21 Mart 2012 Çarşamba

BİR OYUNUN ARDINDAN...

                              BİR OYUNUN ARDINDAN...


                              Profilo Kültür Merkezinde sahnelenen Tiyatro Kare'nin ''Sinek Kadar Kocan Olsun Başında Bulunsun'' oyununu izlerken hepimizin zaman zaman şahit olduğu,yaşadığım bir kaç şeyden bahsedeceğim.

                              Oyunu izlemek üzere heyecanla salona girip yerime oturdum.Salonda koltukların çoğunluğunun dolu olduğunu görmek beni sevindirdi.Bir yandan da insanlar hala salona girmeye devam ediyordu.Anlaşıldı bol seyircili bir oyun olacaktı.

                              Yan tarafımda ki koltuğa 60 yaşlarında bir kadın oturdu.İki sıra önümde 55-65 yaşlarında birbirlerini tanıyan bir grup boydan boya iki sıra halinde oturuyordu.Bunları görünce ne kadar sevindim.Hemen hayal kurmaya başladım;bu yaşlara geldiğimde böyle sanat etkinliklerinde bulunmaya devam edeceğim,şunu yapacağım,bunu yapacağım diye...Daha neler neler düşünürken''...fotoğraf çekmek yasak...telefonlarınızı kapatmayı unutmayınız...'' diye iki uyarı anonsunu duyduk ve oyun başladı.

                              Oyuncular iyi,oyun da güzel olunca insan kendini oyuna kaptırıyor.Oyuna dalmışken o da ne,bir kaç koltuk önümde telefon bangır bangır çalmaya başlıyor.Mırıltılar falan derken telefon kapatılıyor.Hareketlerin yavaşlılığını düşünün.Ahhh sadece bunla kalsa ne iyi olurdu.Telefonu çantaya koyunca sesinin çıkmayacağını mı düşündü 55-65 yaş grubu?

                              Oyunun ortalarına doğru alçaktan yükseğe doğru bir horlama sesi...Şaşkınım ve bir şey yapamıyorum.Çünkü,bu ses hemen yanımdan geliyor...Sahnede güleceğimiz bir durum oluyor,gülüyoruz.O da ne?Yanımda ki de gülüyor.Aman Allahım,bu nasıl bir şey;horlamanın en yüksek perdesinden birden bire gülmenin en yüksek perdesine nasıl geçilebiliyor?Aynı olay bir çok kere oldu.Hatta merakıma dayanamayıp horlama(belli mi olur,belki nefes alması öyledir!) başladığında yandan yandan baktım.Evettt,çok tatlı uyuyordu.Ama biz gülmeye başladığımızda anında eşlik ediyordu.Bunu bir türlü çözemedim.Sessizlik içerisinde en küçük sesten yukarıya doğru horlama duyulmaya değerdi.

                               Tabii hayalimin içerisinde böyle şeyler yoktu.Olmamalı diye de geçiriyorum içimden.Ama gelecek yıllar için şimdiden bir şey demeyeyim,ne olur ne olmaz...Birileri çıkar,benim de içinde olduğum böyle yazılar yazabilir...

                                Ne olursa olsun,yiyatroyu yalnız bırakmayalım.Tiyatroyu sevelim.Çocuklarımıza bu tür alışkanlıkları beraber giderek aşılayalım.Sanatla büyüyen çocuktan korkulmaz.Hayata,yaşamına,dünyaya,etrafında ki insanlara bakışı da bir başka türlü olacaktır.

                                Hepinize tiyatrolu günler diliyorum.Sanatın,hayatınızın her anında olması dileklerimle...

Hiç yorum yok: