28 Mart 2018 Çarşamba

BEN BÖYLE DÜŞÜNÜYORUM


SİZ FARKLI DÜŞÜNEBİLİRSİNİZ AMA BİRBİRİMİZE TAHAMMÜL ETMELİYİZ



Bence bir ülkenin Cumhurbaşkanı her gün bir yerlerde sürekli konuşma durumunda olmamalı. Önemli bir durumda kendisi için yaptırdığı saraya medyayı toplayarak kısa, öz ve net konuşmalı. 
Cumhurbaşkanı kimliğiyle bir parti genel başkanının ağzından çıkacak sözler etmemeli. Cumhurbaşkanı tüm Türkiye’ yi kapsarken, parti başkanı belirli bir kesimi temsil eder. 
Cumhurbaşkanı, insan ayırt etmeksizin herkesi kucaklamalı.

Her konuşmada, yazıda hakaret unsuru aranmamalı. Cumhurbaşkanı aynı zamanda bir partinin genel başkanıdır. 
Diğer parti başkanlarına her şey söyleniyor, yazılıyor. Bir şey oluyor mu? Ayrımcılık ortadan kalkmalı. Bu adaletli olmayı gerektirir. Adalet kanunları tarafsız bir şekilde uygulamakla sağlanır. Bu da tarafsız hukuk insanlarıyla söz konusudur.


Ülkemde farklı düşünceler olmalı ve kendini rahatça ifade edebilmeli. Türkiye bütün bunların toplamı değil mi? Cumhurbaşkanı da Türkiye’ yi temsil ettiğine göre herkesi kucaklamalı. Parti başkanı ve Cumhurbaşkanı arasındaki ince ama keskin çizginin ayırdı düzgün yapılmalıdır. 
Bu durumda parti başkanı olarak yaptığı tüm faaliyetlerde devletin olanaklarını kullanmamalıdır. Zaten bu durum ahlaki açıdan da etik değildir. Eğer kullanma söz konusu ise gereği ilgili kurumlar tarafından yapılmalıdır. Dolayısıyla bu kurumlar bağımsız olmalıdır. Hakkaniyet, adalet kişide başlar halkalar şeklinde genişler. 
(Ne bileyim sanki hayali bir yazı gibi oldu ama olsun içimden geçenleri yazdım.)

İsteğimdir;
Canınız istediğinde insanları kulağından tutup atamamalısınız. İstediğiniz ve istemediğiniz insanların bulunduğu bir ülkenin yöneticisiyseniz herkesi kucaklamalısınız. Ağzınızdan çıkacak söze göre değil kanunlara göre hareket edilmeli. 
Herkes sizin duymak istediğiniz şeyi söyleyemez ki. 
Siz de istediğiniz her şeyi söyleyemezsiniz ki. Ağızdan çıkacak sözü biz, bir kere düşünüyorsak siz çok kere düşünmelisiniz. Çünkü bir ülkeyi yöneten sizsiniz.


Bir çift lafım da kıyafetleri üzerine kefen niyetine beyaz bez parçasını dolayanlara. Hayırdır ölünce böyle mi gideceğinizi sanıyorsunuz.? Beyaz bez parçası çıplak vücudunuza sarılacak. Cebi olmayacak. Yani o tarafa bir şey götüremeyeceksiniz. Öte tarafta ne yaşarsınız onu bilemem ama bu tarafta yaptıklarınızla anılacaksınız. 
(Öte tarafı ağzına pelesenk etmiş insanlara bir bakın, konuştukları gibi yaşamadıklarını göreceksiniz. Söyledikleri şeyler hep başkaları için geçerli, kendileri için her şey mübah.)

Son olarak da tüm şehitlerimize Allahtan rahmet diliyor ailelerine başsağlığı diliyorum. 
Lafta şehit olmak isteyenler ise aynı sözleri tekrarlayıp duruyor. Beceriksizler, şehitlere ve ailelerine saygı gösterip susmasını bile bilmiyorlar. 

NOT :
Başlığa konu alan resim, bir yağlıboya çalışmamdır.


10 Mart 2018 Cumartesi

YASEMİN

UMARIM İSTEDİĞİ GİBİ YAŞAMIŞTIR



İnsan kendisiyle meşgulken kendisi dışındakiler ilgi alanı dışına çıkıyor. Eğer siz sağlıklıysanız ve istiyorsanız çevrenizdeki insanlarla ilgilisinizdir. Eğer hastalık yatağa düşürüp ikide bir hastaneye taşıyorsa etrafınıza ilginizi kaybediyorsunuz. Yaşadığım stres bana çok, başkasına az olabilir. Yaşadığım süreç beni yordu. Bu yorgunluğu yaşarken “YASEMİN” de abisinin deyimiyle gitmekle kalmak arasında mücadele ediyormuş. Benim bu yorgunluğum yanında onunkinin lafı mı olur? Dört ay bir “alo” dememişim, diyememişim. 
Son aylarda ev bakma, satın alma, yaşanan stres, taşınma, hastalanma, hastane, dinlenme, ilaç etkisiyle uyku nedeniyle hayatım karma karışıktı. Şimdi istesem de konuşamam ki. Ne acı...
Sözde çok sıcak olmayan bir mevsimde tedavisini de aksatmayacak şekilde Bodrum’ a gelecek hem dinlenecek hem de iki etrafı gezecektik. 
Ben, Necmiye, YASEMİN. 

Aile dostu, arkadaş, abla... 
Aynı illet annesini de alıp gitti. O da güçlü kadındı. 
Belki de biz öyle görmek istiyorduk. 
İnsanları kafamızda canlandırdığımız şekliyle görmeyi ne çok seviyoruz. Sanki işimize bu daha kolay geliyor. 
Kolaya kaçmak....

YASEMİN’ in ölümünü öğrendiğimde bir önceki postu yayınlamak üzereydim, duygularımı araya sıkıştırmıştım. Böyle bir insanı bir yazının arasına sıkıştırmak beni rahatsız etti. O yazıyı oradan alıp buraya yerleştirdim. Şimdi ne değişti bilmiyorum. O gittiği yerde nasıl, bir bilgim yok. 
Ben...
İçim acıyor... 
Mutluluğu hak ediyordu diye düşünüyorum. Yaşamın bir yerinden hep tutunmak için çabaladı. 
İlkelerinden taviz vermedi. Burada neyse yaşadığı ülkede de oydu. Yaşadıkları onu hayattan koparmadı ama bu hastalığı hediye etti. 
Yakasına yapışan hastalığın kötü zamanlarında bile hayattan kopmadı. Müzik çalışmalarına katıldı. Tiyatro gösterisinde görev aldı. Bunları büyük bir heyecanla anlatırdı. Hastalığın kendisini hayattan koparmasına izin vermedi. Etrafındaki insan kalabalığını her geçen gün azalttı. Kimi insanlar o durumda bile bencil, gaddar, kendini bilmez oluyordu. O tür insanları hayatının dışına attı. Yaşadı, bitti ve gitti. 
Yüreği güzel insanlar erkenden bu dünyadan göçüp gidiyor. Giderken de kendilerinden bir parça bırakıp gidiyor. Hayatla mücadelesini hastayken de hasta değilken de tek başına yaptı. İlkeleri doğrultusunda kimseye ağlayıp sızlamadı. 
Güzel bir hayat yaşamayı hak eden bir insandı. Güle güle.