24 Ağustos 2014 Pazar

"BÜLBÜL YUVASI" 4 (ÖYKÜ)


DUT KURUSUNU SEVMEM O ZAMANLARDAN KALMADIR


"Bülbül Yuvası" nın mutfağında babaannem beni,bir kucağına alıyor bir omuzuna çıkarıyor.
"Mamilim az kaldı."
diyerek beni avutmaya çalışıyor.
Ramazan ayındayız,herkes oruç.
Çocukluk ya,ben de oruç tutmak istemişim.Gece beni kaldırmasalar da kendiliğimden kalkmış evdekilerle yemek yemişim ve niyetlenmişim.
Uzun yaz günleri.Günün sonuna doğru hem susuzluk hem açlık.Çok kötü olmuşum.Ama ye-iç deseler de hiç birine yanaşmamışım.
Babaannemin kucağında o günü öylece bitirmişim.Sonrası beni hediyelere boğduğunu hatırlıyorum.

Bir de bayram günlerini hatırlıyorum.
Yeni alınan kıyafetlerimle uyurdum.
Onları alıp yan tarafta duran sandelyenin üzerine koyarlardı ama ben yine oradan alıp baş ucuma koyardım.
Bayramlıklarımızı giyip erken saatlerde "Bülbül Yuvası" ndan ikinci kata bayramlaşmaya inerdik.Babaannemin elini öptüğümüzde bize içi kabarık yeni bir mendil verirdi.Mendil içerisinde para,şeker,lokum ve şimdi hatırlayamadığım başka şeylerde olurdu.
Dedemi de tembihlerdi
"çocuklara para ver ha."
diye.Verir miydi vermez miydi pek hatırlamıyorum.

Babaannem odasından pek çıkmazdı.
Ya uyur ya da namaz kılar görürdük.
Uyanıksa yatağına koşar bize masal anlatmasını isterdik.Çok güzel masallar anlatırdı.Merak ederdik dedemle nasıl evlendiğini,anlatmasını isterdik.Çocuk gözümüzle görebiliyorduk iki farklı dünyanın insanları olduklarını.
Babaannem başlardı anlatmaya;
"Kolejde okurken okul çıkışlarında dedeniz peşime takılıyordu.Rahatsız olmaya başlamıştım.Arıma bunaldım.
Adım çıkacağına evlenmeyi kabul ettim."
Vali kızı için bu kadar kolay olmasa gerek.Sanki içinde aşk vardı diye düşünürdük.Hiç bir baba iyi yetiştirmek için çabaladığı kızını gidip de bir serseri delikanlıya heba olsun diye vermezdi.Sormuşlar;
"kaderime razıyım."
demiş.Öyle böyle bu evliliği ölene kadar sürdürdü.

Kimi zaman odasında ki yüklüğün altında bulunan  dolaplardan birinin kapağını  içinden istediğimizi almamız için açardı.
Neler yoktu ki;Dut kurusu,
pestil,ceviz,kayısı,bandırma ve hatırlayamadığım bir sürü şey.Dut kurusunu sevmem o zamanlardan kalmadır.Bir yerlerde görsem hemen alırım.Yerken de her daim bu güzel günleri hatırlamak beni mutlu eder.

Babaannemi severdim.Onunla bir arada olduğunuzda size huzur verirdi.
Kendinizi mutlu hissederdiniz.
Son günlerinde yatakta sessizce uzanıp ölümü beklediği anlarda küçük olmama rağmen çok üzüldüğümü hatırlıyorum.
Normalde her zaman yatıyor görsek de o an ona yatmayı yakıştıramamıştım.Gidip elinden tutup o yataktan kaldırmak,
kucağına oturup anlatacağı masalı dinlemek istemiştim.
Yaşımız ne olursa olsun sevdiğimiz insanlara ölümü yakıştıramıyoruz.
Ölüm herkes için ama sevdiklerimizden uzak olsun istiyoruz."Ölüm" ne kadar soğuk bir kelime.

Yaşanılan her anın içerisinde dolaylı ya da dolaysız sevgi var.
Yaşadıklarımız,sevgi denilen şeyi elimizde olmaksızın öğretiyor.
En azından nasıl olması gerektiğini biliyoruz.Yeri geldiğinde geçmişe gidip sorgulamalar yapınca
"bu nasıl sevgiymiş?"
diye yorum yapabiliyoruz.
Sevgi,farklı zamanlarda farklı mıdır?
Sevgi,evlat mı ayırır?

Ailede çocukları en iyi tanıyacak kişi annedir.Dolayısiyle sevdiği söylenen oğul sarı binanın dışında bir yerlerde yaşamalıydı diye düşünürüm.
Babaannem bu konuda bencillik yapmış diye aklımdan geçiririm.
Söylenecek çok söz var ama hiç bir şey söylemek istemiyorum.Şimdiki düşüncelerimle çocukca bakışımı,
hayalimi,sevgimi yıkmak istemiyorum.
Esasında sevgi kendiliğinden yıkılmaz.
Yıkılır.Yıkarlar.
Sadece gözlerini kapatır görmek istemezsin.Yoksa her şey apaçık ortadadır.Görmek istemezsin.
İnsanlar anlatır,senin de işine gelir öyle kabul edersin.
Sevgi çıkarsızdır.
Küçük de olsa bir çıkar varsa o sevgi değildir bence.
Sevgi çıkarsızdır.
Sevgiyi anlamayana ise
"davul zurna az sivri sinek saz."

NOT :
Öyküme konu olan resim "DOKUNMAK" serisinden yağlıboya bir çalışmamdır.

Hiç yorum yok: