24 Ağustos 2012 Cuma

BİR KÖY VAR UZAKTA...(ÖYKÜ 7)

                           BİR KÖY VAR UZAKTA...



                           Bu yaz,yaylaya gitmiyoruz.Teyzemin kızı çağırdı.Öğretmen olarak görev yaptığı köye gidiyoruz.Bir merak,bir heyecan sardı hepimizi.Daha ziyade biz çocukları.Yayla ile köy bir mi?Biri sadece yazları kalmak için diğeriyse tüm yıl boyunca.Yaylaya giderken yola yakın bir kaç köy görüyorduk ama iki ay yaşamak daha farklı olacaktı.Gideceğimiz köy de Torosların yüksek tepesinde.Yayla gibi,serin.Öyle ya sıcak olsa işimiz ne,yine yaylamıza giderdik.


                           Evde hazırlık başladı.Gidecekler bir köşeye ayrılıyordu.Bir jip kiralandı.Eski jipleri bilir misiniz?Şu askerlerin kullandığı tarzdan.Arkaya tüm eşyalar yüklendi.Biz çocuklar da arkaya yerleştik.Yanımıza atıştırmalık bir şeyler de aldık ve güle oynaya yola koyulduk.Düz ovada yol almamız bize pek değişik,eğlenceli gelmiyor.Sıkılıyoruz.Birbirimizle hiç yoktan kavga ediyoruz.Ne zaman ki Torosların tepesine doğru yol almaya başladık,heyecan,korku,büyülenme gibi duyguları birbiri içerisine geçmiş şekilde yaşamaya başladık.Yollar dar,bir tarafı uçurum.İki araba karşılaştığında biri duruyor diğeri yavaş yavaş onun yanından geçiyor.Kimi yerlerde iniyoruz,jip geçiyor,sonra biniyoruz.Bu derece olacağını kimse düşünmemişti.


                            En sonunda köyün bağlı olduğu ilçeye geldik.Köye nerden gideceğiz,bilmiyoruz.Sormak için jipi süren şöför dükkanların birine girdi.Etrafımızda bizim yaşlarda çocuklar sanki başka ülkelerden gelmişcesine birbirimize bakıyoruz.Halbuki ülkeyi bırakın aynı şehrin insanlarıyız.Onlar çekinerek soru soruyorlar,çekinerek yanıt veriyoruz.Bir süre sonra jipden aşağı inmişiz,çok önceden tanışıyormuşcasına kaynaşıyoruz.Ahhh ahh kim derdi ki bu ilçeye yıllar sonra tayinim çıkacak da tekrar geleceğim.Ne acıdır ki yıllar sonra geldiğimde de şu an gördüğümden farklı bir şey yoktu.Irmağın kenarında dar bir bölgeye sıkışmışcasına yan yana dizilmiş binalar.Kimi binalara ikinci kat çıkılmış kimisi yenilenmiş.Bu kadar...Yağmur atıştırmaya başlıyor.Şöför geliyor.Tekrar yola çıkıyoruz.


                             Köy yolu daha berbat.Toprak.Araba beşik gibi sallanarak ve bir tarafa devrilecekmiş gibi ilerliyor.Bu durum biz çocukların hoşuna gidiyor ama korkuyoruz.Şimdi ırmak üzerinde ki köprüden geçeceğiz.Tahtadan yapılmış,dar bir köprü.Annem hepimizi indirdi.Yürüyerek köprünün karşı tarafına geçtik.Jipin geçmesini bekliyoruz,heyecanla.Jipin lastikleri köprünün eniyle anca denk geliyor.Şöförün acemice bir hareketi arabanın ırmağa düşmesine neden olur.Düştü düşecek heyecanından sonra köprüyü geçen arabanın arkasından sevinç çığlıklarımız duyulmaya değerdi.En nihayet köye ulaştık.


                             Güzel,küçük,şirin bir köy.İçimiz ısındı.Köyün meydanında gördüğümüz birine okulu sorduk,tepeyi gösterdi.Gösterilen yerde bahçe içerisinde okul olarak kullanılan büyük bir bina ve yanında da lojman olarak kullanılan küçük bir bina vardı.Büyük binadan kastım köye göre yoksa iki sınıftan oluşmuş bir bina.Araba,yukarıya doğru çıkarken yolun kenarında sürekli akan çeşmenin yanında durdu.Çeşmenin başında orta yaşlarda saçı bir numaraya vurulmuş,üzerinde çizgili pijama olan biri vardı ve etrafında ki çocuklarda kızdırmak üzere laf atıyorlardı.Sinirleniyor ama anlık değişim sonrası ağzından salyalar akarak kahkahalarla gülüyordu.Hani genelde her köyün bir delisi olur ya bu da bu köyün delisiymiş.Korktuğumuzdan çeşmeye yaklaşamadık.Şoför,o kişiye kızdı ve oradan kovaladı.Ortalık sakinleşince hemen çeşmeye koştuk.Su buz gibi.Kana kana içtik,yüzümüzü yıkadık.Etrafta meyva ağaçları var,özellikle de dut ağacı.Yolun bundan sonrasını yürüyerek devam ediyoruz.Araba bizsiz okula çıkıyor.


                             Sevinçle karşılıyorlar.Öpüşüp koklaşılıyor.Bizden de küçük çok sevimli çocukları var.Ona kaş göz işareti yapıyoruz,yanımıza çağırıyoruz ama nafile,gelmiyor.Sevmek istiyoruz,kaçıyor.Bize alıştıktan sonra da uyandığı saat sabahın kaçı olursa olsun ayağına büyük terlikleri giyip şıkır şıkır bizim kaldığımız yere gelecekti.O bizi,biz de onu çok sevdik.O zamanlar ileriki yıllarda da karşılaşıldığında çok güzel duygularla anılacaktı.Tabii o çok küçük olduğundan bizlerin anlattıklarıyla yetinecekti.


                             Okulun bir sınıfına yerleştik.Her şeyimiz var.Unutulmuş bir kaç şeyi de teyzemin kızı veriyor.Biz çocuklarda ki sevinç kimsede yok.Ayaklarımız yere değmiyor.Bahçede ki dut ağaçlarına saldırıyoruz.Bu lezzette dut yememişiz.Görmemişizde.Yemeye devam ediyoruz.Ta ki annem kızana kadar.Neden kızdığını daha sonra çok iyi anlıyoruz.Bu da bizim 2-3 günümüze mal oluyor.


                             Muhtarın çocukları ile tanıştırılıyoruz.İlk önce her iki tarafta da bir çekingenlik var.Sonra kaynaşıyoruz.Onlarla beraber yeni arkadaşlar,yeni oyunlar,yeni yerler,yeni yeni bir çok şey...İlk ata binmeler-düşmeler,ilk bostana gitmeler,süt sağmaya çalışma,daha neler neler.Yaptığımız her şey onlar için her zaman olan,bizim için ise ilk.Biz onların hayatını merak ediyoruz,onlar bizim.Çok güzel günler geçirdik.Hatırlandığında,farkında olmadan bir tebessüm yayılıyor.Yüzlerini tam çıkartamıyorum.Görüntüler puslu ama yaşanılan mutluluk net.Ne mutlu anlar yaşadık onlarla.Şimdi ne yapıyorlardır?Hayattadırlar inşallah diye içimden geçiriyorum.

       
                              Bu yaşanılanlar birer anı olup bellekte yerini alıyor.Zaten yaşam,yaşanılan anıların toplamı değil midir?

NOT :
Öyküme konu olan resim yağlıboya bir çalışmamdır.

Hiç yorum yok: