31 Aralık 2015 Perşembe

İYİ YILLAR


ONCA YAŞANANLARA RAĞMEN


Herkese iyi bir yıl diliyorum.
İsteğiniz doğrultusunda yaşayın emi.
Sevgiler...

NOT :
Fotoğraf bana aittir.



28 Aralık 2015 Pazartesi

BAK BEN NE YAŞADIM


KONSERİN DIŞINDA MEKAN HAKKINDAKİ DÜŞÜNDÜKLERİM


Bodrum'a geldiğimde hemen Fazıl Say konseri için biletimi almıştım.
27 aralıkta olacak iki konserden-saat 17:00 ve 20:00 de olacaklardan 1. sini tercih etmiştim.Konser,tiyatro gibi etkinlikler daha önce Bodrum Nurol Kültür Merkezinde yapılırken şimdi Ortakent TED Bodrum Kolejinde yapılmaya başlanmış.Ortakent'te yaşıyor olsanız bile burada yapılan etkinliğe arabasız gitmeniz mümkün değil.
Eğer benim gibi dolmuşla gitmeye kalkarsanız ana caddede inip koleje yürüyerek gitmeniz gerek.
Ana caddeden sizi koleje götürecek ara yolda ise çoğunlukla kaldırım yok.İki araba karşılıklı geldiğinde bahçe duvarına yapışmanız gerek.
Koleje vardığımda sinirliydim.
Bu kadar mesafe olacağını düşünmemiştim.
Konser sonrası konserden çıkanların ve 2. konsere gelenlerin arabaları bu ara yolda hareket halindeyken karanlıkta bir arabanın altına girmeden caddeye nasıl çıkacağımın derdine düştüm.Bir yandan da burada sahnelenecek tiyatro oyunu için bilet almadığıma şükrettim.
Afişlerde adı yazılı bilet satılan "art..." lı mekandaki beyefendinin oyunun kaç perde olduğunu soran kıza öyle gazep gazep 
"Oyun ya bir perdedir ya iki perdedir"
demesi kadar her şey toz pembe değil.Hoş,biletini sattığı (belki de organizasyonunda yer aldığı) bir etkinlik hakkında bilgisinin olmaması kadar kötü bir şey var mı?Türkiye'de sanat böyle insanların arasında kendine yol bulmaya çalışıyor.Bence afişlere bilet satan bu mekanın ismi yerine
"Etkinliğe arabayla gelinir."
notu eklenmeli.Dolayısıyle kolejde yapılacak diğer etkinliklere katılma olayım bu konserle son bulmuş oldu.

Ana caddeler üzeri alışveriş merkezleri ile dolduruluyor ama sanatın icra edileceği yerler ise uzak yerlere atılıyor.
Buraları şehirleştirmeye çalışacağınıza bırakın küçük bir sahil kasabası olarak kalsın (hoş artık ok yaydan çıkmış bir kere).
Bir yeri sadece deniz,güneş,eğlenceye odaklarsan kışın esnaf iş yok diye ağlayıp durur.Böyle bir yerde bilmem falanca bilmem filanca markalarının olduğu alışveriş merkezlerine ne gerek var yahu.Onların yerine dinleti ve gösteri salonları açıp yaza yayılan festivallerin yanında kışın gerçekleştirilen dünyanın toplandığı merkez haline gelebilecek festivaller yapılsa kötü mü olur?

Hadi diyelim belediyenin sınırlı bütçesi var,her ay bilmem kaç milyar lira aidat ödeyen zengin insanlar (Cem Yılmaz isyan edince aidat olarak büyük paraların ödendiğini görsel ve yazılı basından öğrenmiştik) böyle bir şey için el atamaz mı?
Yaşadıkları Bodrum'a güzel bir şey hediye etmiş olmazlar mı?Şehircilik bakanlığını ağzıma bile almak istemiyorum.O kurum sadece kupon arazilere iyi para edecek bina dikmeye yarar.

Etkinliklere katılmayı 4 gözle bekleyen ben'den bunun çalınması hiç hoşuma gitmedi.Etkinliği gerçekleştirenler kim ya da kimler olursa olsun herkes için gelmediklerini bilsinler.

NOT :
Fotoğraf bana aittir.


24 Aralık 2015 Perşembe

AYAKLARININ GÖTÜRDÜĞÜ YERE GİT


FOTOĞRAF,KİTAP VE İKİ MEKAN


Her gün yaptığım yürüyüşler beni muhakkak Bodrum'un ara sokaklarına götürür.
Keşfetmek üzere dalarım bir sokağa.
Eninde sonunda sokağın yolumu denize çıkaracağını bilirim.Zaman zaman fotoğraf çekmek için yürümeme ara verir,bana eşlik eden kuş seslerini dinler ve etrafa yayılan çiçek kokularını içime çekerim.



Bodrum'da bir ev hayal edilirse çoğu kişi denizi görecek bir ev hayal eder.
Hatta yeni yapılan,her tür konforun olduğu evleri tercih eder.
Ben ise gezdiğim bu sokaklarda bahçe içerisinde küçük bir ev hayal ederim.İçerisini de kendimi yansıtan az bir eşyayla döşediğimi düşünürüm.
Her eşya kullanılsın;yaşam,yaşanmışlık üzerine yapışsın isterim.Denizi gören evler nasıl pahalıysa ne yazık ki hayalini kurduğum evler de pahalı.
Hahahahaha hayal etmek de parayla değil ya!


"Dikkatini duygularına yoğunlaştır,
insanların yüreğinde en çok onlar kalır."
Mauro Bolognigni



Bu yürüyüşler sonrası Kumbahçe'de oturup denize karşı biramı içmeyi seviyorum.
Daha sonra da yanımda getirdiğim kitabın dünyasına giriyorum.
Etrafta müzik gürültüsü yok.
Sadece insanların,kuşların ve kıyıya vuran dalganın insanı sakinleştiren hoş sesi var.

"Yaptığımız her şey sadece ölüm düşüncesini aklımızdan atmak içindir."
Elio Petri


"Sen benim hayatımsın" Ferzan Özpetek'in ikinci kitabı.Kitap siparişim gelene kadar beni yormadan bir çırpıda okuyabileceğim bir kitap olarak düşünmüştüm.Yanılmamışım.
Her okuduğunuz bölüm adeta filmlerinden bölümleri gözünüzün önüne seriyor.
Kitapda olaylar olduğu gibi filmde ise yönetmenin istediği şekilde aktarılmış.
"Hı gerçekte böyleymiş" diye içinizden geçiriyorsunuz.Yazarın yaşamından alıntıların olduğu bir roman okuyorsunuz.
Yaşam kimilerine gülerken,kimilerine tebessüm ediyor ama kimilerine ise çok gaddar davranıyor.Bunun bir ortası olmalı.


Havada rakı kokusu var.
Ahtapot ızgarasının iyi olduğunu duyduğum gemi başı'na hem bunu tatmak hem de bir kadeh rakı içmek için uğramıştım.İki tane de otlu meze söyledim ama özellikle ahtapot ızgara için geldiğimi belirttim.Sanırım bundan sonra buraya geldiğimde bir kadeh rakıma ahtapot ızgara eşlik edecek.
Lezzetini tatmadan bilemezsiniz.Tadın derim.
(Mekan Marina'ya giderken sağ tarafta görmemeniz mümkün değil.)


Yeni yıla "Cacık Meyhane" de gireceğim.
İşletme sahipleri daha önce İstanbul'da Fransız Kültür Merkezinin arka sokağında hoş bir Cafe/Bar işletiyorlardı.Zaman zaman sevdiğim Beyoğlu'nun kalabalığından kaçar buraya sığınırdım.
Köşeye oturup biramı yudumlarken geri planda çalan müziğin kulağımı okşamasını severdim.
Gecesinin de güzel ve eğlenceli geçtiği söylenirdi ama bir türlü kendime fırsat yaratıp gidememiştim.
Geçen sene İstanbul'daki mekanı kapatıp Bodrum'a göçtüler.Burada da güzel bir mekan işletiyorlar.
(Cacık Meyhane Atatürk caddesi üzerindedir.
Eğer barlar sokağını geziyor ya da Kumbahçe sahilinde dolaşıyorsanız Azmak başında ki ilkokulun yanındaki dar sokaktan Atatürk caddesine çıktığınızda tam karşınızda göreceksiniz.)

NOT :
Fotoğraflar bana aittir.
Bodrum'dan manzaralar.


12 Aralık 2015 Cumartesi

HERKES KENDİ ŞİİRİNİ YAŞAR


OTURUPDURU


Ev arama hemen arkasından eve yerleşme koşuşturmasıyla geçen günlerimde dahi kitap okumak için zamanım her daim vardır.
İlk iş kitabevine uğrayıp daha önce listeme eklediğim kitapları almak oldu.
Bodrum'la ilgili kitaplar zaten gözümün önünde sıralandığından onlardan bir kaçını aldım.
Listemde ki diğer kitapları ise bulamadım.
"Getirtebileceklerini söylediler."
Hele bir aldığım kitapları okuyayım diye düşündüm ve,
"Daha sonra"
diye yanıtladım.Anlaşılacağı üzere yeni çıkan istediğim kitapları hemen alıp okuma gibi bir lüksüm olmayacak.Sağlık olsun.


"Vira Vira BODRUM'a Hüzünlü Göç"
Bodrum da yaşayan kimi insanların mübadele zamanı yaşadıkları yerleri bırakıp zorunlu olarak buralara geliş hikayelerini okudum.Onlarla birlikte ben de gözyaşı döktüm,içim paralandı...
Yaşananlar iki taraf için de yaşandığı sürece unutulmayacak acılarla,üzüntülerle dolu anılar biriktirmiş.Bir taraftan da hala günümüzde ayakta olan binaların hikayesini öğrenmiş oldum.
Tabii kimisi artık ilk günkü haliyle karşımızda değil.
Nice acıları,üzüntüleri barındırmış bu binaların anılarını kitap sayfalarından okurken bana hissettirdiği sıcaklığı şu an karşımda dikilmiş hali hissettirmiyor.Bilmem belki de dar ara sokaklarda dolaşırken eski evlerin bir hikayelerinin olduğunu düşündüğümden bana daha sıcak gelmişlerdir.
Bahçesindeki ağaçların ve çiçeklerin etrafa yaydığı güzellik yanında bir hüzün gelir yüreğime oturur.


"Dalavera Memet'in Bodrum Tarihi"
Bu sefer canlı tarih diyebileceğimiz bir insanın dilinden Bodrum'u tanıyoruz.İnsanların,binaların hikayesi...İçim acıdı.
Yalnız konuşmalar bizim anlayacağımız duruma getirilmiş.Bu konuşmanın (Bodrumca mı demeliyim?) nasıl bir şey olduğunu yaşadığım bir örnekle anlatayım;
Bodrum'a yerleştiğimden adres değişikliğini bildirmek üzere mahalle muhtarıma gittim.
Cenazeye gitmiş biraz bekleyeceğim.
İki kişi daha geldi birbirlerini tanıyorlar başladılar sohbete.Birine telefon geldi sanırım karşı taraf
"Napıyorsun?"
gibi birşey söyledi.
"Oturupduru"
diye yanıtladı.İşte anladığım sadece bu.
Yan yana iki kişinin konuşmalarından aşağı yukarı kendimce anlam çıkarabiliyorum ama "oturupduru" anladığım net şey olmuştur.
Kitapdaki konuşmayı olduğu gibi yazsalardı (kimi yerlerde cümleler ağzından çıktığı gibi) anlamakta bayağı zorlanırdık.Bu kitapda da binaların,
insanların,yerlerin gerçek hikayelerini Dalavera Memet'in anlatımından öğreniyoruz.
Yaşadıklarını anlatmış.


"Bilinmeyen Bodrum"
Bodrum da yaşayan bir insanın kaleminden Bodrum'un farklı yönlerini tanıyorsunuz.
Bodrum'un kışının yazından nasıl farklı olduğunun ayırdına varıyorsunuz.Yaz kalabalığı sonrası güzel bir Bodrum'la nasıl karşılaştığınızı anlatıyor.
İş kurmak üzere gelenlerden,3-4 aylık sezon içinde bir senenin parasını çıkartmaya çalışanların fiyatları nasıl yukarı çıkarttığından,bir sene sonra yok olup giden işletmelerden,geçmişten bugüne kadar ayakta kalmış kaliteli mekanlardan bahsediyor.Bodrum'un güzellikleri yanında çirkinliklerini de anlatmış.İyi de etmiş.


Deniz dalgalarının incitmeye ürktüğü sahilde oturmuş kendinizi güneş ışınlarının sıcak kollarına bırakmış oturuyorken şiir kitabından yoksun kalmanız olacak iş mi?Hayat şiir gibi akmıyor mu?
Kiminde acıyla,kiminde hüzünle,kiminde aşkla,kiminde sevgiyle,
hoyratça,hırçın,sakin,deli dolu...
Herkes kendi şiirini yaşar.

DÖKTÜ RENGİNİ SESSİZCE 

Eflatun esintiler içinde titredi incecik
Aynı içten kokuyla iki ayrı erguvan.
Birisi bir küçük evin içedönük bahçesinde
Süsledi sevgisini iki pembe avucun
Öbürü bir mezar başında öksüz
Döktü rengini sessizce.
1984/Şükrü ERBAŞ


NOT1 :
Fotoğraflar bana aittir.

NOT2 :
1)"Vira Vira BODRUM'a Hüzünlü Göç"
     Belkis Öztin KOPARANOĞLU
      İleri Kitabevi
2)"Dalavera Memet'in Bodrum tarihi"
      Baskın ORAN-Feyhan GÖRGÜN
       İletişim Yayınları
3)"Bilinmeyen BODRUM"
      Güngör URAS
      Boyut Yayın
4)"bütün şiirleri-1"
      Şükrü ERBAŞ
      Kırmızı Kedi Yayınevi


8 Aralık 2015 Salı

HAYALLERİN OLDUĞU YERDE YAŞAM VARDIR


KİMİSİ GERÇEKLEŞİR KİMİSİ SIRASINI BEKLER


Sahilde bir kaç kişi denizin-belki dışarısı kadar sıcak sularına kendini bırakırken benim de içinde olduğum bir kaç kişi kitabı elinde güneşin keyfini çıkarıyor.
Zaman zaman okuduğum kitaba ara verip denizin derinliklerine dalmayı ihmal etmiyorum.


Sahile vuran küçük dalgaların uzaklaştıkça oluşturdukları aynı rengin iç içe geçmiş farklı tonlarında kayboluyorum.Bu duruma eşlik etmek isteyen hayallerim ise cebimde hazır teker teker çıkmayı bekliyor...


Deniz üzerinde güneş ışınlarının bir araya gelip oynaştıkları yerde nazlı bir gelin edasıyla süzülen sandalın,sesi fazlaca açılmış radyosundan çıkıp sahile kadar uzanan şarkı hayallerime eşlik etmek üzere yanıma ilişiyor.Müzeyyen Senar'dan
"aşk gibi sevda gibi"...


Hayaller bitmez...

NOT :
Fotoğraflar bana aittir ve Gümüşlük koyundan kareler içermektedir.


1 Aralık 2015 Salı

ARTIK BODRUM'DA YAŞIYORUM


İSTEDİĞİM BİR ŞEYİ GERÇEKLEŞTİRMENİN MUTLULUĞUYLA


Bodrum'da ev yaşantıma bugün itibarıyla başladım.Yalnız insanın içinde yaşayacağı evi araması kadar yorucu bir şey yokmuş.
Yorucu aynı zamanda da moral bozucu.
Hele aradığınız ev Bodrum merkezde ve eşyalı ise işiniz oldukça zor.Tam bulduğunuzu düşünürken içinde ki eşyaların berbatlığı vazgeçmenizi sağlıyor.
"Tüh tüh"
deyip duruyorsunuz.
Eşyalara bakılmaksızın istenen fiyatlar ise 
"abovvvv"
dedirten cinsten.


Senelerdir yaz-kış geldiğim Bodrum'da tutacağım evin nerede olması gerektiğini bilmem benim için bir avantajdı.Kiralıyacağım ev (araba kullanmayı düşünmediğimden) yürüyerek her yere rahatça ulaşabileceğim merkezi bir yerde olmalıydı.
İstediğim zaman da günün her saati  çalışan dolmuşları kullanabilmeliydim.Eee tabii içindeki eşyaları da temiz ve kullanabilir olmalıydı.
Esasında eşyalı-eşyasız-eşyalı ev diye gidip gelen düşüncem yaşanan sel olayından sonra eşyalı ev diye kesinleşti.Hatta bahçe katı olmasını istediğim ev için bile ısrarım kalmadı.


Ev arama için Bodrum'a uzaksanız 2-3 günlük gelip gitme ve ilanlara bakma ile bulmanız zor.
Merkezde olan iyi bir ev ilana çıktıktan 1-2 gün sonra hatta daha önce kiralanmış oluyor.
Yani uçak biletini ve oteli ayarlayıp gelene kadar ev başkasına kiralanmış oluyor.
Aynı şeyleri düşünerek ev arayan başka insanların da olduğunu o zaman daha iyi anlıyorsunuz.
Gidip gelmekle olmayacağını anladıktan sonra kış dönemi odalarını aylık kiraya veren otellerden birinden oda kiralayıp Bodrum'a geldim ve emlakçı emlakçı gezmeye başladım.
Onca bakılan evden sonra emlakçının götürdüğü (1+1 olan) bu evi beğendim.
Büyük olmayan tam bana göre bir ev.
Düşündüklerimi gerçekleştireceğim,kendimle baş başa kalabileceğim şirin bir ev.Evin eşyalarının yenilenmiş olması da benim için bir şans.


Odaya adımımı attığımda evin bana hissettirdiği sıcaklık umarım daim olur.Sanırım o sıcaklığı karşılıklı birbirimize verdik.
Bundan sonra yapılacak olan düşünüleni uygulamaya dökmek...
Bodrum'u daha iyi tanırken ve öğrenirken bilinmezlerim içinde kulaç atıp kendimi yeniden keşfetmeye çalışıp hayata farklı yerinden tutunmak...
Yani Bodrum'la beraber birbirimizi yeniden keşfedeceğiz,yeniden tanıyacağız...
Kendimi geliştirmek için de bolca zamanım olacak.

Zaman her şeyin ilacı.


NOT :
Fotoğraflar bana aittir ve yaşadığım yerden kareler içermektedir.