18 Temmuz 2014 Cuma

BÜLBÜL YUVASI 2 (ÖYKÜ)


GEÇMİŞTEN BİR KAPIYI ARALARKEN 


Kapı kolunu yavaşça çevirdim.
Adımımla birlikte "Bülbül yuvası" nın içerisindeydim.Bir adım atıp öylece durdum.Gözlerim etrafı dolaşırken hatıralar geçmişe doğru yolculuğa çıktı.
Her şey seneler önce bırakıldığı gibiydi.Aynı...
Sadece içinde ki eşyalar farklı.

Ne yaparsanız yapın bir yerin ruhunu yok edemiyorsunuz.Çünkü geçmişte yaşanılanlar evin her yerine sinmiştir.
O yaşanmışlıkların içindeysen orada yaşamanın ya da yaşamamanın hiç bir önemi olmuyor.

Şu an durduğum yer sonradan eklenmişti.Hayal meyal sevindiğimi hatırlıyorum.Salon olarak kullanılan yerin alanı genişlemişti.
Sağ tarafıma yerleştirilen masa ve sandalyeler burayı yemek yediğimiz bir yer haline getirmişti.
Sol tarafta ise mutfak vardı.
Annemin harikalar yarattığı yer.
Yaptığı lezzetli
yemeklerden,pastalardan,tatlılardan yemeyen yoktu.
"Afiyet olsun."
Masanın iki etrafına oturan bizler,parmaklarımızı yercesine yemekleri silip süpürürdük.
Hızlı yemek alışkanlığından bir türlü kurtulamayan benim muhakkak boğazıma bir şeyler kaçardı.Öksüre öksüre bir hal olurdum.
"Yavaş ye,yavaş ye."
diye uyarılmama rağmen her seferinde tekrarını yaşardık.

Karşıda tam karşımda yanakları tombul bir çocuk çamaşır mandallarıyla bir kale yapmış.Kalenin içerisine evler yapmaya çalışıyor.Gidip yanağından sıkasım geldi.Öpüp okşamak,sevmek istesem de kendi dünyasına o kadar dalmıştı ki...
Yaşadığı mutluluğu bozmak istemedim.

Çocuğun hemen ilerisinde iki divan ve aralarında dışarıyı görebileceğiniz bir pencere vardı.
Pencerenin sol tarafında duvara monte edilen tablanın üzerinde bir radyo bulunurdu.Türkiye'de olup biteni sayesinde öğrenirdik.Arkası yarınlar kaçırılmazdı.Türk Sanat Müziği çalan proğramlar takip edilirdi.Bu güzel radyo aşağı kata taşındığımız zamanlarda bozulmuş ve bir köşeye atılmıştı.
Severdim.Şimdilerde insanlar o eski radyoları evinin bir köşesinde süs olsun diye kullanıyor.

Salona bakan iki kapı var.
Açık olan sol taraftaki kapıya yöneldim.
Yattığım oda.Yatağıma girdiğimde hayal dünyasına daldığım oda.Elimde sihirli bir deynekle her şeyi değiştirmek istediğim oda.Yatağımın yerine konmuş olan kanepenin üzerine oturdum.
İçimdeki çocuk da gelip yanıma oturdu.
Birlikte odanın tavanına gözlerimizi diktik.Şekillerden neler neler çıkarırdım.
Hangi ülkenin hangi diyarında kimbilir neler yapardım.Kalktım.
Pencerenin önüne geldim.
Karşımızda ki bina yıkılmış.
Yerine yenisi yapılmış.
Komşumuz TV alınca evin damına çok uzun bir demir direk diktirmişti.
Onun ucuna da TV antenini bağlamışlardı.Çok uzundu.
Yaptığım uçurtmaların bir kısmı daha havalanmadan bu direğe takılırdı.
Sokak,geçmişte yaşanan hikayeler gibi eski ve dökülüyordu.
Yeni olan şey yeni gibi gözükmüyordu.
Sanki sokağın eskiliğine ayak uydurmuştu.

Gerçekleşen çoğu hayallerimin fısıltılarını odanın içinde duyar gibiydim.
Hafifçe pencereyi açıp onları özgür bıraktım.Rahatladım.
Yüzümde bir gülümseme belirdi.

Odadan çıktım.Salonda küçük çocuk hâlâ çamaşır mandallarından yeni bir dünya yaratmakla meşguldü.Onun dünyasını bozmadan karşıdaki kapıya yöneldim.Annemle babamın odası.
Kapının hemen solunda yüklük öylece duruyordu.Gözlerim odanın içerisinde gezinirken biri pantolonumu çekiştiriyordu.Arkamı döndüğümde çocuğun bakışlarıyla gözgöze geldim.
"Gidecek misin?"
dedi.Ben de,
"Daha işim bitmedi ki."
dedim.
"Beni de götürecek misin?"
diye sordu.Yüzünde hınzır bir gülümseme vardı.
Güldüm.


NOT :
Öyküme konu olan resim "SAFLIK ÜZERİNE DENEMELER/
PORTRE" serisinden yağlıboya bir çalışmamdır.

Hiç yorum yok: