31 Ocak 2012 Salı

BODRUM


         Fotoğraf makinemden farklı anlarda çekilmiş iki fotoğraf;birbirinden farkı yok gibi gözükse de zamanın hızla akıp gittiğine bir örnek adeta.
   
         Her şeye rağmen sevdiğin yerde,sevdiğin insanlarla,sevdiğin bir zamandasın;BODRUM'da gün batımı...



RENK CÜMBÜŞÜ

Bir deniz kenarında,
mesela Bodrum da
gün batımını izliyorken,
bir kadeh viskim,
kola ve buz karışımı
elimde,yudumluyorken,
hiç bir şey düşünmeyeceğim.
sadece renklerin dans edişini
izleyeceğim.
renklerin dünyasında
kendimi kaybedeceğim.
                  (M.Yumru)

28 Ocak 2012 Cumartesi

ÜÇ GÜZEL İNSAN

        ÜÇ GÜZEL İNSAN


        Üç güzel insanın buluşma noktası,dünyanın sayılı şehirlerinden biri olan İstanbul...

        İstanbul'un güzelliği tektir,misafir ettiği insana özgürlüğünü verir,davetkardır,baştan çıkarır,ne istiyorsan düşünmeksizin hepsini önüne serer.Sen yeter ki ne istediğini bil...

        Hal böyle olunca bir an bile boş geçebilir mi?Ben de misafirlerimin--geldikleri cumartesi sabahından başlamak üzere ertesi günün sabahına kadar--dolu dolu zaman geçirmesini istedim.Pazar günü de kısa bir uykudan sonra koşuşturmaca ve akşamı ise misafirlerimi yorgunlukla ama mutlulukla uğurlamak var.

        Cumartesi gündüz misafirlerimin isteklerini gerçekleştirme doğrultusunda akşam yapıldı.Asmalı mescit Otto Sofyalı'da içki molası vererek akşamımıza giriş yaptık.Ama ne giriş yaptık,mumlar eşliğinde.Çünkü elektrikler kesikti.İstanbul'un büyük kesiminde elektrik olmadığını gündüz proğramımızı gerçekleştirirken biliyor,görüyor ve kesintinin uzun süreceği haberlerini alıyorduk.Hatta gece için düşünülenlerin gerçekleşmeyeceğini konuşuyorduk biraz üzülerek.Gündüz azıcık yağan kar İstanbul'un bir çok bölgesinde elektiriğin kesilmesine neden oldu.İstanbul'a gelen elektirik bir yerden değil,birçok yerden kesildiği için metronun çalışması bile durmuştu.Yemek için Nevizade'ye doğru kısa bir yürüyüş yaptık.Orada da keyifle sohbet ederek içkilerimize devam ettik.Tabii gece bir yere gitmeyebiliriz düşüncesi olduğundan içki biraz fazla kaçtı.Fazla kaçan içkiyle beraber--elektrik varsın olmasındı--hadin eğlenceye devam ediyoruz dedim(herhalde bir jeneratör vardır diye düşünmüştüm).

         Soluğu Olimpia Elevent Hall'in önünde  aldık.70'li yılların konsepti eşliğinde gece yarısı ''Nil Burak'' eşlik edecekti.İçeriye girer girmez yiğenimle eğlenmeye başladık.Hem içki hem eğlence,vur patlasın çal oynasın.Yiğenim de iyi içiyormuş ha...Yanda ki yiğenime sarkıyor sanki.Daha olmadı fotoğrafını çektirdi.Bişiler fısıldıyordu.O gözler nasıldı?Yer gibi mi bakıyordu yoksa?Hahahaha...Ablam da dayı ile yiğenin eğlencesine uzaktan eşlik etti sanki.Onun da hoşuna gidiyor gibiydi.Kaşla göz arasında yiğenim annesini dansa bile kaldırdı.Ne hoş bir manzaraydı.

         Nil Burak da canlı canlı ne söylüyor ama.İnsanları coşturdukça coşturuyor.Bir ara Selçuk Ural ve Atilla Atasoy'da şarkılarıyla eşlik etti.Ne varsa eskilerde var.Şu an ki olanaklar olsaymış neler neler üretirlermiş.Ahh ne kalabalıktı ve o kalabalıkla beraber ne eğleniyorduk.Günün yorgunluğu yavaş yavaş bizi vurmaya başladığından,saat 02:00 civarlarında coşkuyla süren eğlenceyi terkettik.

         İstiklal,her zaman olduğu gibi kalabalık.İstanbul'un 24 saat capcanlı olan bölgesi.Biz de kendimizi kalabalığın içine bırakıp taksime kadar yürümek istedik.O da ne,ben sevinçle bağırdım gibi,yiğenim de bana eşlik ediyor sanki.Hahahaha...Yolumuzun üstünde Şampiyon kokoreç'e uğramışız.Kokoreçleri yiğenimle biz yemişiz de yanında içmek üzere istediğimiz ayranları neresi içmiş ablamdan öğrendik.Hahahaha...Ablamın kestane satan tablayı görüp canı çektiği için bir miktar alması ama bizim yüzümüzden doğru dürüst yiyememesi.Hahahaha...Sanki kokoreçleri biz yemedik gibi ablam kestaneleri ağzına götüremeden elinden bir ben bir yiğenim alıyoruz.Sabah kahvaltıda bir kestane anca yiyebildiğini sitem ederek söyledi.Tabii yiğenimle ben 'Hahahaha' modundayız...

          Sohbet edilerek uzun ve güzel bir kahvaltı yapıldı..Arkasından pazar günü için ne isteniyorsa onlar yapıldı.Akşamı ise güzel geçen iki günün ardından misafirlerimi havaalanına uğurladım.Hayatımızda güzel günlerin bolca olması temennileriyle,yakın zamanda yine buluşmak üzere sözler alınarak vedalaşıldı.

           İstanbul, bu üç güzel insanı çok seviyor.Adeta ''dayıyı esir aldım,siz de nasıl olsa onu görmek için geleceksiniz ve her gelişinizde benim farklı bir yüzümü göreceksiniz.Benden vazgeçmek zordur,tiryakilik yaratırım insanda'' diyor...

           Senden vazgeçen kim,İSTANBUL?



YAŞAM YAŞAMAKTIR
                     ZAMAN İÇİNDE

yaşam bitmez,sürer gider aynı hızla
sen olmasanda sürecek,ben olmasamda.
şarkı dinliyorum.
şarkının içinde düş kuruyorum,
geçmişe giderek fotoğrafları bir bir önüme açıyorum,
hepsinin ayrı bir anısı var.
hatırlıyorum;kimi zaman gülüyorum
kimi zaman bir hüzün kaplıyor içimi.
düşünüyorum o zamanı,
düşünüyorum o günleri
zaman gelecek,o zamanda
bugünleri gözler önüne sereceğim.
kimbilir,neler neler düşüneceğim.

zaman yaşama zamanıdır.
                     (M.Yumru)



ARMAĞANLARIN EN GÜZELİ

kutu gibi bir ağız
kutu gibi ağzın üstüne bir burun
minnacık bir burun
üstüne bir çift iri göz
iri gözün üstüne bir çift kaş
tepesinde bir tutam saç
ve bir çocuk
küçücük,minnacık yeniyıl armağanı.
                    (31/12/1987-M.Yumru)


SEVİNÇ

ben ağlıyorum/sevinçten
ya sen,sen niye ağlıyorsun?
geldiğin için mutluluktan
sevinç gözyaşları mı döküyorsun?
ne güzel...
                    (31/12/1987-M.Yumru)

EREN
      yiğenime...

her çocuk görüşümde
gözlerimde sen
ve kimbilir ne şaşıracağım
seni gördüğümde.
yaramaz afacan,
sevimli afacan.
        (22/12/1989-M.Yumru)


27 Ocak 2012 Cuma

HASTA OLMAK

      HASTA OLMAK

      Ahh,hiç bir şeyden nasıl tad alınmayacağını,kendinizi mutlu edemiyeceğinizi,bakışlarınızın renginin bile bir başka olduğunu anlamanıza neden oluyor.Dik yürümekten hoşlanan ben,omuzlarım nasıl da yerçekimine ayak uydurarak aşağılara düşüveriyor.Aynalar yüzümü farklı gösteriyor,bakamıyorum.Ayna gördüğünde kendine bakıp gülümseyen daha da olmadı öpücük gönderen ben,aynalara tahammül edemiyorum.Kendisi ile gırgırını geçen,dalgasını bulan ben,kendine bile tahammül edemiyor.Sevdiğim müzikleri çalıyorum ama kulağıma geldiklerinde notalar farklı bir melodi mi oluşturuyor?Dinlemek istemiyorum.Defalarca seyrettiğim,hoşuma giden bir filmi DVD arşivimden seçiyorum.Görüntüler gözlerime bir başka mı geliyor,burası böyle miydi?İzleyemiyorum.
  
       Böyle devam edebilir miyim?Edemem.Kalk şu saçlarını kestir.Giyin kuşan.Her şeye rağmen küçük bir bardağa şarap koy.Tatlar,ağzının içindeki her duvara çarpsın.Otur,yeni bir resme başla...

       Hastalık diye bir şey kalmadı...

       Böyle olmalıyım.Böyle olmalı insan.

23 Ocak 2012 Pazartesi

BİR BABANIN HAYATINDAN (ÖYKÜ 1)

      BİR BABANIN HAYATINDAN


     Bir gün off demedi,sızlanmadı,elinden ne geliyorsa yapmaya çalıştı.Tek başınaydı,etrafında bir ucundan da biz tutalım diyen olmadı.Her şeye kendisi yetişmeye çalıştı.Çocukları da O'na pek zorluk çıkarmadı,okumayla meşguldüler.

     Evin büyük oğlu öğretmen oldu.Ailenin şansı mıydı yoksa O'nun şansı mı,yaşadığı şehirde bir okula tayini çıktı.Aileye katkısı olacaktı,geride okuyan iki çocuk daha vardı ya.Baba biraz rahatlamış olacaktı.Eee bir kişinin yükünden kurtulmuştu.Hem eve de biraz katkısı olurdu.Günler daha güzel geçerdi,fazla kafa yormadan...

     Öğretmen olanın eve hiç bir hayrının olmayacağı ilk aydan belli olmuştu.Kendi kendisine yetebilse ne iyi olacaktı.Geride ki iki çocuk ve ev daha rahat olacaktı.İki haftada biten aylığa takviye,ya evin babası ya da nakış parasıyla eve katkım olsun diyen evin annesi yapacaktı.Evin büyük oğlu bencildi.Hep almayı seviyordu,bir kere de eve benim katkım olsun demiyordu.Katkıyı bırak,geride okuyan çocuklardan birinin masrafını karşılasaydı,ne iyi olurdu.Evin anne ve babası sadece O'nu mu düşünüyorlardı yoksa?Neden hayır demiyorlardı?Diğer iki çocuğun hayatı değişecekti hani...

      Seneler geçti,evin babası emekli oldu ama yine çalışmaya devam etti.Bir kere olsun çalıştığım yeter demedi.Hep evini düşündü.Eşini ve çocuklarını düşündü.Son yıllarında yeni yeni rahat bir hayat sürüyordu eşiyle birlikte.Üç çocuk da olacağını olmuştu.Aldığı emekli aylığı yetiyordu ikisine de.Gerçi çocuklarına hala katkı da bulunuyordu ama onlar böyle mutluydu.

      Artık kendisi yok ama sanki hala bir eli buradakilerin üzerinde.Emekli aylığı evin annesine kaldı ya!Onun da gidenden farkı yok.Kendinden önce hep çocukları,torunları var.Babanın kazandığı helal paraydı.Yaşarken de ölüyken de bu helal paranın iki etrafındakilere hayrı dokunuyordu.İki etrafına hayrı dokunmayanların öldükten sonra da pek hayrı yoktu.Ne yapacaksan yaşarken yapmalısın derdi hep...

      O,böyle mutluydu.Şimdi de evin diğer büyüğü böyle mutlu olduğunu söylüyor...

      Hayat devam ediyor.

      ...........

NOT:Genelde hep anne üzerine şiirler vardır,baba üzerine yazılanlar çok azdır.Benim de anne üzerine yazılmış bir kaç şiirim.




ANNEME

çocuk olsam,
ağlasam ve bir el başımı okşasa.
bana güzel sözler söylese.
o güzel sözler arasında
kucağında uyusam
tatlı hülyalara dalsam.
               (M.Yumru)




GÜLLER HİÇ SOLMAZSA
                              Anneme...

bir gün elimde
çok sevdiğim gül,
solacak ve teker teker
dökecek gül yapraklarını,
ben de her dökülüşte
alıp bir kitap sayfasına
yerleştireceğim incitmeden.

ve kitap sayfalarını
her açışımda
o canlı ve görkemli
halini hatırlayacağım.

ve sessizce
öpeceğim solgun
yapraklarından
belki canlanır,
o kokusunu yayar diye.
                (M.Yumru)




ZİLLER ÇALSIN
          KAPI AÇILMADAN ÖNCE
                                        Anneme...

siyah perdesini çekti akşamın
ılık rüzgarıyla gelen biri,
gramofon iğnesinde çalan melodi
hatırlıyorum hep birileri vardı
genç,taze.
coşkulu elleri değerdi saçlarıma
okşar gibi dokunurdu,
düşlerime girerdi.

bir masaldı masal içerisinde
kırışmış yüzüyle,kırlaşmış saçıyla
hala büyük bir sevgiyle bekliyor.

zamanı gelecek
masalın satırları arasında eriyip gidecek
bizler her unutuşumuzda
acı bir feryatla biraz daha kaybolacak.

her kapı çalınışında
hep odur diye açacağız
ama hep zil çalacak
kapı açılmadan önce.

geleceği bu kadar acı yanlarıyla
düşünmek niye?
anılardan güzel parçaları alıp tatmak
                                            dururken
bırakalım raflarda kalsın,tozlar bürüsün
biz hatırlayalım birilerini unutmamak
                                                   üzere.

bırak kapı çalsın.
           (M.Yumru)


NOT :
Öyküme konu olan resim yağlıboya bir çalışmamdır.

20 Ocak 2012 Cuma

GEZDİĞİM YERLERİN FOTOĞRAFLARI EŞLİĞİNDE ŞİİRLERİM 3...

    GEZDİĞİM YERLERİN FOOTĞRAFLARI EŞLİĞİNDE ŞİİRLERİM 3...


ESKİLER SATIYORUM
her gün bir parça bırakıyorum
eskiyorum yenilenen zaman içerisinde.

yeni zaman,eski zaman
yeni alıyorum,eski satıyorum.
korkuyorum,bir gün
satacak bir şeyim kalmayacak diye...
                                 (M.Yumru)

 

   YABANCI
alın beni götürün
her şey yabancı
ya da her şeyi alın
beni bırakın...
     (M.Yumru)


 
     UZAK
dudaklarımda
hasretlik türküsü,
gözlerimde yaş var.
nerde bu ağaçların yeşili?

uzaklardan haber var.
uzak ne demek?
hiç görmemek mi yoksa
uzanıp da tutamamak mı?
                   (M.Yumru)



 
 YAŞANMAMIŞ
        YAŞANMIŞ GÜNLER

dün oradaydım
bugün burada;
hiç gitmemiş gibi.

dün oradaydım
bugün burada;
hiç gelmemiş gibi.
         (M.Yumru)

 
 BURAM BURAM ÖZLEM

özlem ve buram buram
hasret kokuyor insan
kavuşmanın bittiği yerde.

düşünde düşler ülkesindesin.
her şey olabilir istendiğinde
ve günler geçer sana haber vermeden.

her şey hissisleşir,
zaman durmuştur sanki.
zaman içerisinde
müziğin ezgileri alıp
diyar diyar gezdirir,bulutlar üzerinde...

ve bir zaman sonra yeter dersin.
                      (M.Yumru)

 
  GECE KUŞU
gecenin karanlığını
gördüm gözlerinde
siyah perdelerini
çekmiş pencerelerin.

yanaklarından süzülen
gözyaşlarını gördüm
yağmur altında gökyüzünün.

birdenbire
yeşillerini gördüm
gözlerinin ve uçan siyah
bir kuşta perdelerini
çekti usulca.

ağıtlar dindi...
    (M.Yumru)

19 Ocak 2012 Perşembe

HIRANT DİNK

           HIRANT DİNK

          Zaman bize H.Dink'in pisi pisine öldüğünü gösterdi.Ölüm geliyorum derken,vatandaşını korumak için devlet hiç bir şey yapmamış,adeta seyretmiş.H.Dink,gerekli tedbirler alınmış olsaydı büyük ihtimalle yaşıyor ve yazılarını yazmaya devam ediyor olacaktı.Bizler de bu adaletsizliği görmemiş,yaşamamış olacaktık...

          Yaşadığım ortam içerisinde bazı insanlar,H.Dink'i öldürenlerin aldığı cezanın normal olduğunu söylüyor ve savunuyorlar.Bu insanlar,aynı zamanda da Silivri'de yapılanların adaletsizliğinden bahsediyorlar.Tutarsızlığa bakar mısınız?Kafanı iki elinin arasına alıp düşün;adaletten ne anlıyorsun?Eğer bu şekilde düşünmeye devam ediyorsan adaletten bir b.k anlamadığın belli...

          Kanunlar,her insana (rengine,ırkına,cinsiyetine,v.s. bakılmaksızın) aynı mesafede olmalı.Aksi takdirde adaletten bahsedemeyiz.Kanunlar,işimize geldiği gibi değil gerektiği gibi olmalı.Bir gün bizlerin kapısını da çalabilir.Herşey başa geldiğinde mi anlaşılmalı?..

          H.Dink'i öldürenlerle kahramanmışcasına fotoğraf çektirenler,pohpohlayanlar,el işareti yapanlar ve bunları destekleyenler kendilerini sorgulamalı,gerçek kahramanlarımızı unutturmak için elden ne geliyorsa yapılan bu dönemde...

          H.Dink'in ailesine sabırlar diliyorum...

          ''Hepimiz Ermeniyiz'' diye atılan slogandan rahatsız olanlara da şunu demek isterim;Bu lafı söyleyince ermeni olmuyoruz.Sadece bu acıyı yaşayanların yanında olduğumuzu,onları desteklediğimizi,haksızlığın ve adaletsizliğin farkında olduğumuzu belirtmiş oluyoruz.Bunu yapmak da insanın ne türklüğünü elinden alır ne de müslümanlığını...

          Kim olursa olsun,çevremizde yaşayan herkese insan gözü ile bakalım ve elimizden geldiğince empati kurmaya çalışalım.




GERÇEK NE?
yılların ardında saklanan gerçekler;
güzel bir yüzün ardında  ki çirkinlik gibi,
güzel bir günün ardında ki karanlık gibi.
                            (M.Yumru)

SİLAHLAR KONUŞUYOR
zamanın bittiği bir günde
boşa giden senelerde
ve bir damın duldasına konan bir güvercin,
ve bir baharın yeşilliklerinde ot,bir yasemen,
ve herşeyin bittiğinde yok yere yitip giden insanlar.
bir hiç uğruna feda olan,
kendi ihtirasları uğruna yok olan varlıklar.
bir bomba,bir silah,maddesel güç
hayatımıza yön veren bu zamanda
ve bir zaman sonra kendi hayatımıza da son verecek;
ve o zaman insanlar pişman,perişan,
ve o zaman bir ağaçtan dökülen yaprak,
ve o zaman bir bir dökülen göklerin hakimi,
ve o zaman bir son yazılmıştır,bizler için geçmişte.

geleceğin yine perişan
yine zavallı yaratıkları.
                             (M.Yumru)

13 Ocak 2012 Cuma

''İŞSİZLER CENNETE GİDER'' OYUNUNA DAİR....

         İŞSİZLER CENNETE GİDER
   
         FERHAN ŞENSOY;bu insan nasıl anlatılır,hakkında ne yazılabilir?..Büyük bir sanatçı,oyuncu,...

         Oyunları nerde ve hangi zamanda geçerse geçsin,günümüzde yaşananları oyunun içerisine çok güzel adapte ediyor.Bu oyunda da işsizliği ele almış ve kara mizah yoluyla anlatmış.Üniversite bitirmiş bir çiftin,uzun süre iş bulamamasını ve bunun sonucu başlarına gelen olayları hicvederek anlatıyor.Hayatlarını devam ettirmek için çalışmaları gereken karı-kocanın 'iş aramak' dışında yaptıkları bir şey kalmıyor.İş ararlarken ve para olmadığından ödeyemedikleri faturalar sonucu başlarına gelenleri gülerek ama içiniz sızlayarak izliyorsunuz...
    
         Oyuncuların ve oyuna katkıda bulunanların emeğine sağlık...

         Ailenizle,arkadaşlarınızla,sevgilinizle ya da tek,çok hoş saatler geçirebileceğiniz bir oyun.Gitmeniz şiddetle tavsiye edilir...


İŞSİZLER CENNETE GİDER

ORTAOYUNCULAR

OYNAYANLAR  :Ferhan ŞENSOY,Serap GÜNAYDIN,Ali ÇATALBAŞ,Elif DURDU


ADRES:
İstiklal cad.
Halep pasajı(Atlas pasajı karşısı)
Beyoğlu/İSTANBUL

8 Ocak 2012 Pazar

''SELAM SANA SHAKESPEARE'' OYUNUNA DAİR....

         SELAM SANA SHAKESPEARE
         
         Keyifli,eğlenceli bir oyun mu seyretmek istiyorsunuz?Maya sahnesinde oynanan bu oyunu kaçırmayın derim.Tek perdelik oyunda 75 dakikanın nasıl geçtiğini farketmiyorsunuz bile..

         Bildiğimiz klasik Shakespeare oyunlarından değil.Oyun güzel yorumlanmış,oyuncular ise rollerinin hakkını vermişler.Şair,oyun yazarı,oyuncu,tiyatro girişimcisi olan William Shakespeare'i-seyirciyi sıkmadan oyunlarının bir kısmını ve oyunlarından yola çıkarak kendisini-tanımamızı sağlıyorlar.

         Asırlar öncesi yaşamış bir sanatçının hala oyunlarının ve şiirlerinin gündemde olması,ilgi görmesi ileri ki yıllarda da bu gündemin devam edeceğini gösterıyor.Çağdaş sanatçı tanımına güzel bir örnektir W. Shakespeare.Bu sanatçıyı oyunla neden tanımayalım ya da tanımayı sağlamayalım.Eğitimcilerin öğrencilerine,ailelerin de çocuklarına tavsiye edeceği veya alıp götürecekleri bir oyun.

         Emeği geçen tüm insanların yorgunluğuna değen bir oyun.Bu arada oyunun müziği,güzel ve katkıda bulunanlar arka planda canlı olarak performans gösteriyorlar,ellerine sağlık.

          Ödüllü bir oyun;Assitej Türkiye Merkezi ve Sahne Dergisi Çocuk ve Gençlik Tiyatrosu Ödülleri 2011 kapsamında jüri ödülüne layık görüldü.



Tam:25 TL   Öğrenci:15 TL


SELAM SANA SHAKESPEARE

BGST Tiyatro Boğaziçi

REJİ,KURGU VE METİN YAZIMI                        :Aysel YILDIRIM,İlker YASİN KESKİN,Özgür EREN
REJİ.KURGU VE METİN YAZIMI DANIŞMANI:Uluç ESEN
DEKOR                                                                     :Uluç ESEN
KOSTÜM                                                                  :Nilgün ILGICIOĞLU,Özlem PEHLİVANER,Sezin GÜNDOĞAN
IŞIK VE EFEKT                                                       :Uluç ESEN,Volkan MANTU
AFİŞ                                                                          :Aydan ÇELİK
OYUNCULAR                                                          :Aysel YILDIRIM,Burak AKYUNAK,Duygu DALYANOĞLU,Eser DİLSÖZ,İlker YASİN KESKİN,Özgür EREN


ADRES:
İstiklal Cad.
Halep Pasajı(Atlas Pasajı karşısı)
kat:2
Beyoğlu/İSTANBUL



6 Ocak 2012 Cuma

KENAN EVREN

      KENAN EVREN


      Evet,yargılanmalı ve cezası ne ise çekmeli.

      Çevremizde ki kimi insanlar,bir ayağı çukurda ne uğraşıyorlar bunlarla veya her gün insanlar birbirlerini öldürüyorken onlar sayesinde bundan kurtulmuşlar diyor.Bu sözleri kullanan insanlar,bu konuda-12 eylülle ilgili çok kitap yazıldı,belgeseller yapıldı-okusunlar,seyretsinler.

       Kimi canlar işkence odalarında,kimi canlar ise idam edilerek gitti.Onlarında bir ailesi vardı...Ölmeleriyle iş bitmedi ki!Geride kalanlar,o acılara dayanamayıp yok olup gidenler,daha neler neler...Yaşı tutmayıp mahkeme kanalıyla büyütülüp asılan gencecik çocuklar...Ülkesine ne gibi bir kötülük düşünebilirdi,darbe yapıp ülkesini bulunduğu yerden yıllarca geriye götüren insanların yaptıklarından...17 yaşında ki insan ne yapabilir ya...Düşünceleri neyi yok edebilirdi?..''Asmayalım da besleyelim mi?'' o dönemi güzelce anlatan KENAN EVREN'in cümlesidir.

       Ölenleri getirmez,çekilen acıları,üzüntüleri yok etmez ama en azından artık darbe yapanların yaptıklarının yanlarına kalmayacağı bilinecek.Her önüne gelen de darbe yapmaya yeltenmeyecektir.

       Günümüzde;darbe yapmamış,darbe yapmaya fiilen teşebbüs etmemiş insanlar darbe düşüncesiyle yargılanıyorlar ki çoğunluğu daha ne ile suçlandığını bilmeksizin senelerdir hapishanede yatıyor.Eğer bu insanları içerde tutuyorsan,suçu darbe yapmakla sabit insanın dışarıda işi ne?Referandum bunun için yapılmadı mı?

       Tutuklu yargılansın demiyorum-günümüzde yapılan gibi-,tutuksuz yargılansın ve sonucunda suçlu bulunursa cezasını hapishanede çeksin...Tutuklama bir cezaymış gibi kullanılmamalı....


       ŞİMDİ NEREDE?
bir zamanlar sokak başlarında
bekleyen ..ler,
gözümüze bakıp korkutmaya çalışırlardı.
elleri kaşınırdı hep,
birilerini dövmek için sebepsiz yere.
şimdi de saman altından
su yürütüyorlar ya...
değişen ne?
insanlar aynı,fikirler aynı,
toplum aynı,
değişense zaman...
         (M.Yumru)

       YANIT
sorularıma yanıt bekliyorum.
sen,o sokak başlarını bekleyen,
birilerini dövmek için
ellerini zorla kaşındıran
vatandaş değil misin?
          (M.Yumru))

3 Ocak 2012 Salı

KALABALIK

          KALABALIK

          ....
          Bir yanım kalabalık içerisinde tek başına olmaktan hoşlanıyor.Kalabalık içerisinde kaybolmak değil bu.Kalabalık içerisinde,adeta tek başınaymışcasına olmak;uygulamada veya teoride ne düşünüyorsan,ne istiyorsan.Yürüyen kişinin yürümek istediği yol gibi...

          Acaba kalabalıklarda daha mı özgür oluyoruz?Yoksa kalabalığı oluşturan insanların çoğu,bu düşüncede mi oluyor?

          Dolayısiyle kalabalıklarda kimse bir başkasının ne yaptığı ile ilgili değil,kendisi ile ilgili...Yargılayan,olumsuz bir şeyler çıkarmaya çalışan,eleştiren,hor görme alışkanlığında olan bir çok kişiden uzaklaşmış oluyoruz.Esasında bu tarz kişiler,her zaman var.O kalabalığın içerisinde hatta belki de yanımızda ama kalabalıkla örülen duvarı geçmesine olanak yok...

          Özgürlüğümüzün tadına varıyoruz adeta,rahatsız edilmeden.Özgürlüğümüzü yaşıyoruz,kimseyi rahatsız etmeden...Herkes kendi özgürlüğünü yaşıyor...Özgürlük,hayatın her anında güzelliktir.Tek de olsan çift de olsan özgürlüğü yaşamayı kişiler,kendilerine hediye etmelidir...

          Herkese iyi yıllar dileklerimle....Mutlu kalın....