10 Ağustos 2014 Pazar

BÜLBÜL YUVASI 3 (ÖYKÜ)


RENKLERİN TÜMÜ BENİMDİ



"Bülbül yuvası" nın en özel odasının kapısı önündeyim.Kapının sol tarafında fazla yatak-yorganların konduğu yüklük,sağ tarafta kapının biraz ilerisindeyse elbise dolabı vardı.
Şirin bir yatak odasıydı...
Odanın içerisinde gözüm dolanırken zaman yolculuğuna çıkmış gibi hissettim kendimi.

Annem,Adana'nın yerlilerinden Zeynep hoca ve Mustafa'nın çocuğu.
İyi niyetli,saf,kimse hakkında kötü düşünmeyen kendi halinde,ailesi için her fedakarlığı yapan iyilik sever bir kadın.
Şimdi ise ileri yaşlarını yaşayan şirin,sevimli bir anne,bir nene.Hayat anneme yaşaması kendi elinde olmayan bir çok şey yaşatmış.Bir çok şeyi de kendi tabiri ile eşşekliğinden yaşamış.
Bunları anlatırken kendi kendine kızsa da 
"biz ailemizden böyle şeyler görmedik,
böyle yetiştirilmedik"
deyip geçiştirir."Bülbül yuvası" nı yaşanılır kılan oydu.Kutu gibi evin her bir köşesinde emeği çoktu.Beşirnikli bir kadındı.Meşguliyeti evi ve ailesiydi.

Babam hırsı,kini olmayan iyi niyetli bir insandı.Yardım severdi.İhtiyacı olana elindekini vermekten çekinmezdi.
Gençliğinde hovardaymış.
Zaten o hayattan koparmak için evlendirilmiş.Evliliğe pek yanaşmazmış.
Hatta annemden önce bir başka kişiyle nişan takılmış ama bir süre sonra yüzüğü göndertmiş.Onun için babaannem,annem ve bababımın evlenmeleri için aceleci davranmış ve bir ay gibi kısa sürede yıldırım nikahıyla evlendirmiş.Evlendikten sonra da babam hovardalığa devam etmiş.
İyi para kazandığı zamanlarmış.
Ama evini de hiç ihmal etmezmiş.
Zaman,koca evine gittin mi oradan ölün çıkacak zamanı.

Annem ve babam evlendikten sonra "Bülbül yuvası" nda oturmaya başlamışlar.Sarı binanın diğer kiraya verilen bir katında değil de "Bülbül yuvası" nda oturtulmak uygun görülmüş."Bülbül yuvası" ,sarı binanın en üst katındaki çamaşırlık olarak kullanılan yerin eklemeler yapılarak oturulabilir duruma getirilmiş hali...

Söylenene göre babaannem babamı çok severmiş.Eve girip çıkan ahbapların söylediği de buna benzer şeylerdi.Son saatlerinde babamın ismini söyleyip durmuş.
"Ölüm" ne kadar soğuk bir kelime.Ölümü yakıştıramadığım insanlar oldu.
Ölüm,beklemediğin bir an sevdiğin insanı neden alır ki?Oysa hem gidenin hem de onu yolcu edenin birbiriyle paylaşacakları daha çok şeyleri vardır.
Söylenecek sözler eksik kalmıştır.
Her ölüm bir sonraki ölümü mü yaklaştırıyor?

"Bülbül yuvası" nda mutlu,mesut yaşardık.Ama o mutluluğun içine muhakkak bir sıçan olurdu.Belirli bir yaşa geldikten sonra yeri geldiğinde dillendirdiğim düşüncem;bir oda bile olsa farklı bir yerde yaşasaydık olmuştur.
Hani fare kapana yakalandıktan sonra ne yaparsa yapsın çıkamaz ya,
durumumuzu buna benzetirdim.Sarı bina kapandı biz de içerisine sıkışıp kalmıştık.
Oradan her çıkan özgürlüğüne kavuştu.
Annem ve babamla birlikte en son çıkan bendim.O özgürlüğün tadını anlatamam.
Ayağa vurulu pırangadan kurtulmak...
Doyasıya nefes almak...
Bayram yerinde balon elde bir o yana bir bu yana koşan çocuğun mutluluğunu içinde hissetmek...
İstediği bir şeye kavuşma sevincini yaşamak...
Mutluluğun rengi nedir diye sorsalar;
gökkuşağı renklerinden oluşur derim.
Renklerin tümü benimdi.

Yaşanılanlar,yaşandığı yerde kalmalı ama ömrünüz boyunca nereye giderseniz gidin sizi takip ediyor.Unutmuş gibi yaparak hayatı daha yaşanılır kılmaya çalışıyoruz.Bunu da yapmazsak etrafımızda yüz yüze bakacağımız kim kalır?Yaşanılanlar  kişinin kendini daha iyi tanımasını sağlıyor ve hayata bakışını şekillendiriyor.Yaşanılanlardan kendimize ders çıkarıyoruz.İyi olmayan şeyleri hayatımızdan çıkarıp aynı şeyleri kendi etrafımızda ki insanlara yapmamaya çalışıyoruz.Bunun adına da tecrübe,olgunluk demişiz.

Sevgiyi ailemden öğrendim sevgisizliği ise o an iki etrafımızda bulunan insanlardan.
O yaşananlar kime ne sağladı?
Bilmem.En azından bana aile kavramını öğretti.Nasıl olmaması gerektiğini biliyorum.İnsan kırmanın çok kolay olduğu ama o kırılmışlığı onarmanın da bir o kadar zor olduğunu biliyorum.

Yatak odanın kapısı önünde gözlerimi  "Bülbül yuvası" nın her bir köşesinde bir kez daha gezdirdim.
"Onca söylenenler burası için miydi?"
diye içimden geçirdim.

NOT :
Öyküme konu olan resim,iki tane yağlıboya çalışmamdır.
Resimlerden biri,sevdiğim belde Bodrum'da şapkacının önünde yeğenimin nenesinin üzerinde kahkahalar eşliğinde şapkaları denerken çekilmiş bir fotoğraftan diğeri ise bir dergide gördüğüm siyah-beyaz bir fotoğraftan çalışılmıştır.

Hiç yorum yok: