16 Ağustos 2014 Cumartesi

YAŞAM PARAŞÜTÜN UCUNDA (ÖYKÜ 26)


YAŞAM PARAŞÜTÜN UCUNDA (ÖYKÜ 29)


Geçmiş zamanlarda,sanırım ben ortalıkta daha yokum.
Büyük dayım eşiyle beraber İstanbul'da önemli bir iş toplantısına gitmiş.Toplantının önemli şahıslarından biri de Bedia Hanım ve kocasıymış.Bedia Hanım dayımlara mesafeli durmuş.Konuşmak şöyle dursun yan yana bile gelmemişler.
Bedia Hanım,
dayımın Adanalı ve kızkardeşinin gelini olan annemin abisi olduğunu biliyormuş.

Dayım daha sonra ki yıllarda bulunduğu kurumun başına kendi hakkıyla geldi.Kurumu kâr eder hâle getirdi.Taviz vermeyen insandı.
Hatta ailesinden birine bu kurumda bir işe başlatmak şöyle dursun başka bir yerde işe girmede referans bile olmadı.
"Bu takdirde bazı şeyleri görmemezlikten gelmem gerekir.
Böyle bir şeye asla izin veremem." diyordu.Kurumu başarıdan başarıya koşturan dayım,emeklilik zamanı geldiğinde kendinden faydalanmaya devam edileceğini düşünüyordu.
Rüşvet yemeyen,hiç bir yolsuzluğa izin vermeyen dayım,o zamanın iktidarın başında bulunan kişinin Amerika'dan getirttiği ve daha sonra baştakinin prensleri diye anılan gruptan bir kişiye yerini verdi.
Kendisine sorulmadan emekli edilmişti.Oysa kendisinin Türkiye'ye yapacağı daha çok şeyler vardı.
Beklemediği durumu yaşayan dayım,çok üzülmüştü.Ah be dayı rüşvet kabul etmiyorsun,yolsuzluğa müsade etmiyorsun,geri alamayacaksan krediye müsade etmiyorsun...Eee emekli olacağın güne kadar sana sabır gösterdiklerine şükret.Kâr kimin umurunda.Türkiye'nin değil kişilerin palazlanması önemli.Hiç bir yeğenini bir işe sokmadın,kimseye bir faydan olmadı,hep Adana'dan kaçtın durdun.Adana'ya geldiğinde kim rahatsız etti?Tüm Adana seni kucakladı.
"Ahhh daha önce gelseydim."
dedin.Bak Türkiye seni hatırlamıyor ama biz hatırlıyoruz.

Toplantının ortasında Bedia Hanımlara acil telefon gelmiş ve apar topar gitmişler.Telefonla gelen acı bir habermiş.Paraşütle atlamayı seven kızları,paraşüt açılmayınca yere çakılmış ve ölmüş.

Üzüntü başka üzüntüleri de beraberinde mi getiriyordu?
Eklemeler yaparak ne kadar büyürdü?Zar zor dayanan kalp atmaya daha ne kadar dayanırdı?

Yaşanan acının büyüklüğünü onu ancak yaşayan kalp bilir.Her kalp kendi acısını en iyi bilendir.
Başkalarının yaşadığı acıyı ancak hissetmeye çalışır ama ne olursa olsun kendi acısı en büyüktür.

Teyze oğluna duyulan aşk bu ölümle bitti.Bir keder bir başka kederi beraberinde getiriyordu.
Teyze oğlunun uzak olması,ona yanıt vermemesi gayet doğaldı.
Konuşulacak çok şeyin olması ama hiç bir şey söyleyememesi ne kadar acıydı.
Kahrolmak...
Teyze oğlu her zaman yaptığı gibi kimsenin olmadığı yerde gözyaşlarını içine akıttı.Daima yaptığı bu değil miydi?Bu gözyaşları,iç geçirmeler,keder ne dertlere maruz bırakmıştı.
Ahhh ahhh acı,bir insanı ömrü boyunca gölgesi gibi izler mi?Bir acıyı unutmaya çalışırken bir başka acı nasıl büyütülür?İçinde yer bulan acı nasıl yok edilir?Kimseye bir şey diyememek...Susmak...Karşısındakilere doyurucu yanıt verememek...
Kahrolmak...Üzülmek...Kimsenin olmadığı yerlerde hıçkırıklarla içini dökmek...
Bir süre sonra....

Kendisini deliler gibi seven ne yapılırsa yapılsın sevgisinden vazgeçmeyen teyze kızı ölmüştü.
Artık kaçmasına gerek yoktu.

NOT :
Öyküme konu olan resim akrilik portre çalışmamdır.

Hiç yorum yok: