22 Eylül 2012 Cumartesi

BABAM (ÖYKÜ 9)

                      BABAM


                      Nöbetçi öğrenci,derste buluyor beni.Müdür,haber göndermiş,çağırıyor.Tenefüste geleceğimi söylüyorum.Birazdan tekrar kapı çalıyor.Aynı öğrenci.Önemliymiş,hemen gitmeliymişim.Zilin çalmasına on dakika var.''On dakikayı bekleyemeyecek kadar önemli olan şey ne?''düşüncesiyle öğrencileri sessizce beklemelerini tembihleyerek sınıftan çıktım.

                      Müdür,nazikce buyur etti,oturmam için eliyle işaret ederek.Şaşkınlık içindeyim.Nezaketten yoksun,her hareket ve konuşmada art niyet arayıp o meşhur sarı zarf diye adlandırılan zarfdan vermeyi sevenlerdendi.Yönetici olma kapasitesine sahip olmayan ve torpille müdür olanlar var ya onlardandı.Nitekim daha sonraları nasıl geldiyse öyle de gitti.Hangi şehre gitti hatırlamıyorum ama bir okula öğretmen olarak atandığını hatırlıyorum.Bir iki kişi dışında güle güle diyen olmamıştı.Gece kimselere görünmeden,eşyaları kamyona yükleyip ailesiyle gittiğini,gittiği sabah öğrenmiştik.Ne acı...Başladı konuşmaya;memleketimden telefon geldiğini hemen gitmem gerektiğini,izin verdiğini söyledi.Kendi kafasından beni telaşa sürüklememek için saçma sapan bir sebep söyledi ki-burada ondan bahsetmeyeyim-beni tam telaşa sürükledi.Evdekilerden birine bir şey mi oldu diye soruyorum merakla.Yok diyor.Israr ediyorum.O da ısrar ediyor.Odadan çıkıyorum.Kafamda düşünceler birbiriyle mücadele ediyor.Ne yapacağımı şaşırmış durumdayım.Merdivenlerden çıkıyorum,sınıfa doğru.Sınıfa girmeden tekrar iniyorum.Tekrar çıkıyorum,bu sefer öğretmenler odasına yöneliyorum.Kapıyı açmadan tekrar aşağıya yöneliyorum.Ne yaptığımı,ne yapacağımı bilemiyorum-şimdilerde olduğu gibi cep telefonu da yok.Benim bu halimi gören müdür yardımcısı çağırdı.Babamın rahatsızlandığını,ailemin çağırdığını söyledi.İlk aklıma gelen ölüm oldu.Yok öyle bir şey,inanın dedi.Sanki biraz sakinleştim.Kafamın içinde dağılan düşünceler yavaş yavaş hizaya gelmeye başlıyor.Toparlanan ben,evime gitmek üzere hızla okuldan ayrıldım.Hemen küçük bir çanta hazırlayıp otogara koşar adımlarla gittim.Boş bir yeri olan ve hemen kalkan bir otobüs buldum.Yolculukları seven ben için ne kötü bir yolculuk olmuştu.Ağlamak istiyorum,ağlayamıyorum.Camdan dışarısını seyretmek istiyorum,düşünceler müsade etmiyor.O zamanlar Orhan Veli'nin şiir kitabı nereye gidersem gideyim her zaman yanımda olurdu.Orhan Veli'nin şiir kitabını çıkarıyorum,okumak için.Mısralar bir şey ifade etmiyor.Severek defalarca okuduğum şiirlerin mısraları anlamsız geliyor.Sayfaları çeviriyorum okuyormuşcasına,fayda etmiyor.Yol uzadıkça uzuyor.

                     Sabahla beraber yolculukda son buluyor.Bir taksiye atlıyorum.Evimizin bulunduğu sokağa girdiğimde kalbim yerinden çıkacakmış gibi çarpıyor.işte evimiz.3-4 sene olmuştu burada yaşayalı ama ne anılar saklıyor içinde.Annemi ve babamı,bu yeni evlerinde daha önce görmediğim şekilde çok mutlu görmüştüm.Babamın ''kafam o kadar rahat ki Allah'a şükür bu günleride gördüm'' demesi bize çok şey ifade ediyordu.Gerçi öncesinde de babamın annesinden kalma 3 katlı evin üçüncü katında yaşamıştık;''Bülbül yuvası''nda.Çocukluğumun geçtiği yer.Anlatılacak çok şeyi olan ev.Sonra anlatmak üzere ''bülbül yuvası''nı geçelim.

                     Etrafta sabahın sessizliği var.Kapı zilini çaldım.Annem açtı.Boynuma sarıldı ve sessizce ağlamaya başladı.Ne yapacağımı şaşırdım.Soru işaretleriyle içeriye girdim.Ablam burada,abim yoldaymış...Sessizlik...Odaya yöneldim,kapı aralık...Yavaşça ittim.Uzunlamasına biri yatıyor.Sessizlik...Kimse konuşmuyor...Bir şey soramıyorum.Sessizlik bozulursa kötü bir şeyler olacak sanki...Kımıldadı.Evet evet kımıldadı.Biri başını uzattı,hoşgeldin diyor.Gülümsüyor.Hala soru işaretleri kafamda dans ediyor.Hoşbulduk diyorum.Yanına gidiyorum.Yanaklarından öpüyorum.Tabiri caizse izbandot gibi adam bir deri bir kemik.Şaşkınlık içerisindeyim.Yaşına yaş eklemeyi sevmeyen ben 3-4 yaş birden çöktüm sanki.

                     Öğlen gibi abim de geldi.Doktor ve hastane maratonumuz başladı.Ahh O'nu öyle görmek...İki koluna giriyoruz,ne kadar istemese de.Röntgen,tahliller v.s...Sonuç...Birbirimizin yüzüne bakamıyoruz.Susuyoruz.Konuşmaya kimse cesaret edemiyor.Arabanın yanına kadar iki koluna girdik yine.Sessizce biz ne dersek onu yapıyor.Bir şey sormuyor,biz de bir şey demiyoruz.Diyemiyoruz.Annem çaresiz gözlerle bizlere bakıyor.Biz ise ona bakmıyoruz.Bakamıyoruz.Hiç konuşmadan eve gittik.

                     Abim uygun bir dille anlattı anneme.Ciğer ....Ahhh körolasıca hastalık babamı mı bulmuştu.Ben ona çok iyi bakarım diyor annem.Ağlıyor.Tam rahatlığa erdi,bu mu gelecekti başına diyor.Kendilerine ait bu evde kimseden laf duymadan mutlu olarak yaşıyorlardı karı-koca.''Bülbül yuvası''nda oturduklarında az laf işitmemişlerdi.O laf söyleyenler,hemen geldiler.Nerden duydularsa.Ne için?Tabii ki hakkını helal et demeye.Helal olsun dese ne olacak,yapılanlar yapılmamış mı olacak?Hele en son yaşadıkları,unutulacak gibi miydi?

                     Şaşılacak şey.Annem,babama öyle bir baktı ki bir deri bir kemik olmaktan çıkarıp eski durumuna getirdi.Yavaş yavaş iyileşti,ayağa kalktı.Güzel günlerimize güzel günler eklendi.Yıllar,yılları fazladan takip etti.Helalleşmeye gelenler,helalleştiğini unutup yapacağını yeniden yaptı.Babam,eğer hakkı varsa bunlara hakkını helal etmediğini bizlere söyledi.Böyle mi olmalıydı?Paylaşılmayan neydi?Kefenin cebinin olmadığını bilmeyen,insan kalbini düşünmeksizin kıran insanlara anlatılacak hiç bir sôz yoktur.Ne yazık,birlik olup gereksiz bir şekilde insan kalbi kıranlar,sonraları aynı şekilde birbirlerini kırmaya başladılar.Bu andan itibaren geçmişte yapılanlar akıla gelip de içleri cızz eder mi?Yürekleri sızlar mı?Sanmam.

                      Hayat,içerisinde neler neler saklıyor.Elimizde olmaksızın görmemiz zorunlu olanlar dışında,çevremizde ki insanlar yüzünden gördüklerimizi de içerisinde barındırıyor.Hayat,ne kadar devam ediyor dense de o andan itibaren asla aynı şekilde devam etmiyor.

                      Hayat,bize oyun oynuyor.

NOT :
Öyküme konu olan resim yağlıboya bir çalışmamdır.

Hiç yorum yok: