27 Nisan 2015 Pazartesi

ARTIK BAHAR GELDİ


GİTMEZ DEĞİL Mİ?

Ne bileyim,olur mu olur...
Artık kaç gün sürer onu da zaman gösterecek.Çünkü insanoğlu sadece kendisine ait sandığı doğayla o kadar çok oynadı ki mevsimler 4 iken 2 oluverdi;
Kış/Yaz...

Cumartesi günü Atatürk Havalimanında yaşanan kaza yüzünden Adana Havalimanından rötarlı kalkmamıza rağmen İstanbul'un üzerinde inme sıramızı beklemek üzere dolandık durduk.
Uçağın küçücük penceresinden gördüklerim ise içimi paraladı.
Çamlıca dudaklarımdan elimde olmaksızın bir "ahhhh"  çıkmasına neden oldu.
Doğaya olan bu hıncı anlamam mümkün değil.
Hele köprünün iki ayağının çıktığı iki etrafın hali ne öyle?
Yeşilden nefret niye?
Binaların arasında nefes alabilecek yeşilliğin olmaması,her tarafın binalarla doldurulması...
Seyretmesi bile insanın nefes almasını zorlaştırıyor.


Bu sabah işe gitmek üzere evden erken çıktım.Güneş içimi ısıtan ışınlarıyla sıcak bir merhaba dedi.
Kuşlar ise koro halinde kendi müziklerini etrafa alabildiğine yayıyorlardı.Ne kadar özlemişim böyle havaları.
Sitenin bahçesinde yürürken çiçekten dalları görünmeyen ağacı gördüğümde biraz seyretmek üzere kendime müsade ettim.Hatta bir de fotoğrafını çektim.


Servise binmek üzere durağa yürürken iki etrafımdaki ağaçlarda ki kuşlar müziklerine devam ediyordu.
Ne kadar özlemişim...


NOT :
Fotoğraflar bana aittir.

26 Nisan 2015 Pazar

KEBAAPPP


YEMESİ SEVAAPPP



Eeee gerçekten sevap.Yemeyene artık ne derler onu bilemem.
Zaman içerisine çok mekan ekledik ama hoşuma gidenlerden bahsetmek istiyorum.
Eyvan Kebap;




Yeşillikler arasında kebap yemesi ne hoş.Bir tarafta yeni dünyalar size göz kırpıyor bir yandan limonlar.
Kimi limon ağaçları 7 veren kimisi çiçek açmış.Kuşbaşı ya da kıyma...
Bak şimdi canım çekti.
Valla bu lezzeti başka hiç bir yerde tadamazsınız.Çok önceden uçak biletinizi ucuza alın,sabah Adana'ya gidin kebabınızı yeyin akşamı geri dönün.Ahhh acılı kebaapppp...
Şimdi ne gider ama.
Afiyet olsun.




Ciğer sever misiniz?
Ben severim.
Ciğer sanmayın sadece öğlen,akşam yenir.Yoookkkk.Sabahta yenir.
Adanalılar bunu yapar.
Hatta vardiyalı çalışanlardan gece vardiyasındakiler çoğu zaman işten çıktıkları sabah doğruca ciğerciye giderler.Valla ben öğün ayırmaksızın ciğer yiyenlerdeyim.Yenir kardeşim.
Zaten yedim de.
Yolunuz düşerse deneyin derim.
Dene yahu.Bir dene...
Şimdiye kadar yapmamış olabilirsin.
Eee yap o zaman.Seni engelleyen ne?
Ahhh mis.
Şimdi de olsa yerim valla.
Afiyet olsun.


NOT1 :
Fotoğraflar bana aittir.

NOT2 :
Güzel kebap yiyebileceğiniz yerlerin olduğu şu yazıma da göz ayabilirsiniz;

16 Nisan 2015 Perşembe

HAYATA YOLCULUK


HARİTADA BİR YER


"Yolculuk,gidilen şehirlere haritada çarpı işareti atmak değildir.Asıl yolculuk,çarpı işaretlerini ruhundaki yaralara yara bandı yapmaktır."
diye yazmış Hasan Söylemez 
(hayykitap) "Hayata Yolculuk" isimli bisikletle yaptığı yolculuğunu anlattığı kitabının bir yerinde.
Keyifle okudum.
Okurken onunla birlikte sevindim,üzüldüm,mutlu oldum.
Etrafa yaydığı o pozitif enerjisinden ben de nasibimi aldım.
Zorlu bir yolculuk;
Parasız ve bisikletle...
İstanbul'dan başlayıp İstanbul'da sonlanan bir Türkiye turu.
Cesaret,umut,paylaşım hem görünürdeki yolculuk hem de kendi içinde ki.

Bisikletin dikkatimi çekmesi İstanbul'u terkedip Bodrum'da yaşama kararı alan ve bu yolculuğunu da bisikletle gerçekleştiren Ahmet Coka sayesinde oldu.Bu macerasını bloğunda yayınladığı yazılardan 

keyifle okumuştum.Bu andan itibaren araba kullanmaktan hoşlanmayan ben bisikleti düşünür olmuştum.
Hatta Bodrum'a yerleştiğimde bir tane alırım diye hayâl kurmaya başlamıştım.Tedirginliğim ise şimdiye kadar bisikletle hiç bir şekilde birlikteliğimin olmamasıydı.
Ahmet Coka attığı bir tweet de
"Her yaşta öğrenilebilir.
Tolstoy 67 yaşında öğrenmiş."
demişti.
Bu andan itibaren bunu yapılacak şeyler arasına en üst sıralarda yer alacak şekilde not aldım.

Hayat aslında insana isteyebileceği ve yapabileceği her şeyi sunuyor.
Onu alıp-alamamak insanın kendisinde bitiyor.
Kimi zaman hayatın sunduğu güzellikleri almamak için kendimize nasıl da eziyet ediyoruz.
Nasıl zorluklar çıkarıyoruz.
Ne bahaneler uyduruyoruz.
Oysa hayat basit.
Onu anlamamız için önce kendimizle işe başlamalıyız.
Nasıl mı?
Onu da kişinin kendisi bulması lazım.
Hasan Söylemez kendisi için çözümü bulmuş ve gerçekleştirmiş.
Darısı bulamayanlara...

15 Nisan 2015 Çarşamba

SEVMEK


FARKLI BİR DUYGU


Apartmandan çıkıp sitenin içerisindeki çiçeklerin ve ağaçların arasından geçip işe gitmek için biniceğim servise gelinceye kadar kuş sesleri bana eşlik eder.Hızlı hızlı adımlarla yürürken bu sesleri duymak hoşuma gider ama biraz durup dinlemeye zamanım olmaz.
Evden erken de çıkmak istemem.
Oysa öyle geç kalkan biri de değilimdir.Kimi zaman olduğundan daha erken kalkarım.O sessizlikte müzik setine yerleştirdiğim sevdiğim bir CD den güzel bir  müzik odanın içerisini doldururken kendime bir orta kahve yaparım.
Bu anın tadı çok hoşuma gider.

Öğrencilik yıllarımda da ders çalışmalarım sabah saatleriydi.
Erken kalkardım.Kasetçalara yerleştirilen kaset vasıtasıyla odanın içerisi müzik dolardı.Bir süre sonra çalıştığım konuların içerisine girdiğimde müziğin farkında bile olmazdım.

Erken kalkma alışkanlığı hiç bir zaman peşimi bırakmadı.Bu halimden de bir memnuniyetsizliğim yok.
Geceleri daha çok seviyorum sanki...
Evde ya da dışarıda...
Şu aralar hayatıma biraz ara verdim.
Kalabalıktan uzak bol bol okumayla geçiriyorum.Esasında kalabalık içerisinde kaybolmayı seviyorum ama sağlık söz konusu olunca bir çok şeyden vazgeçebiliyor insan.
Dikişler...
Ne olur ne olmaz...
Biri bilmeden gelip çarpar.
Amaannn uğraşamam,
uğraşacak kişi kendim bile olsam.

Bu dinlenme faslında işimi kafamda bitirdiğimin farkına vardım.
Emekli olacağım haziran ayı sadece bir neden...Kapatmak isteyip de kapatamadığım emekliliğin arkasına sığındığım bir dönem...
Kapıdan çıktığım an dönüp arkama bakmayacağım bir dönem...
Şimdi kendi kendime özeleştiri yaptığımda 
"kendime ne kadar gaddar davranmışım"
diyebiliyorum.

Bundan sonraki hayatım kendim için.

Benim için çok özel 2-3 insan var,
gerisi fasa fiso.Onlar için bir çok şeye ara verebilirim ama onun dışındakiler...

Sevmek...Farklı bir duygu.
Siz seversiniz ama karşınızdaki insanın sevildiğinizi hissettirmesi kadar güzel bir duygu yoktur.
Sevgi herşeyin anahtarı bence.

Sevin...

NOT :
Konuya başlık olan resim bir arkadaşıma hediye ettiğim sevdiğim bir yağlıboya çalışmamdır.
Bu aralar hayalimde böyle yerler var.



10 Nisan 2015 Cuma

AHHH O VAR YA O


"AMA"LAR HER ZAMAN BİZLE


Pencere kenarında yağmur damlalarının yere düştüğünde sokak lambasından çıkan ışıkla dansını izliyorum.
Geri planda Müzeyyen Senar'ın sesinden bıkmadan defalarca dinleyebileceğim "ömrümüzün son demi" şarkısı odanın içerisini kaplamış.Gecenin bu vakti üşenmeksizin yaptığım Türk kahvesi ise bunlara eşlik ediyor.


Kışın yerini bahara teslim etmeyip direnmesi bunalttı.Hâlâ soğuklar insanın içine işleyecek şekilde.
Esasında güneş ışınlarına bedenimin eşlik etmesini özledim.Yüzümde soğuğun nefesini hissetmeden yürümeyi özledim.
Gündüz her şeye rağmen doktor kontrolu sonrası kendimi sevdiğim sokaklara teslim edeyim istedim.
Yorulana kadar yürümek...
Sonrası yolumun üzerinde ki güzel bir mekanda soluklanmak...
O soğuk neydi öyle?
Gerisin geriye hemen eve döndüm.


Dünya Varmış'ın Epsilon yayınlarından çıkan
 "Güneş Çavması" romanını bitirdim.
Kitapta ki Mecnun gibi olmak isterdim.Düşünüyorum da gençlik yıllarımdan bu zamana çok yol katetmişim,bir çok şeyi aşmışım ama hâlâ amalarım var.Bu gidişle o amalar ne kadar eksilse de her zaman bir tanesi kişinin kendisiyle hayata devam edecek.Öyleyse o ama ile nasıl yaşadığın önemli.
Kitabın bölüm başlarında ki o küçük yazılar hoşuma gitti;

"cennet'e kaç dünya taşır insan?
dünya'ya kaç cennet?"

"bazen hayallerin tozunu alır
ölüm
canlandırır!"

"böyledir kimileri
zamana düğüm atabilir
dünya kadar boşluğu doldurabilir"

"görüp de bir yaprağın neşesini
niye alkışlamayız ki?"

"isterse
kendi sözlüğünü yazabilir insan
ve acının da tadını çıkarabilir!"

diye devam ediyor.644 sayfalık bir roman,sıkılmadan okuyorsunuz.
Şimdi de Marisha Pessl'in Siren Yayınlarından çıkan
 "Gündelik Felaket Teorileri" 
isimli romanına başladım.


Kitaplar hepsi birbirinden farklı neler neler anlatıyor.Kimisinde kendimizin daha güzel cümlelerle anlatılmış halini buluyoruz kimisinde de adını koyamadığımuz acıların,üzüntülerin,
iç titremelerinin şaplak gibi suratımıza vurulmasını.Gerçekler nasıl da yağan yağmur misali üzerimize üzerimize geliyor...

NOT :
Fotoğraflar bana aittir.
İlk iki fotoğraf Bodrum'dan mutlu anlar.

4 Nisan 2015 Cumartesi

RESİMLERİN DİLİ OLSA


NELER ANLATIRDI


Gözüm odanın içinde dolanıyor...



Duvarda ki resimler bana ait.
Her biri ne anılar taşıyor ;
bakan kişilerin resimde ki fırça darbelerinin ortaya döktüğü duyguları anlaması mümkün mü?
Bir portre sadece portre değildir yapan için.Neler neler anlatır.
Renkler,fırça darbesi,aşk,mutluluk...
O portreyle göz göze gelmek üretenle seyredeni birbirinden ayırır.


Bir müze veya galeriye gittiğimde beğeni ile seyrettiğim resmin her noktasına elimle temas etmek ve o duyguyu içimde hissetmek isterim.
Tabii ki bunu yapamıyorum ;Yasak.
Bunu tarihi yerleri gezerken asırlar öncesi tarihi mekanlara elimi sürterek  ya da oturup o anın içine girmeye çalışarak gideriyorum.
O tarihi mekanlar insanı nerelere alıp götürüyor.


Bu aralar kendimde bir boşluk hissediyorum.O boşluğun ne olduğunu biliyorum da bilmemizlikten geliyorum.
Acı,üzüntü,içinin titremesi ve ağlaması...
O dünya bu dünya...
Hiçbiri...

Herşey insanın içinde...
Ben burdayım..
Burdayım.

NOT :
Resimler bana aittir.
Yağlıboya,akrilik çalışmalarımdır.

1.Resim
"MASKENİN ARDINDA Kİ YÜZ"

2.Resim
İki tane "PORTRE"

3.Resim
"Caz Esintileri" serisinden "İSİMSİZ" ve diğeri "PORTRE"

4.Resim
"PORTRE"

5.Resim
"PORTRE"