30 Ağustos 2012 Perşembe

YUNAN ADALARI

                        YUNAN ADALARI


 
 
                         İlk durağımız küçük şirin ada kumsalları,aktif gece hayatı ve parlayan güneşiyle tüm adaların içinde en meşhur olanı:MYKONOS.Korsan baskınından ve rüzgardan korunmak için labirente benzeyen dar sokaklar şeklinde inşaa edilmiş.Oldukça fazla olan dar sokaklarda alışveriş etmek veya etrafı gözlemlemek için gezerken bir de bakmışsınız aynı yerde dolanıp duruyorsunuz.Sokak aralarında oturup bir şeyler yiyeceğiniz ve içeceğiniz çok güzel mekanlar var.Böylece ayaklarınızı dinlendirme olanağını buluyorsunuz.


 
 
                         Sokaklarda dolaşırken farklı bir dünyadaymışsınız gibi hissediyorsunuz.Bu hissi de etrafınız veriyor.Cinsiyet ayrımı olmaksızın elele gezen,öpüşen,sarmaş dolaş mutlu insanları görmek sizi de mutlu ediyor.Adayı tanımak,bilinmeyeni bilmek,fotoğraf çekmek derdinde olduğunuz için bir süre sonra etrafdaki insanlar dikkatinizi bile çekmiyor.

 
 
                         Sokaklar taş döşeli,duvarlardan ortaya doğru kavisli suyun akışını kolaylaştırmak açısından.Taş sokaklarda dolaşırken sevdiğim,aşkım dediğim Bodrum aklıma geldi ve içim cızzz etti.Ortalıkta bangır bangır çalan müzik yok.Gece 24:00 den sonra bile bağıran müzik duymadım.

 

                        Yalnız alabileceğim farklı bir şeyler aradım,bulamadım.Hep aynı şeyler.Her gittiğim yerden kendime bir hediye almama rağmen buradan hiç bir şey almadım.Labirent gibi daracık sokakları gezerken dikkatimi çeken bir diğer şey ise adım başı resim ve heykellerin sergilendiği galerilerin bulunması.Ne kadar hoşuma gitti.


                         İkinci durağımız Ege Denizi'nin güneyinde yer alan Kiklad ada grubunun en güneyindeki ada olan SANTORİNİ.Deniz seviyesinin 300m yükseğine otobüslerin yardımıyla çıkıyoruz.Dönüşümüz adanın başkenti Thira(Fira) dan olacağı için otobüs yerine telefirik kullanarak limana ineceğiz.

                         İlk önce kuzey-güney şeridinde uzanan volkanik kumsallarıyla örtülü Perissa Plajına gidip deniz keyfi yapılacak.Kumlar bildiğimiz gibi değil.Volkanik lavların zamanla ufalanması sonucu oluşmuş,siyah renkli ve hafiften yapışan tarzda.1,5 saatlik deniz keyfi yerine manzarının keyfini çıkarmak istedim.Dolayısiyle kafeye oturup içkimi yudumlamayı tercih ettim.Güzeldi.

                   
                         Tekrar otobüslere binip merkeze geldik.Manzara güzel.Yerleşim tepede,hafiften aşağılara doğru.Ara sokaklar burada da dar,aşağıya doğru olan sokaklar merdiven şeklinde.Manzara eşliğinde gezdim ve çekimler yaptım.Gezerken gözüme kestirdiğim,manzarası güzel kafeye oturarak zamanın keyfini çıkardım.


                          Hediyelik eşyalar burada da aynı.Sadece Mykonos yazmıyor da Santorini yazıyor.Eeee ne yapalım,buradan kendime 2-3 tane hediye aldım.Şaraplarıyla meşhur bir yermiş.Volkanik topraklarda yetişen lezzetli üzümlerinden çok kaliteli şaraplar imal ediliyormuş.Şarap alayım dedim ama sonra vazgeçtim.Türkiye'de de çok güzel şaraplar üretiliyor.Dünyaca ödüllü çok şarabımız var.Yük etmeye değmez diye düşündüm.


                           Thira(Fira) dan telefiriğe binip limana inmek için oldukça uzun sayılabilecek bir sıraya girip sıramın gelmesini bekledim.Gemimizin kalkış saati belli olduğundan limandan gemiye taşıyacak teknelerin son servisini kaçırmamak gerekir.Kaçıranın vay haline.


                             Üçüncü durağımız:MİDİLLİ.Yunanistan'ın en büyük 3. adası olup Ayvalık'a çok yakın mesafede bulunuyor.Değiş-tokuş yapıldığı zamanda Ayvalık da oturanlar Midilli'ye yerleştirilmiş.Burada da daha önce yaşadıkları Ayvalık'ta ki gibi bir yerleşim düzeni oluşturmuşlar.


                             Limandan otobüslere binerek doğruca Pirgi Plajına gittik.Plaj öncesi tarihi Agios Therapontas Klisesini ziyaret ettik.Görkemli bir Kliseydi.Ayin saatine denk düştüğümüzden izleme olanağı bulduk.Kahve molasından sonra doğruca plaja gidildi.Aman Allahım sanki plaja özgü bir rüzgar bir rüzgar,anlatılacak gibi değil.Denize girmekten çoğunluk vazgeçti.Az kişi de girdi çıktı.Kısa bir süre sonra rehber, şehir merkezine gitmek isteyenler olursa geri götürebileceklerini söyledi.Hayda otobüslere doluştuk,az sayıda insan plajda kaldı.Midilli'nin merkezini daha rahat dolaşma açısından iyi oldu.


                               Hem bir şeyler yemek hem de içmek üzere güzel bir yer buldum.İstanbul'dan göçmüş birinin yeri.Türkçesi güzel.Gerçi diğer çalışanlar bazı kelimeler dışında konuşamazsa da yavaş konuşulduğu zaman sizi anlıyorlar. Güzel bir gün daha geçirmiş oldum.


                                Gemi Seyahatı yapılmalı diyorum.Yapılacak listesine muhakkak gemi seyahatini de ekleyin.Zevkli.Muhakkak bir daha gemi seyahati yapacağım ve daha uzun süreli olacak.Bu seyahatimde reklamın turizmde çok önemli faktör olduğunu daha iyi öğrenmiş oldum.En berbat bir yeri reklamla çok güzel pazarlıyabilirsiniz.Tabii bir de turizm politikanız olmalı.Santorini dünyanın sayılı turizm adalarından biri.Ada fotoğraflarda ki bir kareden ibaret değil.Araba şart.Plaj nerde,yerleşim yeri nerde.Tatil manzaradan ibaret değil.Mykonos'da da ilk dikkati çeken şey özgürlük.Bu anlamda turist fazla çekiyordur.Görüntü bildiğimiz Ege kıyılarında ki tatil beldeleri gibi.Bu yazılardan memnun olmadığım anlaşılmasın.Çok güzel bir tatil geçirdim.Bu adalara gemi seyahatiyle geldiğime de memnunum.


                               Türk kahvesi istediğinizde neskafe gelen tek yer neresi diye sorulsa,yanıt Yunanistan olur.Ancak yunan kahvesi dediğinizde Türk kahvesi geliyor.Çalan ve çaldıklarını da bu derece sahiplenen bir Ülke var mıdır?Çoğu yerde baklavamızı da gördüm.Kebap ve döner satan restaurantlarda var.Bizim olan bir şeyi bile dünyaya tanıtmakta aciziz.Nasıl olsa bizim diyerek her şeyde es geçeriz ya!İşte bunun sonucu da budur.Geçmiş ola...


                           












24 Ağustos 2012 Cuma

BİR KÖY VAR UZAKTA...(ÖYKÜ 7)

                           BİR KÖY VAR UZAKTA...



                           Bu yaz,yaylaya gitmiyoruz.Teyzemin kızı çağırdı.Öğretmen olarak görev yaptığı köye gidiyoruz.Bir merak,bir heyecan sardı hepimizi.Daha ziyade biz çocukları.Yayla ile köy bir mi?Biri sadece yazları kalmak için diğeriyse tüm yıl boyunca.Yaylaya giderken yola yakın bir kaç köy görüyorduk ama iki ay yaşamak daha farklı olacaktı.Gideceğimiz köy de Torosların yüksek tepesinde.Yayla gibi,serin.Öyle ya sıcak olsa işimiz ne,yine yaylamıza giderdik.


                           Evde hazırlık başladı.Gidecekler bir köşeye ayrılıyordu.Bir jip kiralandı.Eski jipleri bilir misiniz?Şu askerlerin kullandığı tarzdan.Arkaya tüm eşyalar yüklendi.Biz çocuklar da arkaya yerleştik.Yanımıza atıştırmalık bir şeyler de aldık ve güle oynaya yola koyulduk.Düz ovada yol almamız bize pek değişik,eğlenceli gelmiyor.Sıkılıyoruz.Birbirimizle hiç yoktan kavga ediyoruz.Ne zaman ki Torosların tepesine doğru yol almaya başladık,heyecan,korku,büyülenme gibi duyguları birbiri içerisine geçmiş şekilde yaşamaya başladık.Yollar dar,bir tarafı uçurum.İki araba karşılaştığında biri duruyor diğeri yavaş yavaş onun yanından geçiyor.Kimi yerlerde iniyoruz,jip geçiyor,sonra biniyoruz.Bu derece olacağını kimse düşünmemişti.


                            En sonunda köyün bağlı olduğu ilçeye geldik.Köye nerden gideceğiz,bilmiyoruz.Sormak için jipi süren şöför dükkanların birine girdi.Etrafımızda bizim yaşlarda çocuklar sanki başka ülkelerden gelmişcesine birbirimize bakıyoruz.Halbuki ülkeyi bırakın aynı şehrin insanlarıyız.Onlar çekinerek soru soruyorlar,çekinerek yanıt veriyoruz.Bir süre sonra jipden aşağı inmişiz,çok önceden tanışıyormuşcasına kaynaşıyoruz.Ahhh ahh kim derdi ki bu ilçeye yıllar sonra tayinim çıkacak da tekrar geleceğim.Ne acıdır ki yıllar sonra geldiğimde de şu an gördüğümden farklı bir şey yoktu.Irmağın kenarında dar bir bölgeye sıkışmışcasına yan yana dizilmiş binalar.Kimi binalara ikinci kat çıkılmış kimisi yenilenmiş.Bu kadar...Yağmur atıştırmaya başlıyor.Şöför geliyor.Tekrar yola çıkıyoruz.


                             Köy yolu daha berbat.Toprak.Araba beşik gibi sallanarak ve bir tarafa devrilecekmiş gibi ilerliyor.Bu durum biz çocukların hoşuna gidiyor ama korkuyoruz.Şimdi ırmak üzerinde ki köprüden geçeceğiz.Tahtadan yapılmış,dar bir köprü.Annem hepimizi indirdi.Yürüyerek köprünün karşı tarafına geçtik.Jipin geçmesini bekliyoruz,heyecanla.Jipin lastikleri köprünün eniyle anca denk geliyor.Şöförün acemice bir hareketi arabanın ırmağa düşmesine neden olur.Düştü düşecek heyecanından sonra köprüyü geçen arabanın arkasından sevinç çığlıklarımız duyulmaya değerdi.En nihayet köye ulaştık.


                             Güzel,küçük,şirin bir köy.İçimiz ısındı.Köyün meydanında gördüğümüz birine okulu sorduk,tepeyi gösterdi.Gösterilen yerde bahçe içerisinde okul olarak kullanılan büyük bir bina ve yanında da lojman olarak kullanılan küçük bir bina vardı.Büyük binadan kastım köye göre yoksa iki sınıftan oluşmuş bir bina.Araba,yukarıya doğru çıkarken yolun kenarında sürekli akan çeşmenin yanında durdu.Çeşmenin başında orta yaşlarda saçı bir numaraya vurulmuş,üzerinde çizgili pijama olan biri vardı ve etrafında ki çocuklarda kızdırmak üzere laf atıyorlardı.Sinirleniyor ama anlık değişim sonrası ağzından salyalar akarak kahkahalarla gülüyordu.Hani genelde her köyün bir delisi olur ya bu da bu köyün delisiymiş.Korktuğumuzdan çeşmeye yaklaşamadık.Şoför,o kişiye kızdı ve oradan kovaladı.Ortalık sakinleşince hemen çeşmeye koştuk.Su buz gibi.Kana kana içtik,yüzümüzü yıkadık.Etrafta meyva ağaçları var,özellikle de dut ağacı.Yolun bundan sonrasını yürüyerek devam ediyoruz.Araba bizsiz okula çıkıyor.


                             Sevinçle karşılıyorlar.Öpüşüp koklaşılıyor.Bizden de küçük çok sevimli çocukları var.Ona kaş göz işareti yapıyoruz,yanımıza çağırıyoruz ama nafile,gelmiyor.Sevmek istiyoruz,kaçıyor.Bize alıştıktan sonra da uyandığı saat sabahın kaçı olursa olsun ayağına büyük terlikleri giyip şıkır şıkır bizim kaldığımız yere gelecekti.O bizi,biz de onu çok sevdik.O zamanlar ileriki yıllarda da karşılaşıldığında çok güzel duygularla anılacaktı.Tabii o çok küçük olduğundan bizlerin anlattıklarıyla yetinecekti.


                             Okulun bir sınıfına yerleştik.Her şeyimiz var.Unutulmuş bir kaç şeyi de teyzemin kızı veriyor.Biz çocuklarda ki sevinç kimsede yok.Ayaklarımız yere değmiyor.Bahçede ki dut ağaçlarına saldırıyoruz.Bu lezzette dut yememişiz.Görmemişizde.Yemeye devam ediyoruz.Ta ki annem kızana kadar.Neden kızdığını daha sonra çok iyi anlıyoruz.Bu da bizim 2-3 günümüze mal oluyor.


                             Muhtarın çocukları ile tanıştırılıyoruz.İlk önce her iki tarafta da bir çekingenlik var.Sonra kaynaşıyoruz.Onlarla beraber yeni arkadaşlar,yeni oyunlar,yeni yerler,yeni yeni bir çok şey...İlk ata binmeler-düşmeler,ilk bostana gitmeler,süt sağmaya çalışma,daha neler neler.Yaptığımız her şey onlar için her zaman olan,bizim için ise ilk.Biz onların hayatını merak ediyoruz,onlar bizim.Çok güzel günler geçirdik.Hatırlandığında,farkında olmadan bir tebessüm yayılıyor.Yüzlerini tam çıkartamıyorum.Görüntüler puslu ama yaşanılan mutluluk net.Ne mutlu anlar yaşadık onlarla.Şimdi ne yapıyorlardır?Hayattadırlar inşallah diye içimden geçiriyorum.

       
                              Bu yaşanılanlar birer anı olup bellekte yerini alıyor.Zaten yaşam,yaşanılan anıların toplamı değil midir?

NOT :
Öyküme konu olan resim yağlıboya bir çalışmamdır.

21 Ağustos 2012 Salı

BİR BAYRAM GÜNÜ DAHA



BİR BAYRAM GÜNÜ DAHA


                       Bir bayram sabahı daha;mutlu,neşeli,güzel,sevinç dolu...Bizden neler almıştır ama yerine de neler koymuştur.Bence aile bireyleri ne olursa olsun bir araya gelebilmeli bu özel günlerde;anılarla eksilenler ve yeni eklenenler...Olmayanlar,güzel anılar yad edilerek anılmalı ve tanımayanlara böylece tanıtılmalı.Dolayısiyle şu an yaşanılan mutlu anılara onları da dahil etmiş oluyoruz;mutlulukla,sevinçle,kahkahalarla...

Herkese tekrar İYİ BAYRAMLAR diyorum.



  IŞIK SAÇAN ELLER

çıksam gökyüzüne
ve bir yıldıza otursam.
yıldız olsam
karanlıklara ışık saçan
ve kayıversem
başka diyarlara.
gizli kalmış köşeleri
gün ışığına çıkarsam
ve uzun bir elim olsa ışıklarımdan.
ellerimle kavrasam dünyayı
ve kulağına fısıldasam her şeyi.
o da bana söylese
ve ben daha
bir parlak olsam
uzun ellerimle.
(M.YUMRU)



KARANLIKLARA PEMBE DÜŞLER

yitirmek
birbirimizi karanlığın sokaklarında.

lambalar asarım her sokak başına
ve güneşin beyaz perdesini çekerim
gecenin kara perdesi üzerine.

kucaklaşırız bir zaman sonra
kucak dolusu sevgilerle
ve eteklerimizden dökülen pembe düşlerle.

aydınlanıverir her yer
pembe pembe düşlerle.
ver elini kenetlenelim işitmemek üzere,
karanlık olsa dahi.
(M.YUMRU)



                                                               ÖZLEMLER ÇİÇEĞİ

özlemler saklı,
gözler arkasında hasretle
bakışıyorlar birbirlerine.

kavuşulacak bir gün,
kavuşulduğu an tekrar kaybolunacak
ve ağlayacak birileri bizim yerimize
ağlamayı öğrenene değin.

gözlerinde gördüm o ışıltıyı,
baharda gördüğüm yeşili,
mehtapda ki o güzel Ay'ı.
ağlamanın güzeli olur mu?
ağlarım gülerken
ve hasret beyazı bulutlar
duman duman bulutlar arsından yükselen
parlak güneşe nazaran.

seni,sizi özledim...
(M.YUMRU)


 
 
NOT:Fotoğraflar,Bodrum'un değişik köşelerini yansıtıyor.


18 Ağustos 2012 Cumartesi

YİNE BİR BAYRAM SABAHI




                             YİNE BİR BAYRAM SABAHI


                             Siyah-beyaz bir fotoğraf.Sararmaya başlamış.Geçmişten...İçinde ne renkler gizli...Halamın görev yaptığı bir köydü sanırım,hayal-meyal hatırlıyorum.Belki de hatırladığımı sanıyorum.Yine bir bayram sabahı...Belki...Geleceğe kalacak anının bir de fotoğrafı olsun istenmiş.Şimdi o anının canlılığı yok.Sis bulutunun arkasında.

                            Zaman,fotoğrafta ki insanların yerlerini değiştirmiş.Kimisi artık yok...Özlemler içinde gizli...Hatırlayarak anıları çoğaltma peşindeyim...

                            Nice anılar saklanmış;siyah-beyaz ve solmuş.

NOT:Kucağında çocuk tutan kadınlar,ayaktaki erkek çocuğu yanımdaki zayıf adam kim?Hatırlıyamıyorum.Halamın birlikte görev yaptığı meslektaşlarıdır diye düşünüyorum.

11 Ağustos 2012 Cumartesi

YENİ BİR SAYFA AÇILDI (ÖYKÜ 6)


                  YENİ BİR SAYFA AÇILDI


                  Tayinimin çıktığı ilçede göreve başladım.Karar verdim,her gün gidip geleceğim.Bazı zamanlar sabah erken kalkıp 05:00 te ilçeye hareket eden posta arabasına yetişeceğim.Bunda sorun yok.Görevime tam zamanında yetişiyorum.Bu saatte gitme gerkliliğim olmadığında ve ilçe minübüslerine binmek zorunda kaldığımda esas problemi yaşıyorum.Saat başı kalkıyor ya!İşte bütün sorun da burada başlıyor.Siz ne kadar erken gitsenizde hiç farketmiyor.Minübüsün kalkış saati doluş saatidir.Bu hiç bir zaman değişmiyor.İki saat önce gidiyorsunuz ki stres yaşamadan gideyim istiyorsunuz ama olmuyor.Dolmuyor.Dolmayıncada hareket etmiyor.Siz de kendi kendinizi yiyip bitiriyorsunuz.Birazdan,birazdan...Birazdan lafını bir daha duymak istemiyorsunuz.Evet evet,daha sonraları bu lafı kullananları susturuyorsunuz elinizde olmadan.


                  Geç kaldınız.İdare ediliyorsunuz.Nereye kadar.Kendiniz de düşünüyorsunuz,olmayacak böyle.Hayatınız allak bullak.İsyan ediyorsunuz.Ama nafile.Geriye dönüşüm,oda ayrı bir macera.Minübüscülere haber gönderiyorsunuz işten çıkışınızla çakışan en son kalkan araç beni alsın diye.Oh ne güzel.Binanın önünde beni bekliyorlar.Görevim bitiyor.İyi akşamlar diliyorum iş arkadaşlarıma,minübüse biniyor gidiyorum.Safça her zaman böyle olacağını sanıyorum.Öyle olmuyor.Minübüs boşsa bekliyor yoksa iki korna.Sonra da çekip gidiyor.Çıkma saatim belli.Ha deyince çıkamam ki.Onlarda biliyor.Gitti.Beni bırakıp gitti.Nasıl gideceğim?Ne yapacağım?Aman Allahım.Akşam 21:00 de geçen otobüs var,ona bineceğim.Benim gibi uykuyu seven biri dört saatlik uykuyla idare ediyor.Bütün bu çekilenlerden sonra perşembe akşamından itibaren evimdeyim.Bunun mutluluğu yetiyor.Pazartesi öğlene kadar kendi hayatım başlıyor.Bu mutluluk çekilenlerin üstünü örtüyor.

                   Görev yaptığım yerle hiç alakam yok diyebilirim işim dışında.Geliyorum,işimi yapıyorum ve gidiyorum.İşyerinin ve arkadaşların şehirde işleri varsa yapmam demiyorum,yardımcı oluyorum.Cuma günümün boş olması bunun için,farkındayım.Sesimi çıkarmıyorum.Homurdananlar yok mu,var.Ama boşa.Benim yaptığımı yapamazlar ki!Orada oturuyorlar.

                   Kararımı veriyorum,üç gece görev yaptığım ilçede kalacağım.Geçikme problemi yaşamak istemiyorum.Nerde kalabilirim derken öğretmen evinde kalabileceğim söylendi.Irmağın kenarında yapılmış tek katlı bina.Terası ırmak manzaralı,yeşillikler içerisinde bir yer.İlçenin eğitimli kesiminin kültür faaliyetinde bulunduğu benimse hoşlanmadığım bir yer.İlçenin belli başlı insanların saatlerce kağıt oynadıkları yer.Odama çekildiğimde sessizliği bulmam geç saatleri alırdı.Çok geç saatlere kadar bağırarak oyun oynamaları sürerdi.Bu insanları evde birileri bekliyordu.Ömürleri boyunca da beklemeye devam edeceklerdi.

                    Hatırlıyorum,küçüklüğümde buralardan yolum geçmişti.Teyzemin kızı bu ilçenin bir köyünde öğretmen olarak görev yapmıştı.Akdenizin yazları,sıcaklık açısından felaket olur ya,biz de her yaz yaylaya çıkardık.Torosların tepesinde güzel bir yayla.Hala da çıkılır ama eski yaylalardan eser kalmadı.Bir yaz,ısrarla oraya gelmemizi istemişti.Biz de kalkıp gitmiştik.Görev yaptığı köye giderken ne tehlikeler geçirmiştik.Irmak üzerinde tahta bir köprü ve arabanın tekerlekleri köprünün sınırında.Heyecana bakar mısın?Şimdi olsa asla yapmam.Çocuğuz ve büyükler ne derse o yapılır durumundaydık.Ahhhh o yaz,o kadar güzel şeyler yaşadık ki,hala özlemle ve mutlulukla bahsederiz.Şehirde yaşamış çocuklar olarak bize yabancı olan ama bir o kadar da mutlu eden güzel şeyler yaşadık ki.Kim derdi ki bu mutluluğu yaşadığın köyün bağlı olduğu ilçeye görevli olarak geleceksin ve bu yollardan defalarca geçeceksin.Köprü bile o eski köprü değil.Burdan yola çıkarak çocukken yaşanmışlıkla,yetişmiş bir insan olarak yaşanmışlık aynı olmuyor diyebiliriz.

                    Zaman ne kadar hızlı ilerliyor.İlerlerken insan hayatından neler çalıp da gidiyor.Dur diyemiyoruz.Hayatı bu kadar basit harcamak neden?Elimde mi?Geçmişe gidip tekrarını istediğim şekilde yaşamam mümkün mü?Değil.En kötü anlarda bile hayatını nasıl zenginleştireceğini ve mutlu yaşayabileceğini öğretiyor;ZAMAN.
Hayat,her zaman güzel.O güzelliği görmeye başladığında gözlerin görüyordur,görmüyorsa kördür.

NOT :
Öyküme konu olan resim yağlıboya bir çalışmamdır.

7 Ağustos 2012 Salı

KÜÇÜK BİR ÇOCUK (ÖYKÜ 5)

,
(Teyze-dayı çocuklarıyla beraber.Kaşları çatmış,dudak biraz aşağıya düşmüş sanki.Elinde ise sıkı sıkıya bir şeyler tutmuş,kimseye vermemek üzere.)



                      KÜÇÜK BİR ÇOCUK

                      Bir zamanlar küçük bir çocuk vardı.Tatlı mı tatlı,şeker mi şeker.Yanakları tombul mu tombul.O kadar ki annesi elinden tutup gezmeye götürdüğünde,ablalar,teyzeler o yanakları nasıl da sıkıştırırlardı,kıpkırmızı olurdu boyanmış gibi.Bu kadarla da kalmazdı yolda gören tanımadığı ablalar,teyzelerde aynısını yaparlardı.Kendisine doğru yaklaşan olduğunda hemen annesinin arkasına dolanırdı.Kaçardı.Ama nafile bildik bilmedik eller tombul yanağını tacize devam ederdi.Kızdı mı o kaş çatması yok mu,O'nu daha sevecen yapardı.Ama O farkında mıydı?Bilemem.Kızdığında,sinirlendiğinde bir şey demezdi.Sadece alt dudağı aşağı doğru düşer,gözleri hafiften yaşarır bir kenara çekilirdi.

                       Sanki kendine ait bir dünyası vardı.O dünyayı kendi yarattığı oyuncaklarla daha da zenginleştirirdi.Çamaşır maşaları başkaları için sadece maşaydı ama O'nun için ev,araba,kale,asker v.s. ne isterse oydu.Hayal dünyası ile onları öyle bir kaynaştırırdı ki,yüzünde gülücükler açardı.Onlarla saatlerini geçirirdi.Yemek vakti diye çağırmasalar karnını doyurmak aklına bile gelmezdi.

                      Zamanla O da herkes gibi büyüdü.Dünü ve geleceği düşünmeyip hep bugünü,sadece o anı yaşayan insan olarak,istisna olsa da o günleri düşünecek ve o günlerin mutluluğu her zaman yanaklarına yayılacaktı.Zaman durmuyordu.Yaşanan güzel şeyler anı olarak bellekte yerini alıyordu.


 
(Küçüklüğün kahrını az çekmemiş ağabeyi.Omuzundan indirmediği söylenir.)

NOT :
Öyküme konu olan fotoğraflar aile albümünden.

5 Ağustos 2012 Pazar

HAYATIMDA YENİ BİR SAYFA AÇILIYOR (ÖYKÜ 4)

                        HAYATIMDA YENİ BİR SAYFA AÇILIYOR


                       Tayinimi istemişim.Hayatımın büyük kısmını geçirdiğim şehire gelmişim.Yeni bir hayata başlıyorum.Mutlu olmakla olmamak arasında bir yerdeyim ama ben mutlu kısmı seçiyorum.Yapacağım pek bir şey yok.O kadar uğraşa rağmen uzak bir ilçeye atanmışım.Yaşadığım yer ile görev yapacağım yer arası ortalama 2.5(iki buçuk) saat.Tabii bunun aşağısı da olabilir yukarısı da.Bunu göreve başlamamdan sonra çok daha iyi anlayacağım.Göreve başlamadan önce gidip görmek istiyorum ilçeyi.Beraber çalışacağım arkadaşları tanımak istiyorum.Gidiyorum.İlk gidiş,rahatım.Öğlen saatlerinde bulunduğum şehirden kalkıp çalışacağım ilçeden de geçen bir otobüse bindim.Ülkenin ilk 5 sırasında yer alan bir şehirde hem de çocukluğumun ve gençliğimin geçtiği bu şehirde böyle yerler var mı dedirtti bana.Yolun yarısından sonra aman Allahım o bitmeyen dönemeçli yol beni benden aldı götürdü.Yolun uzaması,torosların muhteşem manzarasını seyretmeme engel.Kafamda her gün gel-git nasıl yapacağım sorusu yankılanıyordu.En nihayet aştığımız tepenin arkasından,akan ırmağın iki yakasında toplu binaların bulunduğu bir yer göründü.Muavine nerede ineceğimi söylediğimden,görev yapacağım binanın önünde durdu otobüs.İndim.


                       Karşımda bina,ruhsuz duruyor.Kişiliksiz.Öylesine.Olması gerekmişcesine.Seni,bana uydururum diyor.Sağ tarafıma dönüp bakıyorum,dükkanlar sıralanmış.Daha yukarılarda evler,bahçe içerisinde dağılmışlar.O anki ruh durumum mu?Nasıl anlatayım?Kelimelere nasıl dökeyim?Yok yok öylece kalsın.Binadan içeriye giriyorum.Ortalıkta dolaşan görevliye müdürü soruyorum,kendimi tanıtıyorum.Heyecanla beni beklediklerini söylüyor.Hoş tutmaya çalışırken kendimi,müdürün odasında buluyorum.Kilolu,çenesi düşük,bildiğimiz torpille gelmiş politik birisi izlenimi veriyor.Her zaman ne yapıyorsam onu yapıyorum;olduğu gibi davranmak.Öyle yapıyorum.Memnuniyetini yüzünden anlayabiliyorum.O da geçimsiz biri olmadığımı görüyor.Beraber çelışacağım akadaşlardan bazıları ile de tanışıyorum.Problem yaşamıyacak gibiyim.Gerçi burayla pek alakam olmayacağı için çok fazla ilgilenmiyorum.Çalışacağım arkadaşlarla uyuşup uyuşmayacağıma bakmıyorum.Halbuki bir saat çalışsanız bile çalıştığınız kişiler önemli.Bunu zaman çok güzel öğretiyor.


                     Geldiğim otobüsle geri dönmem söz konusu değil.Akşam geç saatte geri dönermiş gittiği yerden.O da geri dönerse.Saat başını beklemem gerek.İlçenin kendi minibüsleri varmış.Her saaat başı kalkan minibüse binip daha büyük bir ilçeye,oradan da merkeze gideceğim.Oturduğum evime.Şimdi lay lay lom günlerimdeyim.Zamanla anyayı da Konyayı da öğrenecektim.Daha sonraları da karnımı doyurduğum yandaki lokantaya geçtim.Yabancıyım ya,soru üstüne soru.Hiç haz etmem ama yanıt veriyorum.Öylesine.Karşımdaki beni tanımaya çalışıyor,ben ise merak bile etmiyorum.Bıraksam ilçenin her yaşayanı hakkında bilgi edinirdim ama başkalarının yaşantısı beni pek alakadar etmiyor,yakın çevrem hariç.Kendi yaşantım birinci planda.Kendi yaşadıklarım,mutluluklarım,üzüntülerim,heyecanlarım,acılarım...


                     Daha önce haber verdiğimiz minibüs,lokantanın önünden beni aldı.Tabii söylenen saatin dışında bir saatte.Daha sonra anlayacaktım ki minibüsün kalkış saati,doluş saatiydi.Hem gelirken hem giderken.Aman Allahım...Son durakda indirdi.Şehre gitmek üzere ikinci minibüse bindim.Beni nelerin beklediğini az buçuk tahmin etmeye başlamıştım.Her şeye iyi yönünden bakıyordum.Yapacak başka bir şey yoktu.Hayat bir yerden alıp seni öylesine bir yere savuruyordu ki...Ya hayatını renklandirecektin ya da tüh-vah diyerek geçirecektin.Ben vah-vah diyeceklerden değildim...

NOT :
Öyküme konu olan resim yağlıboya bir çalışmamdır.