25 Mart 2014 Salı

HAYATIN İÇİNDEN MANZARALAR


BİR GÜNÜN ARDINDA KALAN


Günlerden cumartesi...Güzel bir gün.
Yürüyorum...


Hava güzel,ben güzel,her şey güzel...


Kuş seslerini dinliyorum/tabii araba seslerini ve olur olmaz çalan korna seslerini duymamazlıktan geliyorum.Gözlerim ufacık bir yeşil görse sevincinden yuvalarından fırlıyor gibi oluyor.


İkincikat-karaköy tiyatroda "Üst Kattaki Terörist" oyununu seyretmeden önce etrafı şöyle bir gezeyim diyorum ama bildik yerlere değil.







Hemen bir ara sokağa sapıyorum.Dar bir sokak.İki etrafında küçük esnaf dükkanları sıralanmış.Buraları turistler çoktan keşfetmiş.Küçücük bir dükkana sahip balıkçının önünde sıra var.Kimisi oturmuş siparişini bekliyor kimisi dürüm yaptırmış hem yürüyor hem atıştırıyor.
"Yesem mi?"
diye aklımdan geçiriyorum ama vazgeçiyorum.Balık yemek istemiyorum.


İlerde gözüken çay bahçesi olduğunu düşündüğüm yer oldukça kalabalık.Oturup bir çay içmeli ve kalabalığın içinde kaybolmalı diye düşünürken ayaklarım çoktan beni oraya doğru götürüyor.


Yürüyorum...


Hem yürüyorum hem fotoğraf çekiyorum.
"Çek abi çek"
diyor fısıltıyla eski bir arabaya yaslanmış çocukluktan yeni yeni çıkmaya başlamış olan genç.Ona doğru bakıyorum ama başka bir şeyin fotoğrafını çekiyorum.



Yavaş yavaş tiyatroya doğru yürümeli,oyun zamanı yaklaşıyor.Ana caddede yürürken yönümü "Arap Camii" yazan işaret tabelasının gösterdiği sokağa doğru çeviriyorum.




Girişte yazan açıklamadan oldukça eski olduğunu ve kiliseden camiye dönüştürüldüğünü öğreniyorum.




İkincikat-karaköy'de güzel bir oyun izledikten sonra 
"gecenin hareketli ve gümbürtülü akışına kendini bırakıp kaybolmalı" diye geçiriyorum içimden.Eee içimden böyle bir şey geçiyorsa neden uygulamayayım değil mi ama?
Hadi geceye akalım...

NOT :
Fotoğraflar bana aittir.

Hiç yorum yok: