29 Mart 2014 Cumartesi

GEÇMİŞE MEKTUPLAR (MEKTUP 3)


3. MEKTUP 


Baba,bir tiyatro oyunu izledim.Beni annenin 2 katlı evinin en üst katındaki "Bülbül yuvası" nda yaşadığımız günlere götürdü.Oysa ki o günlere pek gitmek istemem.Güzel,mutlu anları bozan birileri olurdu muhakkak.
Ne "Bülbül yuvası" ydı yahu.
Az laf duymamıştın be baba.
O çocuk yüreğimle,o çocuk gözümle hatırlıyorumda evi bir üzüntü,çaresizlik kaplardı.Aynı evde yaşayan çocuklar olarak bizler de üzülürdük.Hayallerime sığınırdım.Orada sizleri nasıl yaşatırdım bir bilsen.Hayallerimin dışında gerçekler küçücük yüzüme okkalı bir şamar gibi çarpardı.

Yapılan sadece sizleri etkilemedi ki!Hepimizi etkiledi.Laf söyleyip giden insan şimdi bunlar evde nasıllar diye düşünmezdi ki.
"Nasıldık baba?Nasıl cümlelere dökülür?"
"Dökülür mü?"

Artık hepimiz belirli yaşa geldik.O günler gelip (delip) geçti.Hatırlamak istemediğim kötü anılar.
Baba,bizlere üzüntülü anıların kalmasına neden olan annenden sana sonra da bizlere kalan mallarla hiç bir alakamız kalmadı.
Sattık.
Sanki beraberinde o kötü anılarıda beraber...
Velattalin amin...

Baba,neden bacın değilde kocası konuşurdu?
Mallar,ona ait değildi ki.
Baba,neden yakasından tutup sokağa fırlatıp atmazdın?
Bacını mı düşünürdün?
Seni kim düşünürdü baba?
Baba,diğerleri niye laf söylemezlerdi,öylece seyrederlerdi?

Baba,aile demek bu muydu?
Benim anladığım aile kelimesinin anlamı bu değil.Bir kopukluk başlamaya görsün,bir daha toparlamak da mümkün olmuyor.İçtenlik,kendisini bir yerlerde kaybetti mi,bulup çıkarmak mümkün olmuyor.

Baba,şimdi söyleyeceklerimi belki sen de tasvip etmeyeceksin ama ben söyleyeceğim.Hatta ölenin arkasından konuşulmaz diye susturmaya da kalkarsın ama ben yine de konuşacağım.

"Duydum.Hiç bir şey ifade etmedi.Rutin yapılması gereken hiç bir şeyi de yapmadım.Yapsam kendime yanlış yapmış olurdum.
Sonra kendime nasıl saygı duyardım?
O zaman biri size her şeyi yapsın yapsın,ölüp gittimi hiç bir şey olmamış gibi ahh vahh şöyleydi böyleydi.
Ben yapamam.Bir insan kötüyse kötü,iyiyse iyidir veya sana yaptıklarıyla kötü/iyi.
Ölüm,kötü insanı iyi mi yapıyor,iyi insanı kötü mü yapıyor?
Bir insan giderken neler götürür,neler götüremez?
Arkasında bıraktıkları nelerdir,ne değildir?
Bir insan geride bıraktığı ve çatır çatır en yakınındakileri bile kırdığı götüremediği mallar kadar mı iyidir?Bir insan ne için yaşar?
İki etrafını kırıp,incitmek için mi?Pehhh."
daha fazla devam etmeyeceğim.

Baba,bir gün "Bülbül Yuvası" nı dilim döndüğünce kalemim yettiğince yazacağım.Ne öyküler çıkar içinden...

Baba,toprağın bol olsun,mekanın cennet olsun emi.İnsanlar seni anarken öldüğün,artık olmadığın için
"İyi insandı"
demiyorlar,gerçekten iyi insan olduğun için bu lafı söylüyorlar.

"Keşke" kelimesini pek sevmem ve kullanmam ama 
"Keşke yaşasaydı"n
diye içimden geçiririm zaman zaman.
"Şu günleri hep beraber yaşasak,mutluluğu paylaşsaydık"
derim.
Aile aynı zamanda paylaşmak değil midir?

Nisan ayında ziyaretine geleceğim,haberin olsun.

NOT :
Diğer mektuplarımı da okumak isterseniz aşağıdaki linkleri tıklayabilirsiniz;


28 Mart 2014 Cuma

''PARTİ'' OYUNUNA DAİR...


PARTİ




Zeyno'dan bir mektup aldım;Parti varmış.Davet ediyor.O gün koşa koşa gittim.Aaaa duyan gelmiş.
Hepimiz parti'nin yapılacağı salona davet edildik.
Ooo parti başlamış bile.
Hemen salonda bara yakın bir sandalyeye oturuverdim.Ama salondaki 6 kişinin eğlenmesini izlemek düştü,bana ve diğer konuklara.Aman iyi ki öyle olmuş.Bir süre sonra birbirlerini yemeye başladılar.


Bizi dışlayıp [ :)) ] kendi keyiflerine bakan bu 6 kişinin (Metehan,Hakan,İsmail,Müge,Pınar ve Sezin) üniversite yıllarına dayanan bir arkadaşlığı var.
Mezuniyetten sonra bir türlü görüşememişler.İçlerinden birinin bir süre sonra evleneceği kişi Zeyno,evleneceği adamın arkadaşlarını tanımak istediğinden hepsine bir mektup yazıyor (yukarıdaki mektup) ve bekarlığa veda partisine davet ediyor.
İşte bu yüzden buradalar [tabii biz de :))]


Karşımızdalar... 
Keyifleri yerinde.İçki içiliyor,müzik dinleniyor,eğleniliyor ve tabii görüşülmeyen yıllarla ilgili sohbet edilip eski günler yad ediliyor.

Aaaa nerden,nasıl çıktığını anlamadığım  bir sırrın ortasında kalıverdik.Hafızalarından silmeye çalıştıkları bir sır.15 yıl önce yaşadıkları bir olay.
İç hesaplaşmalarına tanık olduk.Birbirleriyle hesaplaşmalarını izledik.Bu arada günümüze yapılan göndermeler güzeldi.Esasında 6 kişilik topluluktan yola çıkıp Türkiye hakkında yapılan tespitler çok doğruydu.


Oyunu seçim öncesi izlemiştim.Seçim sonucu,oyunda toplum hakkında söylenen şeylerin doğruluğunu gösterdi;Toplumsal belleğin zayıflığı,tahammülsüzlük,unutmak,ikiyüzlülük...


Geriye dönüşler beraberinde yeni yeni sorunları getirdi.Hatta bir ara kavganın çıkmasına neden oldu.Ki içilen ortamda hemen el altında bulunan şişeler havada uçuştu,ağız,burun dağıldı.


Yaşanan olaylardan ve konuşulanlardan sonra Zeyno,bu adamla evlenir mi?Tanımak üzere çağırdığı evleneceği adamın arkadaşlarıyla bir daha görüşür mü?
Söylemem.
Oyun içindeki gerilimi yaşamak...
Hakan (Cem Uslu)'ın cuk diye oturan lafları ve mimikleri...
Daha neler neler.

Oyuncuları ve emeği geçen herkesi kutluyorum.Alkışları bol olsun.


EKİP TİYATROSU


PARTİ

Süre :160 dakika(Perde arası dahil)/2Perde

Yazan ve Yöneten:
Cem Uslu

Dramaturg:
Ayça Seymen Şimşek & Seda Güney

Reji Asistanı:
Tuğba Balcı

Dekor,Işık,Kostüm:
EKİP

Işık / Ses Kumanda:
Engin Aydın

Afiş,Broşür:
Duygu Yetiş

Stüdyo Fotoğrafları:
Burak Bulut Yıldırım © Burak Bulut Fotoğraf Atölyesi

Sahne Fotoğrafları:
Erdem Yetiş,
Tuğçe Güleç,
Halil İbrahim Yalçın

Tanıtım Filmi:
Erdem Yetiş

“Her Şey Eskisi Gibi” Klip:
Onat Esenman

Oynayanlar :

METEHAN:
Ertürk Erkek

İSMAİL:
Sercan Gülbahar

MÜGE:
Elif Bilgiç

PINAR:
Ayşegül Uraz

ZEYNO:
Simel Aksünger

HAKAN:
Cem Uslu

SEZİN:
Duygu Yetiş

EKİP TİYATROSU

telefon :

E-Mail adresi :
Tiyatro@ekiptiyatrosu.com

İnternet adresi :
http://www.ekiptiyatrosu.com/

ikincikat-Karaköy 

ADRES :
Karaköy Emekyemez Mh. Sarı Zeybek Sk. Demirci Fettah Çıkmazı No: 2 Kat: 2
Beyoğlu-Karaköy/İSTANBUL


Sekizincikat 

ADRES :
Beyoğlu/İSTANBUL


NOT :
Fotoğraflar Ekip Tiyatrosunun internet sitesinden alıntılanmıştır.

27 Mart 2014 Perşembe

SANATA DOKUNMAK 2


YA DA SANATIN DOKUNMASINA İZİN VERMEK

Tiyatrodan dumura uğramış bir şekilde çıktım.Öylesine,baştan sağma...Kendime kızdım.Akşam zaten bir tiyatro oyununa gidecektim araya sıkıştırmaya ne gerek vardı.Tiyatrodan çıkıp da gergin olmak,ilk defa yaşadığım bir şey.Allahtan uzun süren bir oyun değildi.Günümü kendime rezil edemem.Hemen biraz ileride ki Salt Beyoğlu'nu gezmek üzere giriyorum.







Her yazdığıyla zihnimizi bulandırmış Sevim Burak’ın meşhur Afrika Dansı kitabı,SALT Beyoğlu’da çokdisiplinli bir sanat projesi olarak sergileniyor.Bu proje videodan enstalasyona,sergiden performans ve dansa farklı disiplinleri bir araya getiriyor.









Marina Abramović ve Ulay
AAA-AAA, 1978
Süre: 9'19''


Marina Abramović ve Ulay,karşılıklı olarak dizlerinin üstüne çökerek birbirlerinin gözlerine bakmaya başlarlar.Önce aynı monoton sesi çıkarırlar ama zamanla bu bir yarışa döner:Kim daha yüksek bir sesle ve daha uzun bir süre boyunca bağırabilecek,haykırabilecek ve çığlık atabilecektir?İlk pes eden Ulay olur.Abramović sesi kısılana kadar bağırdıktan sonra ilk pozisyonlarına dönerler. 




Charles Atlas, MC⁹ (2012), SALT Beyoğlu, 2014
MC⁹ (2012), video sanatçısı Charles Atlas ile koreograf Merce Cunningham’ın 21 ortak işinden kısa sahneler içeren 9 kanallı senkronize bir video işidir. İzleyiciyi çevreleyen bu enstalasyon,iki sanatçı arasındaki 40 yıllık ortak üretim ilişkisini yansıtır.Sanatçıların birlikte geliştirdiği ve “medya dansları” olarak adlandırdığı radikal teknik,canlı performansa kamerayı dâhil eder.Kamera,sabit bir kayıt cihazından öte,koreografide aktif bir role sahiptir.

Sergiden mutlu bir şekilde çıktım.Akşam tiyatro öncesi karnımı doyurmak üzere bir yere oturuyorum.Ondan sonra da SekizinciKat'taki "Parti" oyununu izlemeye gideceğim.Oyun tam saatinde başlamadı.Duyurdukları saatte de başlamasaydı oyunu izlemekten vazgeçmem gerekecekti.Oyundan sonra da proğramım var ve yetişmem gerekiyor.Yahu oyun saat 19:00 da başlayacak diye proğram yapmıştım.Oyun çıkışı koştura koştura taksiye binip zar zor yetiştiğim proğramım.Yok bir daha bunu da yapmayacağım.Çok gitmek istesem de birinden vazgeçeceğim.

Her şeye rağmen sanatla dolu dolu geçen bir günü bitirdim.Yatağım beni bekliyor,deliksiz ve mutlu bir uyku için.

Kendinizi sanattan mahrum bırakmayın emi.

NOT1 :
SALTBEYOĞLU'nun aşağıdaki sitesini inceleyerek daha fazla bilgiye sahip olabilirsiniz;

NOT2 :
Fotoğraflar bana aittir.



SANATA DOKUNMAK 1



YA DA SANATIN DOKUNMASINA İZİN VERMEK

Pazar sabahı güzel bir kahvaltıdan sonra kendimi dışarıya atarak ilk önce Özsüt'te Türk kahvesi keyfi yaptım.Daha sonra İstiklal'in her daim olan kalabalığına kendimi bırakarak ayaklarımın beni "Arter"e götürmesine müsade ettim.Marc Quinn'in "Aklın Uykusu" sergisini gezeceğim.
Ve geziyorum;


NOT1 :
Sanatçının 1999 yılından bu yana ürettiği 30’dan fazla yapıta yer verilen sergide,Marc Quinn’in sanat kariyerinde merkezi öneme sahip işleriyle birlikte,son dönemde ürettiği ve ilk kez ARTER’deki sergide gösterilecek yapıtları da bulunuyor. “Aklın Uykusu”,sanatçının 1990’lı yıllardan bu yana üretiminde ele almayı sürdürdüğü beden ve kimlik etrafındaki konulara odaklanırken; bir yandan da sanatla bilim arasındaki ilişkiyi ve sanatın teknolojiye bağımlılığını tartışmaya açıyor.





Serginin başlığı, Goya’nın “The Sleep of Reason Produces Monsters” (Aklın Uykusu Canavarlar Üretir) başlıklı gravüründen esinleniyor. Goya’nın “Los Caprichos” (1799) başlıklı serisinin parçası olan bu gravürde, sanatçı kendisini uyurken ve etrafı hayal ürünü canavarlar ve kabuslarla kuşatılmış olarak resmetmiştir. Gravürün başlığından esinlenerek isimlendirilen sergi, “aklın uykusu”nu bir yandan varoluşun ve yokoluşun,öte yandan hayat ve sanatın temas halinde birbirlerini beslediği bir geçiş ve etkileşim alanı olarak kurguluyor.Böylelikle hayal gücümüzün perdesini aralamayı,algımızı görünmez olana ve aklın susturmak istediğine doğru genişletmeyi öneriyor.



Marc Quinn’in yapıtları çoğu zaman insanlık tarihine,yaradılış sürecine,evren ve zaman kavramlarına göndermeler içerir. Sanatçının 1991 yılından bu yana kendi kanını kullanarak ürettiği otoportreleri ve insan bedeni için standartlaştırılmış estetik “norm”ları tersine çeviren heykelleri,Kendi /Öteki,Beden/Zihin,Doğa/Kültür gibi ikiliklerin yapaylığına ve tarihselliğine işaret eder;pek çok yapıtı Yaşam/Ölüm, Doğum/Yokoluş gibi karşıtlıkların bir arada varolma hallerini araştırır.



Sanatçı, “iç” ve “dış” arasındaki ilişkiyi beden aracılığıyla okumaya açan yapıtlarında “iç”e etkileyici ve kafa karıştırıcı bir görünürlük kazandırırken, “dış”ı “iç”i çevreleyen ve tanımlayan bir alan olarak ele alır.
Sanat kuramcısı Selen Ansen,''Aklın Uykusu'' sergisini, “iç”le “dış” arasındaki bir geçiş alanı olarak “eşik” kavramı etrafında kurguladı. Sergi, “iç” ve “dış” kavramlarının tarihsel ve kültürel inşasını merkezine alarak,dünyayı algılayışımızı belirleyen kategorilere,kendimizi inşa ederken “dışarı”yla ve “öteki”yle kurduğumuz ilişkilere dair pek çok göndermel içeriyor.


“Aklın Uykusu”, sanatçının kullandığı yöntem ve malzemelerin çeşitliliğini de yansıtan bir sergi.
Sanatçının Türkiye’deki bu ilk kişisel sergisinin küratörlüğünü Selen Ansen üstleniyor.



İngiliz sanatçı Marc Quinn'in ''Aklın Uykusu'' sergisi
ARTER’de 8 Şubat–27 Nisan 2014 tarihleri arasında gezilebilir.


NOT2 :
Yukarıdaki yazı serginin tanıtım katoloğundan alıntılanmıştır.
Sanatçının internet sitesi;
http://www.marcquinn.com/



Sergi sonrası ve tiyatro öncesi dinlenme için mola...
Saat 15:00 seansı için daha önce çok güzel oyunlar izlediğim mekan garajistanbul'a geldim.
Tiyatro güzeldir,iyidir,candır.


NOT3 :
Fotoğraflar bana aittir.