31 Aralık 2019 Salı

YENİ YILA GİRERKEN

 BODRUM’ DA YAŞAM 


Her yıl, kişide unutamayacağı (bir kaç tane de olsa) anı bırakarak yerini yeni yıla bırakır. Yeni yıl nelere gebe onu da yaşayarak görürüz. 


Bodrum’ da yaşamaya başlayalı dört yılı geçti. Güzel bir dört yıl. Arada istenmeyen şeylerin yaşandığı da oldu. Hep güzel geçecek değil ya. 
Sahile inip soğuk bir birayı denize karşı  yudumladığımda olumsuz her şey gözümün önünden silinip gidiyor. Sonrası evime mutlu bir insan olarak dönüyorum. 


Buraya gelmeden önce hayatımı sadeleştirdim. 
Çok özel olabilecek eşyalarım dışında her şeyi dağıttım. Şehirde yaşadığım beni, buraya taşımadım. Önemli olan da bu. Gittiğiniz yerin nasıl bir yer olduğunu bilip ona göre giderseniz pek problem yaşamazsınız. Yok yaşadığınız yerdeki konforu gittiğiniz yere taşımaya çalışırsanız problem yaşarsınız. Doğal gaz isterim, şunu isterim bunu isterim vs. eee o zaman otur oturduğun yerde. 


Kışın spor kıyafet, yazın şort- tişört, sahilde mayo ile yılı bitirmenin güzelliğini düşünebiliyor musunuz? Resmî yerde bir işiniz varsa bu kıyafetlerle gidebiliyorsunuz. Kısacası kıyafet derdiniz yok. Tabii bunun bokunu çıkartmamak lazım. Mayonun üstüne şifon bir parça sarıp şehrin içinde dolaşmak (bana göre) hoş değil (don-sütyen gibi). 


Bodrum’ a emekli olduktan sonra yerleştim. Çünkü sonrası çalışmayı düşünmüyordum. Burada sadece yaşamak istedim. Bodrum’ a hem yerleşmek hem de çalışmak için gelenler için işin rengi daha farklı. Bu insanların gelmeden önce iyi bir araştırma yapması gerek. Düşündüğü iş tutmazsa geldiği gibi gitmek var. Kimi yeni açılan mekanları bir sonra ki sene göremiyoruz. Burada yaşayan çoğu insan benim gibi 12 ay açık olan mekanların müşterisidir. Sezonluk açılan mekanlar keklenmek ve kazıklanmak  üzere gelen insanların mekanıdır. 

                                     (BEYAZ) 
Kısacası yaşadığınız yeri her şeyiyle sevmesini biliyorsanız problem yaşamazsınız. 


Kutlamak... 
İster yeni yıl ister başka isimde ne olursa olsun insanlar neyi kutlamak istiyorsa kutlaması taraftarıyım. Biri bir şey kutluyorsa bir başkasına ne? Bir başkası da ne yapmak istiyorsa onu yapsın. Bu vesileyle hepinizin yeni yılını kutluyorum. İstediğiniz gibi yaşayın emi. 


NOT: 
Fotoğraflar bana aittir. 




20 Kasım 2019 Çarşamba

ÖĞRENCİLİK YILLARIMDAN BİR ANI


Prof.Dr.SÜLEYMAN BOZDEMİR 
“BİR YAŞAM ÖYKÜSÜ” 


Sevdiğim hocam Prof.dr. Süleyman Bozdemir’ in anılarını içeren kitabı görünce biyografi kitaplarını okumayı seven ben hemen satın aldım. Öğrenci-hoca ilişkisiyle tanıyamayacağınız kişinin, yıllar sonra bir kitapla (anlattığı kadarıyla) hayatına dokunuyorsunuz. Öğrencilik yıllarınızdan önceki ve daha sonraki hayatına dair bilgiler ediniyorsunuz. Derslerini kaçırmadığım bir hocamdı. Anlatımı güzeldi. Eğer anlatılanı anlamadıysanız tane tane tekrar anlatırdı. Güzel giyinirdi ve kahkahası ortalığı şenlendirirdi. 

Kitabında tekrarlar var. Okuduklarımın ben de uyandırdığı duygu, zamanında yardımı dokunan insanlara ileriki yıllarda bir şekilde bunun karşılığını verdiği. Kimi biyografi kitaplarını okurken zaman su gibi akar, kitabın sayfaları tükeniverir. Bu kitapta böyle olmadı. Ama sonuna kadar da okudum. Öğrencilik yıllarımda hep bir arada gördüğüm ve iyi anlaştıklarını düşündüğüm ama zıt karekter oldukları izlenimi bırakan Süleyman Bey ile Kerem Bey’ in samimiyetinin çocukluklarına dayandığını öğrendim. Tezlerini yazdığı bölümleri ise keyifle ve zevkle okudum. Okuduklarımın lezzeti damağıma yapıştı. “Bilim insanı olduğunu nasıl da göstermiş” dedim. 

Bir anımı paylaşayım; 
Sınavların yoğun olduğu zaman, sinirler laçka. Zaten gülmeyi seven bana bu durumda her şey komik. Gülgün’ le sınavda çıkacağını düşündüğümüz bir sorunun çözümüyle uğraşıyoruz. Bir türlü sonuca ulaşamıyoruz. Hadi hocadan yardım isteyelim dedik ve odasına doğru yollandık. Girelim mi girmeyelim mi tartışması yapıp sonunda her şeyi göze alarak kapıdan içeriye süzüldük. Tabii Gülgün de gülme arkadaşlarımdan (bu arada Günay’ ın da kulağını çınlatayım). Üçümüz birbirimize baktığımızda ne söylemek istediğimizi anlar gülmeye başlardık. Neyse hoca çok iyi karşıladı, sorumuzu dinledi ve gerekli açıklamaları yapmaya başladı. Masanın üstü karman çorman. Göze çarpan şey el içi kadar pilli bir radyo. Oda, sinek vızıltısı şeklinde müzikle doluyor. Her şey güzel giderken radyodan birdenbire “A-Ba-Nİ-Bİ” (İsrai’ in 1978 yılında Eurovision şarkı yarışmasında birinci olan) şarkısı çalmaya başladı. O an ben de bir şey koptu ve hocayı dinlemeyi bırakıp gülmemek için elimden geleni yapmaya başladım. Gülgün’ ün bunu farketmesinden sonra tam bir komedi. Birbirimizin yüzünü görmemek için ben onu arkama alıyorum o beni görmemek için başka bir şey yapıyor. Hava soğuk, dışarıda yağmur, radyoda cızırtı, hoca anlatmaya devam ediyor ama benim kulağımda montların gittikçe artan hışırtısı. Tabii bir süre sonra bu duruma dayanamayıp kahkahamı ortalığa saldım. 
Hoca ilk önce şaşırarak baktı sonra hiç bir şey sormaksızın 
“Aa gençsiniz tabii ki güleceksiniz” 
diyerek bu tarzda cümleler söyleyip kendisi de gülmeye eşlik etti. Açıkcası güldüğüm an kendi içimde bozulmuştum. Sevdiğim bir hocamdı. Uzun bir süre okul içerisinde hocamı gördüğüm yerden uzaklaştım. Utanıyordum. Tabii bu yaşadıklarım kendi kendime. Hocanın umurunda bile değildi. Hoca zaten büyüklüğünü odasında göstermişti. 

Hocam sağlıklı, uzun, dolu dolu, güzel bir ömür yaşamaya devam edin emi. 

NOT1: 
Fotoğraf bana aittir. 

NOT2: 
Prof.Dr.Süleyman Bozdemir “Bir Yaşam Öyküsü/ Eğitime ve Bilime Adanmış Bir Ömür” 
Karahan Kitabevi 

18 Ekim 2019 Cuma

TEKERLEKLİ YALAN

TEKERLEKLİ YALAN 


Bu kitabın ana karakteri tanıdık geldi. Yıllarca doping yapmış. Etrafındakileri baskıyla ve dolaylı yoldan buna zorlamış. İhtiyacının kalmadığı kişileri etrafından kovmuş ve konuşmaması için tehdit etmiş. Yeri gelmiş bağış adı altında kuruluşlara ve kişilere para vermiş. Yeri gelmiş parayla gerçeklerin üstünü örttürmüş. En sonunda hak yerini bulmuş. Zaten geri planda etrafındakiler ve tüm dünya haksız yere kazandığı yarışları biliyormuş ama sonunda herkesin önünde bunu kabul etmek zorunda kalmış. Geçmişin basını kral gibi gösterdiği insanı şimdi sporun çöplüğüne fırlatıp atmış. Kimi kuruluşlar verdikleri parayı mahkeme kararıyla geri almaya başlamışlar. Kendisinin de bazı itiraflarda bulunması isteniyormuş ama ağzı sıkıymış. En nihayetinde elindeki paralar her geçen gün azalıyormuş ve alacağı cezadan kaçması ise imkansızmış.

Ne bileyim, bir Türkiye’ de mi yaptığı şeyler yapanın yanına kar kalıyor. 
(Mahmut Yumru)

NOT1 :
Fotoğraf bana aittir. 

NOT2 : 
Tekerlekli Yalan “Lance Armstrong un düşüşü” Juliet Macur, Domingo Yayınevi. 

25 Eylül 2019 Çarşamba

GEÇMİŞ YILLARDAN BİR YABANCI

 ALO KİMİNLE GÖRÜŞÜYORUM? 



Bu gün telefonum susmayı bilmedi. 
Evde yapılacak ufak bir şey için telefonum bas bas bağırdı durdu. Usta çırağına, çırak başkasına, başkası başkasına... 
Zıırrrr Zıırrr 
Offf 
Telefonum bilinmeyen numaralarla doldu. Normalde bilmediğim numaralara bakmam, çalar çalar durur. 
Zıırrr Zıırrr 
“Bakalım şimdi kime yönlendirecekler. “ 
“Evettt, buyurun.” 
“Merhaba. Nasılsın?” 
“Kiminle görüşüyorum?” 
“Ben .......” 
Sessizlik... 
“Nasılsın?” 
“İyiyim. Evde yapılacak bir şey için usta bekliyorum da onun için aradığın bu bilinmeyen numaraya baktım. Bilirsin açmam.” 
“Bu yeni numaram. Kaydet.” 
“Öylemi...” 
“Bodrum’ a yerleşmek istiyordun. Hayalini gerçekleştirdin.” 
“Evet.” 
“Güzel bir yer.” 
“Evet.” 
“Günlerini güzel geçiriyorsun. İstediğin yerdesin.” 
“Öyle... Buranın da şehirden farkı kalmadı. İleride daha küçük bir sahil kasabasına yerleşirim diye düşünüyorum.” 
“Olsun buralar gibi değildir.” 
“Evet.” 
“Bu yeni numaram kaydet. İşten geldim, aklımdan geçtin, bir arayayım dedim.” 
“Yaa” 
“Görüşürüz. İyi günler.” 
“Güle güle.”
Bu arama, konuşma neydi anlayamadım. Bu sesi unutmuşum, tanıyamadım. Bir zamanlar iyi arkadaştık. Doğrusu öyle zannediyordum. Aynı işyerinde çalışıyorduk aynı sitede farklı bloklarda oturuyorduk. 2015 yılında emekli oldum. Bu yıla (düne) kadar ne görüştük ne konuştuk. En son konuşmamız ve birbirimizi görmemiz işyerinde ki son günümdeydi. Son haftam vedalaşmakla geçmişti. Son günümü de sendika odasında vedalaşamadığım insanlara bir Allahaısmarladık derim düşüncesiyle geçirmiştim. Yukarıdaki telefon konuşmasını yaptığım arkadaş da geldi. Bir süre sonra kalktı, odadaki kalabalığı geçip kapıya geldiğinde gözümün içine baka baka 
“Nasılsa şimdilik buralardasın, gitmeden görüşürüz.” dedi. İlk önce yanıt vermeyi düşünmedim ama sonra
“Şimdiye kadar görüşmedik de bundan sonra mı görüşeceğiz” 
dedim. Arkasını döndü ve gitti (Zaten görüşmedik de, esasında sözü bana değil oradaki kalabalığa idi). Bunu demesem kendimi aptal yerine konmuş bir insan olarak hissedecektim. Oysa yıllardır görüşmüyorduk. Hatta oturduğumuz siteden ayrılmıştı. Yeni evi nerede bilmem bile. 

Arkadaşlık normal rayında gidip gelirken birdenbire arkadaşlığı kesti. Ama bunu sadece ben biliyordum (Bir de Önder) . İş yerinde çoğu zaman karşılaşmıyordum ama karşılaştığımızda da çevrede başka insanlar varsa kırk yıllık dost gibi davranıyordu (Hiç hoşlanmadığım insan tipi). Zaten bir süre sonra araya sınır koydum. Benim için bu arkadaşlık bitmişti. Daha önce başka arkadaşlara yaptığını bana da yapmıştı. Aynı şeyin başıma geleceğini bilmeliydim. Hayat alınacak derslerle dolu ama başa gelmedikçe kıyısında seyredip duruyoruz. Aynı şeyi yaşamış bir arkadaşımın eşi ; 
“İlk önce sanki hayat onlarsız olamayacak gibi hissediyorsun ama sonra hayatında çok da gerekli olmadığını görüyorsun. Bir süre sonra da bu insanlar önemini yitiriyor. Çünkü hayat onlardan ibaret değil.” 
demişti (aşağı yukarı böyle). Gerçekten de öyle. Bu arkadaşlık için söyleyecek, yazacak çok şey var ama değmez. Hayatımdan çıkardığım insanlardan biri. Tekrar hayatıma neden dahil edeyim ki. 

Zıırrr Zıırrr 
“Amannn ne çok bilinmeyen numara oldu.” 
“Kaydet dediği numara hangisiydi yahu. 
Şeytan aldı götürdü satamadan getirdi.... 
Aaaa satmış.” 
Biliyong ya. 
Hadi canım gülü gülü... 

NOT: 
Fotoğraf bana aittir. 





27 Ağustos 2019 Salı

ULUSLAR ARASI BODRUM BALE FESTİVALİ


GÜZEL BİR PROĞRAM SUNDU 


Festival proğramı açıklandıktan sonra gösteriler arasındaki boşluk kendimi yormadan tüm gösterilere gidebileceğimi gösterdi. Seyirci Bodrum Kalesini doldurdu. Coşkuluydu, 

FRİDA 



17. Uluslararası Bodrum Bale Festivali 3 ağustosta Mersin Devlet Opera ve Balesi Modern Dans Topluluğu tarafından sahnelenen  “Frida” gösterisiyle merhaba dedi. Müzik ve dansın güzel bir buluşmasını seyrettik. Dansçıların birbiriyle ve müzikle  uyumu harikaydı. Bodrum Kalesi hıncahınç doluydu.  Bundan sonraki gösterilerin de dolu geçeceği hissini uyandırdı bende. Bu ilk gösteride konuklardan biri de kültür bakanıydı (Demokrasinin tam olarak işlediği bir ülkede protesto edilerek o gösteri ona zehir edilirdi ama burası Türkiye ). Ressamın hem sağlık sorunlarıyla boğuşup hem de o durumda dolu dolu yaşadığı hayatı bir çok sağlıklı insanın yaşamadığını düşünüyorum. Yaşamını anlatan kitabı önce üzülerek sonra ise hayranlıkla okumuştum. Biyografisini okumanızı tavsiye ederim. 


GÜRCİSTAN SUKHİSHVİLLİ ULUSAL BALESİ 



Bu gösteri  Gürcistan Sukhishvili Ulusal Balesi tarafından 6-7 Ağustos tarihinde sahnelendi. Folklorik temaları modern koreografiyle sunan güzel bir gösteriydi. Topluluk, gürcü halkının savaş, kahramanlık ve aşk hikayelerini çok güzel yorumladı. Ritmik ve tempolu hareketleri kimi zaman seyirciyi kendinden geçirdi. Seyirci beğenisini, topluluğa sık sık ve kuvvetli alkışlarla çok güzel ilettiğini sanıyorum. Tabii bu arada canlı müzik yapan orkestrayı da kutlamadan geçmeyelim. Onlar da alkışlardan nasibini aldı. Emeği geçen herkesi kutluyorum. 


ROMEO & JÜLİET 



Bayramdan bir gün öncesi olan 10 Ağustos tarihinde bu proğrama gitmek hem araba hem de yaya trafiği için tam bir işkenceydi. Kalabalık bunalttı. Hele o arabaların korna rezaleti yok mu? Böyle kalabalık zamanlarda otogar-marina arası yol trafiğe kapatılsa ne güzel olur. Geçmişte bunun yapıldığını hatırlıyorum. Allahtan İzmir Devlet Opera ve Balesinin sahnelediği “Romeo ve Jüliet” bütün bu yaşananları unutturdu. 
Karşılaştıkları ilk anda birbirlerine büyük bir aşkla bağlanan, birbirine düşman iki ailenin çocuklarının bilinen hüzünlü aşk hikayesini sahneye çok güzel uyarlamışlar. 
Bunun dışında bayram süresi evdeydim. Dışarısı sıcak, ev ise serindi. 
Bu arada siz istediğiniz gibi bir bayram yaşayın ama kurbana vereceğiniz parayı ihtiyacı olan birine verseniz olmaz mı? Bir düşünün derim. 


ŞEHRAZAT 


Bayramın son akşamı 14 Ağustosta Bodrum Kalesinde Antalya Devlet Opera ve Balesinin “şehrazat” isimli gösterisi vardı. Allahtan evden erken çıkmışım yoksa yetişmem mümkün değilmiş. Trafik berbattı. Buna bir çare bulunmalı. Kalabalığın yoğun dönemlerde on dakikada gideceğiniz yere 40-45 dakikada varıyorsunuz. Yazık değil mi bize. 
İki aşık ve bu aşka mani olmaya çalışan ve bunların çevresindeki insanlar arasında geçen güzel bir gösteriydi. Sanatçılar alkışla taçlandırıldı. Bodrum Kalesi bu akşam da doluydu. Bodrum Uluslararası Bale Festivaline her sene olduğu gibi bu sene de ilgi büyüktü. Seyirciler arasında yabancı turistin fazlalığı da dikkat çekiciydi.  


CARMEN 



17-18 Ağustos akşamı Bodrum Kalesinde İspanya Aida Gomez Dans Topluluğunun “carmen” isimli gösterisi vardı. Müzik güzel, gösteri güzel, insan daha ne ister ki. Seyirci coşkulu alkışıyla sanatçılara teşekkür etti ve bu güzel insanları hemen sahneden göndermedi. Uzun süren bu alkışa sanatçılar, yine alkış eşliğinde küçük bir gösteri sundular. 


JİZEL 



21 Ağustos akşamı Bodrum Kalesinde İstanbul Devlet Öperek ve Balesi Modern Dans Topluluğu tarafından sahnelenen “jizel” seyircisine hoş saatler yaşattı. Ah o son... Bu sonlardan pek hoşlanmıyorum. İçim param parça oluyor. Elimde olmaksızın yanağımdan gözyaşı süzülüyor. Uluslararası Bodrum Bale Festivalinin son gösterisiydi. Umuyorum gelecek yıl yine karşılaşırız. 
Geleceğimizin söz sahibi değiliz. Elimizde olmayan şeyler yaşıyoruz. 
Hadi gelecek yıl da Bodrum Bale Festivalinde buluşmak üzere diyorum. Hayat, hepimize gülücük dağıtsın emi. 



NOT: 
Birinci fotoğraf internetten alıntılanmıştır. 
Diğer fotoğraflar ise bana aittir. 

8 Ağustos 2019 Perşembe

BİR KAÇ GÜZEL CAN


BAHÇENİN YAKIŞIKLILARI 


Bu canlara, çocukluklarından beri bahçede bakıyorum. Anneleri, yavrular büyüdükten sonra gitsinler diye tısladı durdu ama gitmediler. Anne, bunlar gitmeyince mama yemeye arada sırada gelmeye başladı ve bir süre sonra da buraları terketti. Oysa hepsinin karnı doyuyordu. 


Bu fotoğraftaki sarıyla sarmaş dolaş olan siyah-beyaz kedi mahallede bir köşede sürekli duran bir arabanın altında uyurken (nasıl bir uykuya daldıysa) araba hareket edip üzerinden geçmiş. Haber verdiler, koştum kurtarır miyiz diye ama son nefesini elimde verdi. Oysa kısırlaştırma ameliyatı da yaptırtmıştımki erkek kediler tarafından rahatsız edilmesin, güzel bir şekilde hayatına devam etsin diye.


Üçü bir arada güzel oynaşırlardı. Üzüldüm ama yapacak bir şey yoktu. Anılarda kaldı şehla gözlü kızım. Maalesef sokak canlarının kaderi bu.



Bahçe şimdi sarı ve siyah yakışıklılara kaldı. Ev kedisi olacak türdenler ama sahiplenen çıkmadı. Her eve bir can lazım. 



Bu fotoğraftaki de benim evimin gülü, evimin bidenesi Beyaz’ dır. Birbirimizi iyiki sahiplenmişiz. Önceliklerimi değiştirdi. 



Siyah ve sarı da bahçenin gülü.

NOT:
Fotoğraflar bana aittir. 

4 Temmuz 2019 Perşembe

HEY GÜZEL ADAM


HEY GÜZEL ADAM
(Küçük İskender’ e)


Kafam bir dünya. 
Bodrum sahilinde 
insanlar vızır vızır.  
Kimisi oturuyor,  
kimisi sahil yolunda 
bir gidip bir geliyor. 
Hem yakışıklı hem işveli. 
Hem güzel hem davetkar. 
Hem böyle hem belki de değil. 
Nevizade de biramı yudumlarken 
tam önümden Küçük İskender geçti. 
“Twitter” den “gel bir içki ısmarlayayım” 
terbiyesizliğini yaptım. 
 O, şiir inceliğinde kibarca “teşekkür ederim” dedi. 
Kendime nasıl kızdım nasıl. 
Bir süre kendimle barışmadım. 
Hey güzel adam 
seni tanımasam da şiirlerinde ki 
seni biliyorum sanki 
(biliyor muyum?) . 
Söylediğin gibi 
Bodrum sahilinde 
denize karşı sana kadeh kaldırıyorum. 
Işıklar içinde uyu. 
(MAHMUT YUMRU) 



NOT1 : 
Fotoğraflar bana aittir.

NOT2 :
Benden iki yaş büyük.
Geçen sene yaşadığım rahatsızlık yaşamla yaşamamak arasındaki ince çizgiyi güzelce çizdi.
Yaşam var olduğunuz sürece var. Ama size var.
Siz yoksanız yaşam var ama siz yoksunuz. Yani hayat devam ediyor.
Geçen sene yaşadıklarımı bir daha yaşamak ister miyim? Hayır.
Yeri geldiğinde insan hayatla vedalaşabilmeli.
Yaşıyorken yaşamamanın ne demek olduğunu gördüm.
Öyle yaşamak yerine yaşamamayı yeğlerim.
Düşüncem bu. Arkamdan üzülecekleri düşünemem.
Bu kusursa kusuruma bakmasınlar. 

10 Haziran 2019 Pazartesi

İŞTE O YAŞTAYIM


BU GÜN 10 HAZİRAN




Siz siz olun, geçmişi telafi etmekten bahsetmeyin. O, düşündüğünüz gibi olmuyor. 
Geçmiş yaşadıklarınızdan ibaret. 
Telafi ettiğiniz şeyler şimdiyi oluşturuyor. 
Kendinizi aldatmayın. 
Şimdiyi yaşayın, geleceği hayal edin., geçmiş ise geçmişte kalsın. 
Ben koskocaman bir yılı nasıl geri getirebilirim ki?  
Geçti (geçirdi) gitti. 
Önümdeki yıllar bana bakıyor. 
Eere o zaman ne kendimi ne de başkalarını aldatmamam lazım. 
Yaşam, önümde bütün görkemiyle uzanıyor. 
O zaman  yaşamın içinde yuvarlanmak kadar güzel bir şey var mı? 
Var mısınız? 
Hadi yuvarlanalım. 
Ama Bodrum’ a doğru. 
Eğer yuvarlanıyorsanız, sevmeseniz de oraya yuvarlanmanın ne demek olduğunu biliyorsunuzdur. 
Çünkü orada ben varım (bencil miyim neyim).
HahahHa hahahahah 
Ama ben oradayım. 
Ne bileyim bilin istedim (oysa bencil de değilim).
Hahahaha hahahahah

https://youtu.be/4jkVP2NhXR4
                 (Ben)

Bu arada bir yaş daha aldım. 
Doğumumdan bu yana kaç yıl oldu? 
Üniversiteyi bitirdikten sonra kaç yıl geçti? 
İş hayatım kaç yıl sürdü? 
Emekli olalı kaç yıl oldu? 
Eeee öyleyse şimdi ben kaç yaşındayım? 
1, 2,.., 21, ..., 33, ...., 42, ....
Amaannn dur be. 
Şimdi sayılarla kafamı yoramam. 
Boşver. 
Benim yerime yaş hesabı yapan aptalları say, 
işte o yaştayım. 
Hahahaha hahahahah 
Aptal seni. 


NOT: 
Fotoğraflar bana aittir. 

1 Mayıs 2019 Çarşamba

DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN BEYAZIM


BİDENEM 


İki yıl ne çabuk geçti bidenem. 
Birlikte sevindik, birlikte mutlu olduk. 
Evimin gülü, mutluluğu, sevinci... 
Üzüntüme ortak oluşunu yerim senin bidenem. 
Hayatımda her zaman ol emi. 


İlk gününden şu güne doğru fotoğraflarla hayat hikayesi. 

NOT: 
Fotoğraf ve video bana aittir. 



13 Nisan 2019 Cumartesi

MARTIN SONU BAHARDIR


BENİM İÇİN DE BAHAR OLDU  



2017 sonu 2018 başı küçük bir rahatsızlık geçirmek. Şansızlık farkında olmaksızın iki rahatsızlığı aynı anda yaşamak. Basit bir ayak rahatsızlığı ile uğraşırken diğer rahatsızlığın (vücudun bir şekilde kan kaybetmesi) yarattığı belirtileri hep buna yormak, ona göre doktora gitmek, ona göre tedavi olmak, ona göre ilaçlar almak, hayatı buna göre düzenlemek... ilaç içmek, yemek yemek, uyumak, ihtiyaçlarını gidermek, uyumak, bir iki adım yürümek, yorulmak, oturmak, yorulmak, uyumak... 
“Yaşamak nasıl bir şeydi?” 
diye sorgulamak. Uyanık kalınan kısa zamanlar da hayatı sorgulamak... Daha önce alınan kararları gözden geçirmek... Bunları hayata geçirmek... Ucundan kıyısından etrafımdaki insanlara çıtılatmak... 

 
                                                                             Adana 1
                                                                              Adana 2

Bu arada canını dişine takıp memlekete bir profesörle görüşmeye gitmek... Vücudun kan kaybı yaşadığını öğrenmek, ona göre ilaçlar almak ve yaşadığının farkına varmak. Sevilen insanlarla birlikte olmak ve her şeyi unutmak... 
Yaşanılan yere gelip bir başka profesörle tedaviye devam etmek... Vücudun taranması, didik didik aranması...


Bu arada orospu bir komşuya sahip olmak.. Orospuuuuu.... 

                                                     
Organları bağışlamak. İşe yarayacaklar alındıktan sonra geriye kalan nasıl veriliyorsa onu alan ailemin ne yapmak istiyorsa onu yapmasını istemek. Aksi halde vücudun kadavra olarak kullanılmasını istemek. 
Gömülmeyi düşünmemek. Bir zamanlar, çok sevilen Bodrum’ da gömülmek istenmesine rağmen şimdi aynı duygular içinde olmamak. 
Eğer istenilen olmazsa o yatırılan yerde rahat uyumayacağımı bilmek. 
Net; hiç bir şekilde gömülmeyi istememek. 



Yaşanılan şeylerin, yaşanası anları daha sonraya ötelememek gerektiğini bir kez daha kanıtladığını görmek. Yaşamın, erteleme üzerine kurulmadığını bir kez daha anlamak. O anı (yaşı, günü, olayı vs.) yaşıyorsan var olduğunu bilmek. Bu düşüncede olan bir insan olarak şimdiye kadar olanaklar ölçüsünde ne yaşamak isteniliyorsa ucundan kıyısından gerçekleştirmeye çalışmak. Yaşanılamayan, yapılamayan ve daha sonraya ertelenen de oldu. Peki sonra yapıldı mi? Kimisi için evet kimisi için hayır. Esası, gerektiği zaman yapmak. Aynı heyecanı, isteği, aşkı yaşamak mümkün değil (bence). Çünkü zaman aynı değil, siz ise artık o eskideki kişi değilsiniz. Sonucu iyi de olsa kötü de olsa o an yaşamak. 


Şu an nasılım; balkonumda Begonvil çiçek açtı. Beyaz’ ın ve benim keyifler yerinde. Bir seneyi geçkin resimle uğraşamadığım için alıştırmalar yapıyorum. Yakında resim çalışmalarımı tekrar paylaşırım (sanırım). Koskocaman bir yıl (hatta daha fazla) elimden kayıp gitti. Telafisi mümkün mü? Sanmam. Ehhh telafi edilebildiği kadar telafi edilir. Gerçi bu söylem de bir aldatmaca ya. Olsun, arada sırada kendimizi mutlu edecek şekilde aldatalım. 
Eller havaya.... 
Hahahaha hahahahah 


NOT: 
Fotoğraflar bana aittir. 

15 Mart 2019 Cuma

BU, NASIL SEÇİM?


ADAY KİM?  


Çocukluk ve gençlik yıllarımdan bu güne kadar geçirdiğim seçim ortamlarını düşünüyorum da bu kadar bayağı, iğrenç, ahlaksız, orantısız, hukuk ve demokrasiden uzak bir seçim görmedim. Siyasetin ve konuşma dilinin en kirli dönemini yaşıyoruz. 

Ülkemin yönetiminde bilgili, görgülü, terbiyeli, ahlaklı, yalanı dolanı olmayan, devletin malını hırsızlardan koruyacak, hukukun üstünlüğüne önem veren, demokrasi direğini tüm benliğiyle kavramış, ülkesini ileri noktalara taşıyacak insanlar gereklidir. 

Yerel seçimi genel seçim haline dönüştürdüler. Devleti yönetenler belediye başkan adayıymışçasına her yerdeler. Proje açıklama yerine karalama var. Proje açıklanacaksa da belediye başkan adayı değil de devleti yönetenler açıklıyor. Her seçimde kullanılan dil gittikçe kötüleşiyor. Bayram havasında olması gereken seçimler ayrıştırma, ötekileştirme, kutuplaştırma ve nerdeyse insanları birbirine düşürme durumunda. 

Demokratik seçim, başta hukuk olmak üzere tüm kurumların bağımsız olmasıyla mümkündür. 
Bu konuda söyleyecek çok şey var ama o derece açık söyleyecek kadar özgür değiliz. Seçimin sonucunun ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. 


NOT1 : 
Fotoğraf bana aittir. 

NOT2 : 
Konu içinizi karartsada fotoğrafa bakarsanız içiniz aydınlanacaktır. 

24 Şubat 2019 Pazar

IŞIL IŞIL



GEÇEN SENE BU ZAMANLAR 


Geçen sene bu zamanlar güneşten alacağım D vitaminini ilaç olarak alıyordum. Şu an yaz olmadan derimin rengi değişime uğramaya başladı. Bu yaz simsiyah olacağım. Geçen sene eylül ayı içerisinde sahilde bir kaç saatliğine bir kereye mahsus vücudumu güneşe teslim etmiştim. Nasıl bir seneydi Allahım. İsteklerime hem kavuştum hem kavuşamadım. Her zaman diyorum siz istediğiniz kadar istediğim gibi yaşıyorum deyin, hayat sizi kendi bildiği gibi yaşatıyor. 




Işıl ışıl güneş ışınlarının yansıdığı denizin üzerinde bir tekne salınıyor. Işığın su ile oynaşmalarının sonucu sürekli görünür değil. Ama orada bir tekne var; sağlam mı, kırık dökük mü belli değil. 
Bir var bir yok.
Sanki ben. 
Hem var hem yok. 


NOT : 
Fotoğraflar bana aittir.

20 Ocak 2019 Pazar

SOKAK HAYVANLARI


HEPSİNİN AYRI BİR HİKAYESİ VAR 

 Bu benim Beyazım, bidenem.

Bodrum, her sahil kasabasında olduğu gibi 
kedi-köpek cenneti. Tabii bu, onlar açısından cennet mi sorgulanır. Yavruyken insanların hoşuna gidiyorlar, erişkin hale geldiğinde ise türlü türlü bahanelerle kolayca sokağa atılıyorlar. O ana kadar sokak yüzü görmeyen canlının birdenbire yabancı ortamda kendini bulması aynı durumda bir insanın yaşayacağı duyguların benzerini yaşamasına neden oluyor. 
İnsan, yavrusunu sokağa atar mı? 
Evinde beslediği hayvanı sokağa atan gün gelir onu da yapar. Böyle insanlara canlı hiç bir şey emanet etmeyin, kendinizi bile.

                       Bunlar bahçe(?) de baktığım yavru kediler.

                      Anne ve yavruları

Sokak hayvanlarıyla haşır neşir olmaya başladıktan sonra onlardan bir daha vazgeçmek mümkün değil. Bu farklı bir duygu. Yürürken, otururken, bir şeyler yaparken belki kimsenin görmediği etrafınızdaki bu canlılara farklı gözlerle bakıyorsunuz. Gözünde problem varsa cebinizde ya da çantanızda bulunan göz damlası veya merhemi sürmek istersiniz. Eğer işlemi yapmışsanız evinize içiniz rahat gidersiniz. Ertesi gün hem kontrol için hem de işlemi bir kere daha yapmak üzere yine aynı yerde kendinizi bulursunuz.


Çok tatlı, oyuncu bir köpek. Sahiplenilmeyi hak ediyor..

Her gün mama dağıtımı yapıyorsanız, çizdiğiniz güzergahta sizi bekleyen canları sağsalim görünce mutlu olursunuz. Birini görmediğinizde kafanızda türlü türlü soru işaretleri oluşur. Ertesi gün gördüğünüzde istem dışı derin bir “ohh” içinizden dışınıza doğru akmıştır.
Böyle olmak hoş mu? 
Tabii ki değil. 
Ne siz böyle olun ne de sokak hayvanları bu durumda olsun. Ama burası Türkiye. Yaşanacak her şey her canlı için geçerli. İster insan olsun ister hayvan.

    İki tatlı kısır kedi. Mamadan önce sevgi onlar için her şey.

Her hayvan sahibini ya da  besleyeni hayvansever diye düşünmeyin. Sosyal medyada hayvanların iyiliğine açılmış gruplara girip verilen ilanlara ve yorumlara bakın. Kimi ilanlar ve kimi yorumlar sizi sinirden çatlatabilir. Ben bir kaç ilan verdim ve ilan vermemenin daha iyi olacağını anladım. Bir yuva aradığınız canlı için ilk gelen mesajlar “sizin şansınız” , “evimde 5 (10), bahçemde 80 (100) kedi-köpeğe bakıyorum, birbirlerine alışırlar”. Bu insanlar için sizin şartlarınızın uygun olup olmaması önemli değil. Onlar çok çok kedi-köpeğe bakıyorlar, öyleyse siz de bakabilirsiniz. Zaten sizin de baktığınızı bilseler böyle mesaj yazmazlar. O ne öyle 80-100 sokak hayvanına bakmak o kadar kolay mı? Hıı ayda bir kaç kez çıkıp mama veriyorsan bu sayıda sokak hayvanına baktığını söylersin (kürinden). Ama adam akıllı her gün mama veriyorsan bu iş az parayla olmaz. Güzergahımda her gün mama veren insan olarak söylüyorum bunu. 

    Arka ayağının biri aksayan çok tatlı bir köpek

Hangi bölgede, hangi şehirde ilan veriliyorsa oradaki insanlar yanıt vermeli diye düşünüyorum. İlanı veren kişi ile aynı şehirde yaşanıyorsa “sizin şansınız” denileceği yerde arabaya atlayıp o şansı kendisine tanımalı kişi. Klavye vasıtasıyla hayvan severlik olmuyor. Söylemlerle uygulama birbiriyle tutarlı olmalı. Ağzı başka şey vücudu başka şey söylememeli.  


     OASİS’ in önüne bu köpek için gidiyorum. Çok nazlı, şeker gibi kendine münhasıran bir köpek.

                               Canım benim

Peki kendi sorumluluğunu üstlenemeyecek çocuklara ailelerin hediye olarak hayvan almalarına ne dersiniz? Çocuğun yemeğini önüne koy, üstünü başını yıka, her şeyini aile olarak kendin yap ama gidip ona bir canlıyı emanet et. Sıkılınca da bir oyuncak gibi sokağa at. Ya da bin bir türlü bahaneler üreterek terket. Maalesef sokağa bırakılan bu hayvanlar, sokak yaşamını bilmedikleri için bir süre sonra ölüyorlar.  
         
Sokağın başında beni gördüklerinde bir bir ortaya çıkıyorlar 

Kimisi arabanın altından kimisi bahçeden 

Afiyet olsun


Sokak hayvanları her türlü işkenceye uğrayarak öldürülüyor, tecavüze uğruyor ama bunu yapanlar (eğer) şikayet varsa küçük bir para cezası alıp kurtuluyor. Oysa uzmanlar bas bas bağırıyor “hayvana bunu yapan insana da yapar” diye. Aldıran yok. Hala söz verdikleri yasa çıkacak. Türkiye’ de hiç bir canlının kıymeti yok. 

Her canlının yaşamaya hakkı vardır. Lütfen saygı duyalım.


NOT1 :
Kesi-köpek sayısı her gün aynı sayıda olmuyor. Fotoğraftakiler sabit olanlar. Sayı artış göstermekte. Üzülmemek elde değil. İnsan istiyor ki hepsinin bir evi olsun. Aksine sokağa atılan kedi-köpek sayısı her geçen gün artıyor.

NOT2 :
Fotoğraflar bana aittir.