyorum...Merak içinde açılmış gözlerimin hizasına doğru yumruk şeklini almış elimi yaklaştırıyorum.

      Acaba...

      Hapsetmek mi daha iyi,özgür olmasını sağlamak mı?

      Elimi açarsam,artık benim olmayacak ama kapalı tutarsam her zaman benim.O an yaşanan mı daha mutlu edecek yoksa o anı zamana yaymak mı?

      Yaşanması gerekli şeyler ne ise o zaman içerisinde yaşanmalı,ertelenmemeli.Düşler bile o an ki düş olmalı,her zaman aynı olmamalı.Düşlere aynı şeyleri tekrarlatırsanız,sizden sıkılır ve gittikçe uzaklaşır.Renkli düşlerini paylaşacak başka insanlar arar.

       Siz,bir renkten ibaret değilsiniz.Hayat da.Tek renkten oluşan monotonluğu yaşamaktansa çok renkten oluşanı yaşamak gerekir.Hesapsız kitapsız.

       ....


       Açıyorum elimi,serbest bırakıyorum başka düşler yakalamak üzere...Bıraktıklarım mı;onlar çoktan...



       YAPAMADIKLARIMIZ
                         DÜŞLERDE GERÇEKLEŞSİN

       kuş kafeslerini teker teker
       gökyüzüne asıyorum,
       yıldızları ise geceye serpiştiriyorum.
       haydi seninle birlikte
       güneşi alıp bileyelim/keskin olması için
       sonra da günü ikiye ayıralım/gündüz-akşam diye.
       gündüze oturalım,akşamı seyredelim
       yudum yudum içelim sessizliğini
       sonra saate bakalım;yağmurun son damlasını vurduğu saat olsun.
       çamurlu sokaklarda ocağımızı yakalım
       içimizde ki özlemlerle yansın kuru odunlar
       gerçekleştiremediklerimiz ateşin karşısında
       düşlerde gerçekleşsin...
                                        (M.Yumru)

      DÜŞLERDEKİ DÜŞÜNCELERİM

      düşlerim
      bir çok şeyi
      hayatımda yaşayamayacağım. 

      düşünürüm,
      düşlediğim bir hayatta
      yaşasaydım
      mutlu olur muydum? diye

      yaşamadım ki bileyim...
                                         (M.Yumru)


      DÜŞLER

      olur muyum?
      düşlediğim bir dünyada
      ve dünya içerisinde bir dünyada...
                                         (M.Yumru)