23 Ekim 2012 Salı

HAYATIN NASIL GİDİYOR? (ÖYKÜ 10)

                         HAYATIN NASIL GİDİYOR?



                         Bitkindim.Parka doğru yürümeye başladım.Kafamı dinlemek ve yorgunluğumu biraz olsun azaltmak için bankın birine oturdum.Ohh ne hoştu.Biraz sonra bankın diğer ucuna telefonla konuşan bir hanımefendi oturdu.Hanımefendi,telefonda konuştuğu kişiye ''hayatın nasıl gidiyor?'' diye soruyordu.''Hayatın nasıl gidiyor?'' cümlesini duyduktan sonra konuşmayı bir süre daha dinledim.Karşısında ki insanı merak ediyor ve bu yönde bir şeyler soruyordu.Bana böyle bir soruyu kimse sormadı.Bu iyi miydi,kötü müydü?O an bunu düşünecek durumda değildim.Yorgundum.Hem bedenim hem de ruhum yorgundu.Bir şey düşünmek istemiyordum.Parkın alabildiğine uzanan yeşilliğine kendimi kaptırmış,kuş cıvıltılarını müzik niyetine dinliyordum.


                         Hanımefendiyi cep telefonuyla başbaşa bırakıp kalktım.Toprağın ve otların kokusu ne iyi gelmişti bana.Çıkışa doğru yavaş yavaş yürüdüm.Bir an önce eve gitmek istiyordum.Parkın önünde duran taksiye bindim.Şoför telefonla konuşuyordu.'''Beni ne kadar seviyorsun?''...'''Yok ya!''...''Hahahaha''...''Ne kadar çok''...Aynı şeyleri defalarca tekrar ediyordu.Şu an hiç bir şekilde tartışma istemediğimden şoförün telefonla konuşmasına ses çıkarmadım.Bana inat,konuşma uzadıkça uzuyordu.''İleri demokrasi'' lerde böyle mi oluyor diye içimden geçirdim.Gülemiyecek derecede bitkin olan ben,dudaklarıma bir tebessümün yerleştiğini hissediyordum.Bitmeyecek sandığım yol nihayet bitti.Parayı alırken bile hala konuşuyordu.İçimden ''git kör şeytan!'' dedim.Laf söylememeye kararlıyım.


                        Kapıyı açıp asansöre binmem ve eve girmem kaç dakikamı aldı hiç hatırlamıyorum ama yatak odasına girip kendimi öylece yatağın üstüne bırakışımı çok iyi hatırlıyorum.Aradan ne kadar zaman geçti,bilmiyorum,uzandığım yerden usulca kalktım.Müzik setine sevdiğim sanatçı Kerem Görsev'in ''Therapy'' CD sini yerleştirip play düğmesine bastım.Bu sefer de üçlü koltuğun üzerine kendimi bırakıverdim.Hopörlörden yayılan müzik odanın içine doluşmaya başladı.Her dolaştığı yeri hareketlendiriyordu sanki.Bu albüm için,klasik müzik tadında caz müziği eserlerinin toplandığı CD derim.Klasik müzik dinlediğinizi sandığınız bir anda bir müzik aleti sola çalar ki sizi cazın kucağına atar.Seneler öncesine gidiyorum.Farklı müzikle tanışmışım,ki o zamanlar caz müziği şimdi olduğu gibi o kadar da fazla tanınmıyordu.Kerem Görsev CD si dinliyorum,bir daha dinliyorum.Çocukca mutluluk,şimdi bile yüzüme tebessümün oturmasına neden oluyor.Daha sonra ki yıllarda kendisini bir festival nedeniyle gümüşlük'te dinleme fırsatım olmuştu.Açık havada rahat bir ortamda büyük minderlerin üzerine oturarak zevkle dinlemiştim.Yüzümde ki tebessüm büyüdükçe büyüyor.Nasıl olmasın?Sevdiğim müzik aldı beni aşkım Bodrum'a götürdü.

                      
                          Ara sokaklarda yürüyorum.Kaybolmak istiyorum.Ama bu tanıdığım sokaklarda kaybolamıyorum.Hadi Gari'nin olduğu sokağa oradan da gemilerin sıra sıra dizildiği sahil kısmına çıkıyorum.Kaleye doğru yürüyorum.Hemen girişte ki galeride muhakkak bir sergi vardır,onu geziyorum.Resimlerin tadı ruhumda dans ediyorken,gerisin geri dönüyorum.Deniz kokusunu içime çekerek sahil boyunca yürüyorum.Arada duruyor,gemilerin arasından denizin capcanlı rengini görmek istiyorum.Güneş ışınlarının deniz üzerinde ki dansını,gemilerin işveli,güzel bir kadın gibi salınmasını izliyorum...


                         Salonda uzandığım kanepenin üzerinden kalktım.Üzerimde ki herşeyi çıkartarak kendimi banyoya attım.Duşun altında ne kadar süre kaldım bilmiyorum.Sıcak su,iyi geldi.Kurulandım.Havluyu sardım belime.Salona girdiğimde artık müziğin çalmadığını farkettim.Müzik setinden Kerem Görsev'in CD'sini çıkartıp Müzeyyen Senar'ın ''saklı kayıtlar/1934-1996'' CD 'sini koydum.Müstear saz semaisi ile başlayıp ne ölümsüz eserler seslendiriyor Müzeyyen Senar.Buzdolabından soğuk bir efes çıkartıyorum.Bir yudum...Bunun keyfi nasıl anlatılır bilmem ki.Yaşanılası keyif.Sadece içerek değil,ortamı,keyfi,birarada olmayı,eğlenceyi...


                          Halikarnas Disco'ya giderken sol tarafta fasıl yapan güzel bir yer var.Geçmişte...Kaldığımız yerde ki hanımefendinin gittiği bir yer.Sevdiği bir yer...Siz de seversiniz diyor.Hani kahvaltı yaparken veya başka bir nedenle,kaldığınız yerde ki insanlarla tanışırsınız ya,işte öyle...Bir akşam,biz de geliyoruz,diyoruz.Tabii oraya gitmeden önce gideceğimiz yerler var.Gidiyoruz ve en son buraya geliyoruz.Yerimiz ayrılmış.Herşey harika.Türk sanat müziğini seven beni düşünebiliyor musunuz?İçten içe sesimin güzel olmamasına kızıyorum.Ama hafiften şarkılara eşlik ediyorum.Hani sesi güzel değilde güzelmiş gibi el-kol hareketleriyle söyleyenler var ya,ben de onlar gibi yapıyorum.Ahhh aldığım zevki anlatamam.Şu an şarkıcı kim?Hatırlamıyorum ama TRT sanatçısı olduğunu biliyorum.Yani öyle eften püften kişiden türk sanat müziği dinlemedik.


                          Ahhh bu ruh yorgunluğu nerelere alıp götürüyor beni.Kendime geldim sanki...''Hayatın nasıl gidiyor'' sorusu hala aklımda.Bana kimse sormadı.Sordu mu?Sorduda ben mi hatırlamıyorum.Hayatımı kimse merak etmedi.Beni iyi tanıyanlar dahi merak etmedi.Belki de biliyoruz diyerek sorma gereği duymadılar.Amannn bunu sorgulamak istemiyorum.Hem de şimdi...Yorgunum...Bitkinim...Öylece bir köşeye çekilip,miskin miskin oturup aynı sözleri tekrarlayarak kendimi daha fazla yoramam...


                         Kalkıp,giyiniyorum.Şöyle en güzelinden,en şahanesinden...Kapıdan çıkmadan önce boy aynasına bakıyorum.Şöyle güzel bir öpücük gönderiyorum kendime ve kapıdan çıkıyorum...

NOT :
Öyküme konu olan resim yağlıboya bir çalışmamdır.

21 Ekim 2012 Pazar

PARİS'TE GECE YARISI

                          PARİS'TE GECE YARISI



                          Bir Woody Allen filmidir.


                         Filmin başlangıcında ki Paris görüntüleri harika.İnsan,orada olmak istiyor.Seyahat notlarımın arasına hemen Paris'i yazdım,en kısa sürede gitmek üzere.Gerçi daha önce gidecektim ama Fransa'yı boykot rüzgarına ben de katılmış seyahatimi iptal ettirmiştim.


                         Filmi sevdim.Filmin içinde geçen ve hoşuma giden bazı konuşmaları sizlerle de paylaşmak istiyorum;

                ...nostalji inkar demektir.Şimdiki acı veren zamanın inkarı.

                ...Hikaye gerçekse hiçbir yazı kötü değildir.

                ...Bence gerçek aşk,ölüm ile bir ateşkes yaratır.

                ...Geçmiş her zaman bana çok karizmatik gelmiştir.

                ...Sanatçının görevi umutsuzluğa düşmak değil,blakis varlığın boşluğunun panzehirini bulmaktır.

                ...Hayat çok gizemli.Yaşadığımız zaman böyle.Herşey çok hızlı hareket ediyor.Hayat gürültülü ve karmaşık.

                ...İşte savaş erkeklere bunu yapar ve çamur içinde ölmenin onurlu hiçbir tarafı yoktur,zarafet içinde ölmedikten sonra.


               Tabii daha can alıcı sözler de vardır.Bir daha seyredeceğim.İlk seyrettiğinizde sizin de dikkatinizi çeken sözler olmuştur muhakkak,paylaşmak isterseniz sevinirim.

               Gerçi film ile biraz ters düşecek ama benim geçmişte gitmek istediğim zaman Mayaların yaşadığı dönemdir.Vahşi ama bir o kadar da uygarlığın en üst noktasına ulaşılmış bir dönem.Maya uygarlığının yaşandığı bölge uzakta olduğundan ve o kadar yolu da göze alamadığımdan daha çok serbest zamanımın olacağı emeklilik günlerime ötelediğim ''Maya uygarlığı seyahati'' nin hayali içindeyim.Muhakkak gideceğim,hayattaysam ve sağlığım yerindeyse.

                Sizin geçmişte en çok gitmek istediğiniz dönem hangisidir?

17 Ekim 2012 Çarşamba

HERŞEY İSTEMEKLE OLSA YA!





İSTEMEKLE OLMUYOR Kİ

yazmak istiyorum,yazamıyorum.
çizmek istiyorum,çizemiyorum.
ne yapsam bilmem ki?..
    (M:YUMRU-16/10/2012)





TEBESSÜM

bir okusanız göreceksiniz
mısralarımda ki tebessümü,
şiirlerimde ki kahkahayı...
  (M.YUMRU-16/10/2012)




SAL

sessizce,
salına salına
denizin ortasında
süzülen sal.

belki de hep özlenen,
belki de hep özlediğim...
(M.YUMRU-17/10/2012)

14 Ekim 2012 Pazar

PİRAMİD SANAT

                   PİRAMİD SANAT


 
                   20 Eylül-12 Ekim 2012 tarihleri arasında Tamer Yılmaz'ın sergisi vardı.Üzgünüm kaçırdınız.Ben de daha önce bloğumda yayınlayamadım.Neyse,başka sergileri gezmeğe gidersiniz.


 
 
 
                   Hoşuma giden bir galeridir.İstiklale gittiğimde uğrak yerlerimden biridir.Müsait olursanız ve oralara yakın bir yerdeyseniz gidin derim.

 

 
 
                  TAMER YILMAZ:1958 doğumlu Tamer Yılmaz,profesyonel fotoğrafçılık hayatına,lise yıllarında,ulus Gazetesi'nde başladı.Mimar Sinan Üniversitesi Fotoğraf Bölümünü bitirdi ve 6 yıl çeşitli reklam fotoğrafçıları ile birlikte çalıştı.1990 yılında kendi stüdyosunu kuran Yılmaz,moda fotoğrafçılığına ağırlık verdi.


 
 
 
 
                  Çalışmalarını FABRİKA adı altında yürüten Tamer Yılmaz,Türkiye'deki sanatçıların büyük bir çoğunluğu,ülkemizin önde gelen modacıları ve tekstil kuruluşları ile çalışmalarını sürdürmektedir.


 
 
                  2003 yılından beri Mimar Sinan Üniversitesi Fotoğraf Bölümünde ''Portre ve Moda Fotoğrafı'',2010 yılından itibaren Işık Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Moda Tasarımı Bölümünde de ''Moda Fotoğrafı'' dersleri vermektedir.


                  Evli ve iki çocuk babasıdır.


NOT:

Bedri Baykam küratörlüğündeki INTERNATIONAL UNDERGROUND sergisi, 18 Ekim'den itibaren Piramid Sanat Galerisi'nde..


‎18 Ekim Perşembe, 18:00 - Piramid Sanat'ta
 

 

  •  


  •      Adres: Feridiye Cad 23- 25 Taksim

    Bilgi için:
    Tuba Kurtulmuş
    Piramid Sanat: 0212 297 31 20- 21
    Piramid Galeri: 0212 297 31 15
    Faks: 0212 297 44 11

    E-mail: info@piramidsanat.com
     
     



    Taksim Meydanı'nda çiçekçilerin karşısındaki Kuveyt Türk Bankası'yla aynı hizada Talimhane yönünde içeriye doğru 70 m. yürüyün, 6 katlı mavi bina.
    OTOPARK
    Taksim'in Tarlabaşı köşesinde Kasımpaşa Spor Kulübü Otoparkı veya AKM Otoparkı







    12 Ekim 2012 Cuma

    ''KORKU TÜNELİ'' OYUNUNA DAİR...

                          ''KORKU TÜNELİ'' OYUNUNA DAİR




    fotoğraf: cemre yeşil



                          Daha önce seyredemediğim ama bu sene anket sonucu tekrar istenen sıfırnoktaiki'nin bu oyununu izlemek üzere 2 ekimde adeta koşarak ikincikat'ta ki yerimi almak üzere gittim.İçeriye alındığımızda şaşkınlık denizinin ortasına düştük adeta.Salona ilerlerken bir sis bulutunun içerisinde karanlık koridorda ilerleyerek yolumuzu bulduk.En önde ilerleyen tanımadığım hanımefendinin ''yol bulmak için beni kobay olarak kullanıyorsunuz'' demesi arkadaşının ve bizlerin gülmesine neden oldu.

                          Karşımıza çıkan kapıdan içeri girip yerimize oturduk.Dekor hoş,sade.İki sandalye ve bir koltuktan oluşuyor.Oturma düzeni her zamankinden farklı.Bence bu şekilde daha iyi.Tabii bu düzen bu oyun için mi yoksa sürekli mi bilmiyorum.Ancak daha sonra ki oyunda bunu görebileceğim.Oyun başlar başlamaz,girdiğimiz kapı bilmem kaç kilitle,zincirlerle iyice kapandı.Oyunun adı''korku tüneli'' olunca--bu tiyatroya daha önce geldiğim için biliyorum ki giriş kapısı aynı zamanda çıkış kapısıdır--ister istemez bir ürperti vücudunuzu sarıyor.Çünkü,sonrası ne olacak,bilmiyorsunuz.

                          Oyun, Doğu Londra’da kendilerini evlerine hapsetmiş ikiz kardeşlerin hikâyesini anlatıyor.Presley ile Haley, ilaç niyetine sadece çikolata yiyerek kendilerini dış dünyaya kapatmış, kendilerince yarattıkları düş odalarında rüya ile gerçek arasında gidip gelmektedir.İkizlerden Haley,sürekli uyumakta,Presley ise uykusuzluk çekmekte.Anlaşıldığı üzere sürekli korku içindeler.Anne ve babalarını yıllar önce kaybetmişler.Ama nasıl?Anne-Baba evden çıkıp gitmiş.Ne için?Ne olmuş?Ölmüşler mi?Pek anlayamadım.Bunun gibi bir çok noktada netlik yoktu.Oyun oynanırken ve bittiğinde kafamda soru işaretleri olsun istemezdim.Acaba diyorum yönetmen bazı konularda nede olsa Türkiye'de yaşıyoruz diyerekten otosansür mü uyguladı?

                          Bir gün Presley’in pencereden gördüğü yabancıları eve alması her şeyi değiştiriyor. Presley'in,hayran olup eve aldığı Cosmo, yakışıklı ve çekici aynı zamanda hayatını gece klüplerinde hamamböceği yiyerek kazanmaktadır.Evde bulduğu hamamböceğini Presley'e göstermek için canlı canlı yer.Valla diğer seyredenleri bilemem ama sanki hamamböceği canlıydı--ayakları oynuyordu.Tanrım,o anki durumumu anlatmama gerek var mı?Iııhhhh.Presley de hayran olduğu Cosmo'nun hatırı için bir hamamböceği yiyecektir.Arkası bana dönük olduğu için canlı mı yedi yoksa başka şey mi yedi bilemiyeceğim.Anladığım kadarıyla Cosmo onun için hem bir arkadaş, hem de cinsel istek uyandıran birisi.Birdenbire karşımızda Cosmo’nun iş arkadaşı, yüzü maskeli, devasa cüssesiyle Pitchfork Cavalier beliriveriyor.Evet o cüssesiyle sandalyenin üzerinde nasıl amuta kalktı hala hayretler içerisindeyim.Rolü cuk diye üzerine oturmuştu.Şeker gibi bir adam nasıl iğrenç biri oluyormuş bize gösterdi.Mavi kartımı alırken yakınen görmüşlüğüm var.

                          Bir de Haley uyurken(ki hemen önümüzde koltukta uzanmış yatıyordu),Cosmo ve presley'in konuşmasına ve kendilerine odaklanmışken birden bağırarak uyanması yok mu,aman Allahım nasıl sıçradım yerimden.O hiç bir şey olmamış gibi doğal olarak oyununa devam etti ama benim ağzımdan ise nerde olursa olsun çıkacak kelime çıktı ''dert''.Eee ne yapayım yani.Bir de Cosmo'nun odaya girdiğinde kusma olayı vardı ki ''Limonata'' oyununda ayağı tutmayan kardeşin canlı canlı kusmasını gözümün önüne getirmesine neden oldu.Ne oluyor ki oyunda o an için kusabiliyorlar?Ahhh.

                         Sıfırnoktaiki,''korku tüneli'' oyunu ile izleyiciyi kendi korkularıyla yüzleştiriyor.Korkutmak için hiç çaba sarfetmeden korkutuyor seyirciyi.Bir de oyundan aklımda kalan ve hoşuma giden cümleleri paylaşmak istiyorum;1)Cosmo Presley’e:''Hiçbir şeye güvenemezsin Bay Çikolata.Herkes istediğini elde etmek için yalan söyler.Yaşam,ne biliyor musun? Kanalizasyonda camdan bir kayık içinde yüzmek...Bokları sevmeyi öğrenmek zorundasın, yoksa yolculuk pek zevkli olmuyor.
    2)Presley,''Senden alındıktan sonra kim başka kollar,bacaklar ve kalpler ister ki,sana dokunmak istemedikten sonra kim dokunacak parmaklar ister.Seni görmek istemedikten sonra kim görecek gözler ister ve doğru şeyler söylemek istemedikten sonra kim konuşacak başka sesler ister ki''
    Esasında bunların gerisinde söylemek istedikleri çok şey var ama bunu daha açık bir şekilde ifade etmemiş.Etmeliydi diye düşünüyorum.

                         Gelelim sonuca;oyundan soru işaretleriyle çıksanızda seyredin derim.Seveceksiniz.Oyuncuları,başka oyunlarını da kaçırmayacak üzere seveceksiniz,emin olun.

                          Oyuna emeği geçen herkesi kutluyorum.

    oyun süresi
    90 dk

    SIFIRNOKTAİKİ

    KORKU TÜNELİ

    yazan
    philip ridley
    çeviren
    özlem karadağ
    yöneten
    sami berat marçalı
    müzik
    ersen kutluk
    dekor
    meltem tolan & eyüp emre uçaray
    ışık
    eyüp emre uçaray & ushan çakır
    kostüm
    meltem tolan
    oynayanlar
    banu çiçek barutçugil (haley)
    murat mahmutyazıcıoğlu (presley)
    ushan çakır (cosmo)
    eyüp emre uçaray (pitchfork)

    ödüller, adaylıklar, festivaller, özel projeler* TEB Ödülleri 2010/2011 - Yılın Genç Yeteneği Ödülü - Ushan Çakır
    * Tiyatro Ödülleri 2010 - Yılın Erkek Oyuncusu Adayı - Ushan Çakır
    * Korku Tüneli Zifiri Karanlık’ta - Körler Derneği Özel Projesi


    ikincikat

    İSTİKLAL CADDESİ OLİVYA GEÇİDİ SOKAK NO:1 OLİVYA HAN KAT:2 05İKİNCİKAT(05454624528) / 02122923247

    (Mısır Apartmanı karşısında ki çıkmaz sokak.Sokağın başında eskiden Barcelona Pastanesi vardı ama şimdi GREYDER Mağazası yerini almış.Burdan sonra Tiyatroyu bulun artık yani.:))

    7 Ekim 2012 Pazar

    BEYOĞLU AKADEMİLİLER SANAT MERKEZİ

                        BEYOĞLU AKADEMİLİLER SANAT MERKEZİ







                        Sevdiğim ve sıkca gittiğim bölge içerisinde yer alan bir galeridir.Bu nedenle de her zaman gittiğimi söyleyebilirim.Şu an 26 Eylül de açılan ve 25 Ekime kadar sürecek bir karma resim sergisi ''Görünüşün Anlamı'' isimli sergiye ev sahipliği yapıyor.





                        ''Görünüşün Anlamı'' sergisinde eserleri yer alan ressamlar:Ahmet MEREY,Aslı ALTIIŞIK,Gizem ENUYSAL,Hüsnü KOLDAŞ,Işıl GÜLEÇYÜZ,Kemal İSKENDER,Mustafa ÖZEL,Nesli TÜRK,Resul AYTEMUR,Sema MAŞKILI,Sinem KAYA,Vasıf PEHLİVANOĞLU.



                         Gitmeyi ihmal etmeyin derim...




                         Sergiyi gezdiğim gün ressam Resul AYTEMUR oradaydı ve ''657 ve diğerleri'' kitabını hediye etti.Sıcakkanlı ve şeker gibi bir insandı.

     
     

    ADRES:

    Balo Sok. No:37  
    34435 Beyoğlu/İstanbul
    (Karşısında DOĞANÇAY MÜZESİ bulunuyor.Joly Joker Balans'ın ve Nevizade'nin biraz ilerisinde)


     Hafta içi her gün 10.00 - 19.00
    Cumartesi 10.00 - 20.00


    TEL:0 212 245 02 29

    www.akademililer.com
    beyogluakademililer@gmail.com

     


     

    6 Ekim 2012 Cumartesi

    BURHAN DOĞANÇAY

                           BURHAN DOĞANÇAY


     
     
                         
                           İlk sanatsal eğitimini babasından ve ünlü ressam Arif Kaptan'dan aldı.1950'lerin başlarında Paris Üniversitesi'nde hukuk ve iktisat okurken öğrencilik yıllarının önemli bir bölümünü Academie de la Grande Chaumiere'deki sanat eğitimine hasretti.Bu dönemde düzenli olarak resim yaptı ve Ankara,Sanatseverler Kulübü'nde babasıyla ortak sergiler açtı,çeşitli grup sergilerine katıldı.Onu 1962'de New York'a götüren kısa bir diplomatik hizmetten sonra,1964'te kendini tamamen sanata hasretmeye ve bu kente yerleşmeye karar verdi.Doğançay Müzesi'nin açılmasıyla zamanını New York,İstanbul ve atölyesinin bulunduğu Turgutreis arasında paylaştırarak yaşamaya başladı.Burhan Doğançay esas olarak kent duvarlarına duyduğu hayranlıktan türeyen bir grup işiyle tanınır.Hemen hemen elli yıla uzanan bir dönemde yüzden fazla yaptığı seyahatlerden ilham alan bu zihin meşguliyeti,sürekli olarak resimlere,grafik sanatlara,Aubusson duvar halılarına,heykellere ve fotoğraflara dönüştü.Kent duvarları tekrarlanan bir tema olmasına rağmen,bunların yorumlandıkları üsluplar çok çeşitlidir.Ağırlıklı olarak ''kolaj'' ve biraz da ''fümaj'' çalışan Doğançay çeşitli dizilerinde kapılara,renklere,graffiti çeşitlerine veya eserlerine dahil ettiği objelere göre duvarları yeniden üretir.Duvarlardan topladığı afiş ve objeler eserlerinin esas bileşenleridir.70'ler ve 80'lerde kent duvarlarını yorumladığı,kendine has kurdele dizileriyle ün kazandı.Bunlar,kolajlı panolarının aksine,düzgün kağıt şeritlerden ve bunların hat benzeri gölgelerinden oluşan dizilerdir.Üç boyutlu maketlerden oluşan bu diziler daha sonra,alüminyum dış cephe malzemeleri üzerindeki alüminyum kurdeleleriyle gölgeli heykellere dönüştü.Doğançay'ın kolaj ve fümajlardan oluşan koni dizisi kolayca tanımlanabilen bir başka tarzıdır.






                            Kent duvarlarının Doğançay için özel bir anlamı vardır.Bunlar zamanın akışının belgeleridirler,sosyal,siyasal ve ekonomik değişimi yansıtırlar,aynı zamanda doğa güçlerinin saldırılarına ve insanların bıraktıkları izlere tanıklık ederler.Doğançay'a göre,kent duvarlarını insan deneyiminin anıtları yapan ve kendi eserlerini zamanımızın bir arşivi haline getiren şey de budur.




    NOT:Bu yazı Doğançay Müzesi yayınlarından alıntı yapılarak oluşturulmuştur.

     

    DOĞANÇAY MÜZESİ

    Ücretsizdir.

    Her gün 10:00-18:00 saatleri arasında açıktır.

    ADRES:
    Balo Sokak 42
    34435 Beyoğlu
    İstanbul/TÜRKİYE

    Tel: + 90 212 244 77 70-71
    Fax: + 90 212 244 74 18

    info@dogancaymuseum.org

    www.dagancaymuseum.org

    ADİL DOĞANÇAY

                        ADİL DOĞANÇAY

        


                        1900'de İstanbul'da doğdu.Bir topografya subayı ve ünlü bir ressam olan Adil Doğançay ağırlıklı olarak tuval üzerine yağlıboya çalıştı.Empresyonist manzaralar,deniz resimleri ve natürmortlar yaptı.Resimlerinden çok azı tarihlidir ve Doğançay Müzesi'nde sergilenenlerin çoğu 1940 ile vefat ettiği 1990 yılları arasında yapılmıştır.Topagraf olarak Anadolu'nun her yerini dolaşmış olması ona doğada uzun saatler geçirme olanağı vermişti.Doğayı ''en büyük öğretmeni'' olarak nitelendiren sanatçı,eserlerinin çoğunu açık havada üretti.




     
     
     
     
    NOT:Yazı,Doğançay Müzesi yayınlarından alıntılanmıştır.

     



    DOĞANÇAY MÜZESİ

    Ücretsizdir.

    Her gün 10:00-18:00 saatleri arasında açıktır.

    ADRES:
    Balo Sokak 42
    34435 Beyoğlu
    İstanbul/TÜRKİYE

    Tel: + 90 212 244 77 70-71
    Fax: + 90 212 244 74 18

    info@dogancaymuseum.org

    www.dagancaymuseum.org



     
     
     

    5 Ekim 2012 Cuma

    DOĞANÇAY MÜZESİ

                      DOĞANÇAY MÜZESİ





                     Gidilesi bir müzeden bahsetmek istiyorum;DOĞANÇAY MÜZESİ.
                     İstanbul'da yaşıyorsanız muhakkak her ne için olursa olsun bir istiklale uğruyorsunuzdur.Eee taksimden başlayıp tünele doğru yürüyüş yapıyorken çiçek pasajına varmadan balo sokağa dönerek devam etmenizde ne sakınca olabilir ki?Sokağın sonunda DOĞANÇAY MÜZESİ'ne de bir göz atabilirsiniz artık.Taksim-tünel yürüyüşünüze bir ara vermiş oluyorsunuz, dünyanın tanıdığı bir ressamın ve babası Adil Doğançay'ın eserlerine tanıklık etmek için.


                      Beyoğlu'nda bir zamanlar bir Rum ailenin yaşadığı zarif bir ev olan beş katlı bu bina 1999 yılında satın alınmış.Restore edildikten sonra 2004 yılının ekim ayında DOĞANÇAY MÜZESİ olarak kapılarını açmıştır.Doğançay Müzesi,Türkiye'nin ilk modern sanat müzesidir.İki ay sonra da İstanbul Modern açılmıştır.




                      Müzede sergilenen sanat yapıtlarının bir bölümü New York'taki atölyesindeki yapıtlarından,bir bölümü Türkiye'de depolanan çalışmalarından oluşturulmuştur.Müzede, duvarlardan ilham alan on dört resim serisinden örnekler,heykeller,taşbaskılar,fotoğraflar ve duvar halıları görülebilir.


     
     
                      Müzeyi gezmeye,asansörle çıktığınız üçüncü kattan başlıyorsunuz.Her katta büyülenerek,ruhunuza yeni ufuklar açıyor,hafiflemiş bir şekilde aşağıya doğru iniyorsunuz.




                      Sergiyi gezmeye başlayanlar üçüncü katta,Adil Doğançay Koleksiyonu'na ait,çoğu duralit üzerine yağlıboya tekniğiyle yapılmış eserleriyle,Burhan Doğançay'ın erken dönem figüratif resim ve çizimleriyle karşılaşırlar.







                      İkinci katta,Doğançay'ın duvarlardan ilham alarak ürettiği seriler başlar.Konunun işlenişi ve kullanılan teknikler tema olarak kent duvarlarını kullansada farklılıkları hemen göze çarpmaktadır.




                      Birinci kat ise Koniler serisi ve Kurdeleler Serisi'ne aittir.Bu serileri görmenizi isterim.Koniler kimisi doğal olarak kendisi kıvrılmış kimisi ressamın fırça darbeleriyle kıvrılmış.Şaşkınlık ve büyülenmeyle izliyorsunuz.Kirli duvarlarda ise gölgeleri,ışığı ve boyutu görün derim.Burada bazı resimlerini paylaştım,devamını da Doğançay Müzesi'ne giderek orada gözlemleyin.


     
     
                      Zemin katta ise müze resepsiyonu,müze mağazası ve kafe bulunuyor.Bu bölümde ayrıca ''kurdeleler serisi'' nden esinlenerek yapılmış,L'Atelier Raymond Picaud'da üretilmiş on dört halıdan biri olan Aubusson duvar halısı,fotoğraflar ve taşbaskılar sergilenmektedir.





                     Konusu resim olan kitaplığıma da iki tane kitabını kazandırmış oldum.

     
     
     
     

    DOĞANÇAY MÜZESİ

    Ücretsizdir.

    Her gün 10:00-18:00 saatleri arasında açıktır.

    ADRES:
    Balo Sokak 42
    34435 Beyoğlu
    İstanbul/TÜRKİYE

    Tel:  + 90 212 244 77 70-71
    Fax: + 90 212 244 74 18

    info@dogancaymuseum.org

    www.dagancaymuseum.org