22 Haziran 2014 Pazar

BÜLBÜL YUVASI 1 (ÖYKÜ)


GEÇMİŞE YOLCULUK


"Bülbül yuvası" na uzun yıllardan sonra ilk defa gidecektim.Amacım nasıl olduğunu görmekten ziyade çocukluk yıllarımı anmaktı.Yoksa nasıl anlatılırsa anlatılsın görmeyeli hiç değişmediğini olduğu gibi geçmişini koruduğunu biliyordum.Yeğenim de bizle gelmek istedi.Kimi zaman bizden duyduğu kimi zaman da şimdi orada oturan halamdan duyduğu geçmişimizin bir kısmının geçtiği bu yeri görmek istiyordu.
Bilemiyorum belki geçmişimizle tanışmak istiyordu.Anlatılanlardan dolayı kafasında kurduğu o dünyayı kendi gözüyle görmek istiyordu.Hayatımız şu an yaşanılan hayattan ibaret değildi ki.
Yeğenime dönüp,
"Düşündüğün gibi çıkmayabilir,hayal kırıklığına uğrayabilirsin."
diye küçük bir uyarıda bulundum.

Geçmişte defalarca geçtiğim bu yollar,yıllar geçse de hiç değişmemişti.
Her binanın kendine ait bir hikayesi vardı.Dıştan bakıldığında öylesine bir bina gibi gözüken bu evlerin içerisinde ne hayatlar yaşandı,ne hayatlar bitti.
Sokağın başındaki her iki bina ilk günkü gibi duruyordu.Yaşadıkları,onları da eskitmişti.Her yerleri dökülüyordu.
Bu binaların biraz ilerisinde araba durdu.İçimde duygu karmaşası yaşıyordum.Bu sokakta arkadaşlarla yaşanan güzel mutluluklarımız vardı.
Oysa şimdi o günün canlı sokağından geriye hiç bir şey kalmamıştı.
Sokak dökülüyordu.Bir hüzün kapladı.
Kafamı kaldırdığımda sarı binayla gözgöze geldik.Gelmek istemediğimi anladı sanki.

"Hadi dayı"
Sesi üzerine arabadan indim.
Çocukluğumda o civardaki elle gösterilen iki binadan biriydi.
Zamanın ünlü bir mimarı yapmış.
Söylenenlere göre de iyi para almış.
İnşaatın her şeyiyle ilgilenmiş olan babaannem,
"kadın başına anca bu kadar olur"
derdi.
Binanın iç kısmını mimar istenene göre değil de kafasına göre yapmış.
"Kaç kere planı değiştirttim"
derdi babaannem.
Binanın yapıldığı yılı düşündüğümde bravo diyorum.Dedem,hiç ilgilenmemiş.
Yaşlılık döneminde bile fırsatını buldu mu hovardalık yapmaya kalkardı.
İki dünyanın farklı insanları...

Vali kızı,lalalarla el bebek gül bebek büyütülmüş Necmiye Hanım'da ne hikayeler vardı.Anlattığı masallar sanki gerçeklerdi.Odasından dışarıya çıkmazdı.Çoğu zaman bütün gün yatardı.Şimdi düşünüyorum da hayata küsmüş bir halin ruh durumunu yaşıyor gibiydi.

Kapı aynı.En arkadayım.
İkinci kata çıkıyoruz.
Merdivenler bittiğinde mimarın kullanılmayacak bir şekilde tasarladığı oda büyüklüğünde aralıktayız.
Üzerine bastığımız karolar,Beyoğlu,
Galata,Karaköy'de ki tarihi binalarda karşıma çıkan karolarla aynı.Oralarda dolaşırken kimi zaman bu detaylar geçmişten kapı aralar.Uzun yıllar yaşanan "Bülbül yuvası" ndan bu kata taşındığımızda ki mutluluk,
sevinç duyguları ve o duyguları gönlümüzce yaşayamadan söylenen laflar...

Oturduk.İçimin sıkıldığını hissettim.
Tanıdığım bu evle birbirimize yabancılaşmışız.Biraz sohbetten sonra yukarıya çıkmak istedim.Zaten "Bülbül yuvası" nı görmeye gelmemiş miydim?

Merdivenleri yavaş yavaş çıktım.
Her şey aynı.Duvarlara elimi sürdüm,
çocuk ellerimi bulmak istercesine.
Damın kapısı aynı.Açtım.
Bir adım atıp öylece durdum.
İki etrafım tanıdık.Biraz ilerimde güneş ışığı altında beni çağıran dam.Bahar akşamlarının serinlikte oturarak,yaz akşamlarının yatarak vakit geçirilen kısmı.Damdan önce gitmek istediğim yer olan sol tarafımda duran tanıdığım ahşap kapıya yöneldim.Bir süre elim kapı kolunda öylece kaldı.
"Hadi aç kapıyı.Seni bekliyorum."
diye bir ses duydum.
"Bülbül yuvası" nın sesiydi.Anladım o da benimle yüzleşmek istiyordu.

NOT :
Öyküme konu olan resim "Renklere Dokunmak" isimli yağlıboya bir çalışmamdır.

Hiç yorum yok: